29/08/2025

İlkeli Gazetecilik Doğru Haber Uyanış

 

İlkeli Gazetecilik Doğru Haber Uyanış

Yusuf Yıldırım


90’lı yıllar özellikle tiraj bakımından gazeteciliğin zirvede olduğu yıllardı. Birkaç gazete abonelik, kupon biriktirtme vb yöntemlerle günlük satışını bir milyonun üzerine çıkarıp iki milyona yaklaştırmıştı. Bir de bir görüş, bir kesim ya da iktidar yandaşlığı zirvesi vardı. Nitekim bu yandaşlıklar, karşı tarafla gazeteler üzerinden savaş yapmaktan başka bir şey değildi. Haber kisvesi altında ya da köşe yazarları aracılığıyla bir düşünce savunuluyormuşçasına iftiralar, linçler, çamur atmalar ile yazılı mücadeleler yapılıyor halkın bir tarafta kamplaşması sağlanmaya çalışılıyordu. Düzey o kadar düşmüş o kadar yerlerdeydi ki, karşı tarafı karalamak adına durum hakaretlere hatta tu kakalara kadar vardırılıyordu.

Günümüzde durum değişti mi? Değişen, değişmeyen nedir?

Kitle iletişim araçları değişse de gazetecilik temelde aynı kaldı. Basılı gazetecilik son soluklanma evresinde iken yeni medya, varlığıyla, işleviyle ve etkisiyle tüm kulvarlara çökmüş durumda. Ayrıca X, Facebook, İnstagram gibi sosyal medya sayfaları, kullanıcı hesapları ve gruplar aracılığıyla bir haber sağlayıcıya; onların görsel ve yazılı içerikleri de birer haber kaynağına dönüştü. Unutulmamalıdır ki, yapay zeka ve benzeri teknolojilerin insan unsurunu ve insan faktörünü devreden çıkaracağı ilk sektör de basın ya da medya olacaktır.

Değişmeyen iki şeyden biri tabi ki, ilkeli gazetecilik ve doğru habercilik iken maalesef karşılıklı çıkarlar ve çıkar hesapları doğrultusunda kişi ve kurumlarla iç içe girmiş yozlaşmış gazetecilik varlığını çoğalarak sürdürmektedir. Durum öyle vahim ki, gazeteciliği bir araç, parasal gücü bir avantaj olarak kullanarak çarpıtılmış, manipüle edilmiş metinleri haber adı altında iftira yollu sunarak durumları değiştirmek; kişileri, kurumları itibarsızlaştırmak, baskı altına almak, linç etmek bir moda oldu diyeceğim de yetmez, öğrenilmiş, öğretilmiş, alışılmış, alıştırılmış ve normalleştirilmiş bir yol yöntem oldu.

Bu noktada her zamankinden daha fazla ilkeli gazeteciliğe ve doğru haberciliğe gereksinim var. Halkın doğru haber alma hakkı, kültürün, toplumun ve bireylerin sorunlarının doğru biçimde kamuoyuna yansıtılması bakımından gazeteciliğin önem ve işlevi inkâr edilemezdir.

Karaman’da Uyanış gazetesi, kurulduğu 29 Ağustos 1968 yılından bu yana çizgisinden hiç sapmadan hem kendine güvenilir bir yol açtı hem de okuyucusuna güven verdi. Uyanış’ın elde ettiği bu saygınlık ve önemin temelinde tabi ki, evrensel gazeteciliğin ilkeleri söz konusudur. O ilkeler ise insani olan her şeydir aslında. Haberi, kaynağından doğru alma ve yayma, halk için, toplum için tarafsız ve şeffaf haber yapma, bir sorunu, bir olumsuzluğu olduğu kadar bir güzelliği, iyiliği de gösterme ve yayma amacı; Uyanış gazetesini sadece Karaman’da değil Türkiye’de de saygın konuma yükseltmiştir.

Uyanış’ın koruduğu ve yürüttüğü çizgide tabi ki, Ahmet Küçükcicibıyık’ın yeri de yadsınamaz. Daha dün gibi ama 1985’ten bu yana Uyanış ve Ahmet Küçükcicibıyık kader yolculuğunu birlikte sürdürüyor. Ahmet Bey, 40 yıldır tek bir savaş verdi! O da ilkeli gazetecilik ve doğru nesnel habercilik anlayışı ile halka, topluma ayna olabilmek. Evet bu hem bir görev hem bir savaş. Görev çünkü, gazeteciliğin gereği insanlık gibi güvenilirliktir, dürüstlüktür ve de saygınlıktır. Savaş diyorum çünkü yozlaşmışlık hiç olmadığı kadar ortalıkta cirit atıyor.

Ahmet Bey’in bir savaşımı da basılı gazetecilik ile internet medyacılığı üzerinden hala devam ediyor. Bu, kucakta biri eş biri evlat iki sevgili tutmak gibidir. Bir yanda yılların basılı gazeteciliği, diğer yanda çığ gibi her yeri basan internet ve sosyal medya haberciliği. Uyanış gazetesi her iki ortamda da üstünlükler sağladı. Yani nereye kadar gider bilinmez, Uyanış’ın basılı gazeteciliği kendi yolunda ilerlerken internet haberciliğinde de Karaman’ın önemli haber sitelerinden biri durumundadır. Sadece Karaman’dan değil Türkiye’den ve dünyadan www.karamandauyanis.com’un günlük açılma sayısı standartların üzerinde.

Bundan sonrası ne olacak?

Tabi ki, kurumsallık. Kurumsallık Türkiye’nin sorunu, doğu toplumlarının sorunu. Kurumların, kuruluşların kişilerle birlikte başlayıp kişilerle birlikte son bulmaması için, mevcut düzeni koruyacak, işletecek, yürütecek ve sürdürecek insan kaynağı da vizyonla birlikte yetiştirilmelidir, hazırlanmalıdır. Görünen göre Uyanış, bu yandan bahtı açık. Haziran ayında Yeşil Giresun gazetesi 100. yılını gördü. Zaman çok kısa aslında. Uyanış, birinci elliyi devirdi, 70. ve 80. yıllarını da rahatlıkla göreceğiz. 100. yılını gençlere emanet ediyoruz.

Birlikte nice yaşlara Uyanış!

12/08/2025

Bir Karaman Beyefendisi Aburrahman Ünsay Ağabey

 Bir Karaman Beyefendisi Aburrahman Ünsay Ağabey

Yusuf Yıldırım

Bu yazıya hazırlıklıydım. Abdurrahman Ünsay Ağabey ile her ay telefonla görüşüyor ve durumunu soruyordum. O da her zamanki olumlu hali ile “İyiyim daha iyiyim, temmuza inşallah dönüyorum.” diyordu. Ancak haziran ayındaki görüşmemizde sesi o kadar iç açıcı değildi. 10 Ağustos 2025 Pazar günü Abdurrahman Ünsay Ağabeyi de kaybettik.



Abdurrahman Ağabey’i tanımadan önce herkes gibi ben de Nur Eczanesini bilirdim. Ortaokul yıllarımda yolumuz hep o eczane önünden geçer ve Nur Eczanesi tabelası gözümüze çakılırdı. Abdurrahman Ünsay ile doğrudan tanışıklığım ise 15 yıl öncesine dayanır. Tahsin Ünal’ın Karamanoğulları Tarihi kitabını arıyordum. Bir türlü bulamadığım kitap için Rahmetli Ahmet Talat Duru Amca, “Nur Eczanesine gidin, varsa varsa Abdurrahman Ünsay’da vardır.” sözü üzerine eczaneye gitmiştim. Nasıl karşılanacağım ve kitabı elde edip edemeyeceğim konusunda tereddütlerim olsa da en azından kitabı sorarım, çıkarım diyerek daldım eczaneye. Hemen konuya girip, Karamanoğulları Tarihi kitabından olup olmadığını sorduğumda; Abdurrahman Ağabey ayağa kalktı nazik, güler yüzlü bir tavırla “Hoş geldiniz!” oturun dedi. Kendisi de eczanenin arka kısmına giderek henüz matbaadan çıkmış gibi duran, sayfaları hiç açılmamış tertemiz kitaptan uzattı. Kitabın yepyeni ve el değmemiş oluşuna çok şaşırmıştım. Çünkü bu kitap 1980’lerin ortasında basılmıştı.

Abdurrahman Ağabey, hemen kitabın hikayesini anlattı. Tahsin Ünal Bey, o sıralar harbiyede tarih öğretmeni ya da yeni emekli idi. Yönetiminde olduğu dernek adına Tahsin Ünal Bey’den bir Karaman tarihi kitabı yazması istenir. Dernek de bu kitabın tüm masraflarını karşılayacaktır. Bunun üzerine Tahsin Ünal Bey de çoğunlukla Karamanname’ye dayanarak Karamanoğulları Tarihi adlı kitabını hazırlar.

Bu tanışıklıktan sonra Abdurrahman Ağabey ile görüşmeler düzenli gitti. Üstelik görüşmelerimiz sadece eczane ile sınırlı kalmadı, telefon üzerinden ya da ortak arkadaşlar aracılığıyla da devam etti.

O gerçek bir Karaman beyefendisi idi. Nezaketi ve değer verişi biçimi insanlarda doğal bir saygınlık kazandırırdı. Hem müşterilerine hem de dost ve arkadaşlarına karşı son derece mütevazi idi. Muhataplarını son derece sakin biçimde ama ondan bir şey öğreniyormuş gibi söylenenleri ilk kez duyuyormuş gibi dinlerdi. Muhatabı da böylece söylediklerinin değerli olduğunu hissederek rahat biçimde kendini ifade ederdi.

Yıllar içinde Abdurrahman Ağabey ile ilişkilerimiz sarmallandı. Benim Osmanlıca muvaffakiyetimi öğrendiği bir gün yine eczanenin arkasından bir tomar Osmanlı dönemi, arzuhal, ticari yazışma belgesi çıkardı geldi. Yanında birkaç adet de taş baskı sıradan Osmanlı Türkçesi kitap vardı. Sıradan diyorum çünkü toplumda her eski kitabın altın varaklı, tezhipli kitap gibi yüksek paralar edeceği algısı var. Osmanlıca belgeler, bildiğin Osmanlı Arşivi belgeleri idi. Ahersiz kağıda rik’a hattında çok düzgün yazılı belgeler. Araya korona girmese idi bu belgeleri çalışacaktık. Çünkü bu belgeler aileye ait olsa da Abdurrahman Ağabey’in dedesi Kahveci Abdurrahman Efendi’nin kahve ticareti konusunda olduğundan Karaman ekonomisiyle doğrudan ilgilidir. 1900’lerin hemen öncesi ve ilk çeyreğinde Karaman’da kahvenin çaydan kat kat fazla tüketildiği düşünülürse bu kahve ticaretinin ne kadar önemli olduğu daha iyi anlaşılacaktır. Kahveci Abdurrahman Bey aynı zamanda Ahi Osman Mahallesi Muhtarı imiş. Kendisinden kalan yüz ya da yüz elli sayfalık bir defterde kişisel ya da muhtarlık notları vardı.

Birgün Abdurrahman Ağabey ile Şehir Mezarlığı’na gittik. Yediler Mezarlığı bölümünde iki mezar taşını gösterdi bana. Mezar taşları 1800’lerin başlarına aitti. Sahipleri ile Tavşancızadeler yani Abdurrahman Ağabey’in daha eski dedelerindendi.

Abdurrahman Ağabey ile görüşme konularımızdan biri de Türk Dil bayramları olurdu. İlk Türk Dil bayramları başladığında onlar ortaokul veya lise çağlarında Karaman’ın heyecanlı gençliği durumundaydılar. İlk Türk Dili Bayramı’nın Abdurrahman Ağabey’de farklı bir dünyası ve farklı bir hatırası var. Çünkü o Süheyl Ünver’e mihmandarlık yapmış, onun Karaman gezilerinde ona eşlik etmiş. Onunla hiç unutamadığı anısı ise İbrahim Bey İmareti’ne ait olanı:

Daha dün gibi hatırlıyorum. Türk Dil Bayramı etkinliklerinde Karaman Lisesi öğrencilerine de görev veriliyordu. Karaman dışında gelen misafirlere şehri tanıtmak ya da gezdirmek üzere bizler de görev alıyorduk. Bana Süheyl Ünver Hoca düştü. Onu İmaret’e götürdüm. Doğu ve batı taraflarına oturdu ve İmaret’in sulu boya resimlerini yaptı.

Bu arada ilk Türk Dili Bayramı’nda Süheyl Ünver’in Karaman’a geldiğini, dil bayramı etkinliklerine katıldığını bilen ve hatırlayan tek kişi maalesef Abdurrahman Ünsay Ağabey idi.

Abdurrahman Ünsay Ağabey’in çok sevdiği ve ortak tanıdıklarımızdan olan Mustafa Denktaş Hoca ile de Karaman’da birkaç kez bir araya gelip sohbet ettik. Bu sohbetlerden birisi de ilginçtir 13 Ağustos 2020 günü oldu. Akdeniz Üniversitesi Sanat Tarihi Bölümü Başkanı Mustafa Denktaş Hoca, Karaman’a geldiğinde mutlaka görüştüğü kişilerden biri de Abdurrahman Ağabey idi. 2020’deki buluşma İstasyon Aile Çay Bahçesi’nde oldu. Semaver çayı eşliğinde yaklaşık iki ya da üç saat kadar birlikte olduk. Abdurrahman Ağabey ile Mustafa Denktaş Hoca’nın hukukları çok eskiye 80’lere hatta 70’lere dayanmaktadır. Bunun dışında telefonda ya da eczanede üçlü görüşmelerimiz olmuştur.

Abdurrahman Ağabey ile önemli bir hatıramız da 2019’da oluştu. Rıfkı Boynukalın Ağabey’in Anı Bisküvi için hazırladığı Toprak Damlı Evler kitabında ilk özgeçmiş Abdurrahman Ağabey’e aitti. Kitabın editörünün ben olduğumu öğrenince özgeçmişinde neler olması gerektiği konusunda benimle de istişare etmişti. Hatta hatırlıyorum, 80’lerde kendisine belediye başkanlığı ya da milletvekilliği için teklif götüren siyasi partinin adını da özgeçmişte yazalım diye önermiştim ama o yazmamıştı.

Abdurrahman Ağabey o kadar nezaketli idi ki, bayramlarda benden önce arar, yayınladığım yazılar ve kitaplardan sonra mutlaka tebrik eder ve değerlendirmelerde bulunurdu.

Abdurrahman Ağabey, çift diplomalılardandı. Selçuk Üniversitesi Fen Bölümünü bitirdikten sonra 1972’de Ankara Üniversitesi Eczalık Fakültesinden de mezun olur. 1973 yılında önemli bir gelişme olur. 1960’larda Öznur Zeyneloğlu tarafından açılan Nur Eczanesi, kocasının İstanbul’a tayinin çıkmasıyla devredilmek durumundadır. Nasip Abdurrahman Ağabey’edir. Burada Öznur Zeyneloğlu’na da ayrı bir sayfa açmak gerekir. Çünkü o Karaman’ın bayan eczacısı olması ötesinde herkesin gıpta ile baktığı bir kadındır. İş kadınlığı yanında güzelliği, giyimi, kuşamı ve kişisel bakımı ile herkesin hayran olduğu bir kadındır.

Gerisini Elmas Tartan Hanım anlatıyor:

Her gün sabah sekiz buçukta herkes İsmet Paşa Caddesi’nden onun geçmesini beklerdi. Düzenli olarak I. İstasyon’daki evinden çıkıp Nur Eczanesine giderdi. Caddeye girdiği zaman ahali nutku tutulmuş gibi hayran hayran onu izlerdi.

Çok güzel bir kadındı da çok da güzel giyinirdi. Elbiseleri, ayakkabıları ve makyajı ile Karaman’da tektendi. İnce zevkliydi. Bir manken edasıyla caddeye girdiğinde esnaf ve halk da yol kenarında sıralanır ve onun geçişini tören edasında izlerdi.

Abdurrahman Ağabey aslında son birkaç yıldır tedavi amaçlı Ankara’ya gidiyordu. Bu gidişi uzun sürdü. Nisan mayıs aylarında sesi iyi geliyordu. Mayıs ayında bir ben aradım, bir o aradı. O aradığında Durmuş Ali Gülcan Amcaya ait 7-8 kitabı bana vereceğini, eczaneden almamı istemişti. Herhalde kendine güveni azalmıştı. Ama sesi iyi idi. Ben de temmuzda Karaman’a döneceğine inanıyordum, umutluydum. Ama Haziran’daki görüşmemizde “İyiyim!” dese de sesi gelecek günlerin kesin habercisi olarak çok zayıf idi.

Abdurrahman Ağabey ile birlikte bir dönem de kapanıyor. Artık Nur Eczanesi olmayacak. 80’lerin başından bu yana eczacı kalfası olarak orada çalışan ve Nur Eczanesi ile bütünleşen Abdurrahman Ağabey’in sağ kolu Okan Gökbulut da hayatında yeni bir sayfa açacak.

Bu yazıyı yazmak, neler yazacağımı ana hatları ile tasarlamak da temmuz ayı içinde aklımdan geçmişti. Hep hazırdım, aslında yazıya değil duymak istemediğim ama yüzleşeceğim Abdurrahman Ağabey haberine hazırdım. Bir umut Abdurrahman Ağabey döner mi bekledim, bekledik. Bize dönmese de gönüller yapa yapa asli yerine döndü.