21/09/2015

Remzi Tartan röportajı! Tartan Konağı’nın gerçek hikâyesi



Tartan Evi mi Tartan Konağı mı? Yıllarca Tartan Evi adı ile anıldı. Ama orası sıradan bir ev değildi. Hele sadece küçük bir aile evi de olmadı. Sekiz odalı, iki bodrumlu, kilerli, şimdi olmayan bölümleri ile kompleks bir yapı. Birçok olaya şahit oldu. Hizmetlisinden, aşçısına, çocuğundan yaşlısına kalabalık bir Tartan ailesi burasını yıllarca şenlendirdi.

Burası bir konak tabii.  Tartan Konağı adı ona çok yakışıyor. Bir zaman geldi herkesin unuttuğu bir yer oldu. Ama 2007’de yapılan restorasyon ile kısa zamanda Karaman’ın simgelerinden biri haline geldi. Hergün sabah akşam il içi ve il dışı misafirleri ile dolup taşmaktadır.

Konak misafirlerin ziyaretini hak edecek zenginlikte bir mimariye ve süslemeye de sahip. Rehberler de her gelen misafir grubuna bıkmadan usanmadan konağın hikâyesini anlatmaktadır. Ancak Tartan Konağı’nın yapılış hikâyesi ile Birgivi Çakır Ağa Konağı’nın yapılış hikâyesi nedense çok benzeşmektedir. Bizde Tartan Konağı’nın gerçek hikâyesini, Konağın restorasyonu ve Karaman’a kazandırılmasında büyük emeği geçen Remzi Tartan’a sorduk.

Remzi Bey önce sizi tanıyalım?

1947 doğumluyum. Hacı Sami Tartan’ın 17 çocuğundan 16. sıyım. Lise mezunuyum. 1964 Çarşı Yangını’nda iş hayatına başladım. Birinci Park Geçidinde bakkaliye işleri yaptım. Kiracımız Kemal Bayat’tan gazetecilik işini devralarak iş hayatım devam etti. 1966’da abim Halit Tartan ile kırtasiye işine başladık. 1982 yılında şimdiki 2. Noter’in altında zemin kata Karaman’ın en büyük kırtasiye dükkânını, Tartan Kitabevi olarak açtım. 1997 yılında emekli olup aktif iş hayatına son verdim. Dostlarımla beraber günlerimi Altınşehir’de (Karaman’da) geçirmekteyim. 2. Noterin üstündeki büromda misafirlerimi ağırlamaktayım.

Bilmeyenler ve yabancılar için Konağın yerini nasıl tarif ederiz?

 Konak Topucak Mahallesi’nde Çeşmeli Kilise ile karşı karşıyadır. 200 metre kadar doğusunda


Araboğlu Camii, 150 metre kadar güney batısında Parmaklı Camii vardır.

Tartan Konağı’nın yapılışına ait rehberlerin anlattığı bir hikâye var. Halk da tuttu bu hikâyeyi. Ancak sen daha farklı bir hikâyeden bahsediyorsun?

Evet rehberler halkın hoşuna gidecek kurguda bir hikâye anlatıyorlar. Güya büyük dedem Hacı Ahmet Efendi bir İstanbul’dan bir de Karaman’dan evlenmiş. Zamanla İstanbul’dan olan eşi, İstanbul hasreti ile yanıp tutuşmuş. Dedem de bu eşinin İstanbul hasretini dindirmek için konağın tavanına İstanbul’u hatırlatıcı resimler yaptırmış. Bu hikâyede İzmir Birgivi Çakır Ağa konağından izler var. İzmir Birgivi Çakır Ağa konağı hikâyesi kısaca şöyle: Rivayete göre Çakıroğlu Mehmet Bey’in iş gezilerinde tanışıp evlendiği biri İzmirli, diğeri İstanbullu iki eşi vardır. Hanımlar sıla hasreti çekmesin diye, odalarına memleketlerinin resimlerini yaptırır.

Rehberlerin anlattığı hikâyede de dedem iki evlidir. Doğrudur. Ancak İstanbul’dan bir gelin alma olayı yok bizde.

Abiniz Ahmet Tartan Konak ile ilgili başka bir hikâye anlatmış. Onun anlattığı hikâye şöyle:

"Dedemin yük taşımak için develeri varmış. Bu develerle Mersin'e başka ülkelerden gemilerle gelen malları Karaman'a getirir, Karaman'dan oraya mal götürürmüş. Şeker icat olmadığı için üzümden helva yaparlar, Anadolu'da çeşitli şehirlere bunları satarlarmış. Bu konağı yaptırmış. İstanbul'da bir tanıdığının evine misafir olmuş. Evin kızıyla evlenmek istemiş. Kızın babası, Karaman'ın çok uzak olduğunu söylemiş. Kıza da sormuşlar, o da aynısını söylemiş. Dedem de kıza 'ben İstanbul'u sana getiririm' diyerek, İstanbul'dan ustalar getirtmiş. Evin tavanlarına İstanbul resimleri yaptırmış. Yıl 1810 imiş. Kız da resimleri görünce evlenmeye razı olmuş. İşte bu resimlerin hikâyesi budur."

Konağın 1810 yılında yaptırılmış olma ihtimali zayıftır. Benim araştırmalarıma göre konak 1861 yılında yaptırılmıştır. Abimin de dediği gibi babam ve dedelerim o zamanlar şehirlerarası hatta uluslararası ticaret yapmaktadırlar. Büyük Dedem Hacı Ahmet Efendi, konağı yaptırmaya karar verince İstanbul’dan Balyan kardeşlerin ustalarından 4 inşaat ustası 2 de kalem işi ustası getirtiyor. Evin yapımı iki yıl sürüyor. Bu ustalar daha sonra dedemin kardeşlerinden Tartanzade Süleyman’a Tartan Konağı’ndan daha küçük bir ev yapıyorlar. O evin içi de kalem işi işçilik bakımından çok zengin idi.

Tartan Konağı’nın sonrasına ait hikâyesini biliyor musunuz?

 Tabi büyüklerimizden dinlediğimiz kadarı ile rahmetli büyük dedem Tartanzade Hacı Ahmet Efendi evde fazla yaşayamıyor. Ev yapıldığı zaman çok yaşlı ve hasta. Sudan’dan getirdiği hizmetlisi, büyük dedemi sırtında taşıyarak gezdiriyor. Konağın bitimini devam eden hafta da ölüp gidiyor. Hani bir türkü var ya “Konaklar yaptırdım da döşetemedim.” Bu türkü de olduğu gibi dedem de içinde sefa sürmeden öbür dünyaya göçmüş.

Büyük dedem Hacı Ahmet Efendi’nin ikinci hanımından olma bir oğlu bir kızı var. Konağın dörtte bir hissesi halam Neslihan’a düşmüş. Kalan hisseleri de Hacı Ahmet’in oğlu benim de babamın babası Hacı Emin Efendi’ye düşmüş.

Tartanzade Hacı Emin Efendi’ye ait en büyük olay, dönemin müftüsü Hadimizade Hacı Hasib Efendi ile kavgasıdır. Hacı Hasib Efendi, 1841 yılında kadı/müftüdür. Kendisi Hadimli imiş. Osmanlı Arşivi’ndeki Hicri 25 Muharrem 1240 (M 1824) tarihli bir belgeden öğrendiğimize göre aynı yıl Larende, Ermenek, Ayrancı, Gafferiyat’ta 971 haneden toplanan vergi 114.292 kuruş iken dedem Hacı Emin’e isabet eden miktar 50.182 kuruş. Kadı/müftü “Böyle görkemli konakta oturan daha fazla vergi vermeli” diyerek makamının yetkisini bireysel kaprisi doğrultusunda kullanır, hasetlik yapar; 72800 kuruş ek vergi ister. Dedem Tartanzade Hacı Emin öfkeye kapılarak kadı/müftüye makamında şiddet uygular. Kadı/müftü dedem için sürgün kararı çıkartır ve Seydişehir’e sürgüne gönderir. Dedem itirazını, o günkü bir üst yargıya, bir üst yargıya derken Dersaadet’e kadar sürdürür. Bu süreçte dünyaya gelen iki kızı; Ayşe ve Fatma da Seydişehir doğumlu olarak kayda geçer. Saraydan verginin geri verilmesi kararıyla konağa dönerler. Hadimli kadı/müftüyle olan husumetleri azalır ama bitmez. Devreye Konya Valisi Paşa girer. Kadı/müftünün oğluna Hacı Emin’in en küçük kızı için dünürlük yapar. Böylece bir barış olur. Bu hikâyenin aynısını büyüklerimizden de defalarca dinledik.

Hacı Emin Efendi’nin birinci evliliğine ait hatıra ise şöyledir: Mut beyinin kızına dedem için dünürlüğe gidilir. Söz kesilir, Mut ‘un ağaları, beyleri;  gelin çeyizini taşıyan yedi deve ile Karaman ‘a gelirler. Gelin için Süleyman Bey hamamı kapatılır. Hamamda kına yakılıp sedef kakmalı takunyalar giyilir. Narin gelinin ayağındaki şık nalın gelini düşürür. Kafası mermere çarparak gelinliğini giyemeden orada ölür. Bu olaydan sonra Süleyman Bey hamamına “gelin yutan hamam” söylene gelir. Dedem sonra Anakadın ile evlenir. Oğlu Hacı Sami yani babam dünyaya gelir.Yıl 1861’dir. Dedemin uzun süre çocuğu olmayınca yeni bir evlilik dahayapar.Konya’dan Emine adlı bir gelin daha getirilir. Dört yıl sonra bu sefer iki eşinden de çocuğu olur. İlk eşi Anakadın ebemizdenEmin Amcam ve ikinci eşi Emine ebemizden Hulusi Amcam doğmuştur. 

Halanız Neslihan Hanım’ın konakla bağlantısı nasıl devam etmiştir?

 Burada halam Neslihan Hanım’a ayrı bir sayfa açmak lazım. Halam Neslihan Hanım Karaman Müftüsü Hulusi Efendi ile evlenir. Mal paylaşımında konaktan kendisine dörtte bir hisse olan iki oda, bir bodrum (zerzemi) ve bin metre kare de yer düşer. Konakta kendilerine düşen bölümde uzun yıllar kocası ile yaşar. Hulusi Efendi Karaman Müftülüğü’nden istifa ederek Abdulhamit’in Yıldız Camii’ne imam olarak atanır. Ömrünün geri kalanı İstanbul’da geçer. Mezarı Aksaray Valide Sultan Camii Haziresindedir. Halam eşinin ölümü sonrası Karaman’a geri dönmüş ve Karaman’da ölmüştür.

Bir zamanlar bakanlık da yapmış olan İbrahim Öktem, Halam Neslihan ile eşi Hulusi Efendi’nin torunu Müftüzade Ahmet Efendi’nin oğludur.

Halam ölünce konaktaki hissesi oğlu Müftüzade Ahmet’e ondan da oğlu İbrahim Öktem’e geçiyor. Hatırladığım kadarı ile 1961’de halamın konaktaki hissesi, ablam Hasibe tarafından İbrahim Öktem’den satın alınmıştır.

Konak ile ilgili akıllarda kalan başka hatıralar var mı?

 Aaa Evet! Delibaş isyanı ile ilgili bir hatıra var. Konakta unutulmaz bir olay da delibaş isyanı sırasında yaşanır. Delibaş’ın adamları konağı basarlar. Evdekiler gecikseler de kapıyı açarlar. Delibaş’ın adamlarının amacı yerli halktan kendilerine zorla katılım sağlamak, para ve yiyecek toplamak. O yıllarda babam Hacı Sami İstanbul’da dışsatım-dışalım(ihracat-ithalat) işlerini yapmaktadır. Hulusi amcam kayınvalidesinin vefatı dolayısı ile Konya’dadır. Evde olan Emin amcamı zerzemiye (bodrum) kapatırlar. Kapağın üzerine kaput yayıp bulgur sererler ama kendi heyecanlarını da bastıramazlar. Çapulcu askerlerin kaba, sert tavırları korkularını, heyecanlarını artırır. Çapulcular durumu sezerler. Dedem yalvar yakar yanındaki tek oğlunu vermemek için bolca altın verir ve oğlunu kurtarır.

Cumhuriyet Dönemi’nde konakta hayat nasıldı?

 1922 yılında Dedem Hacı Emin ölünce konak çocuklarına kalıyor. Babam halası Neslihan’ın hissesi haricindeki hisseleri kardeşlerinden satın alıyor. Konağın batı bahçesini Emin Amcam’a; Doğru Yol Partisinin olduğu adayı Hulusi Amcam’a; üç kız kardeşine Tartan Sokak’tan birer ev parseli veriyor.

Babam üç kez evlenmiş. Bu evliliklerden 17 çocuk meydana gelmiş. Zamanla abilerim ve ablalarımdan evlenenlerin hayatı da konakta devam etti. Biz odaların hepsine ev derdik. Çünkü her odada bir aile kalırdı.

1953 yılında babam çocuklarından evli olmayanları alıp biraz yukarıya; eski Demokrat Parti ve Doğru Yol Partisi il binasının arkasındaki eve taşındı. Yeni eve annem Ümmügül ve çocukları taşınmış oldu. Konakta ise evli olan kardeşlerim kaldı.

Konakta aile olarak hayatına devam kardeşlerim şunlardır: Konakta ailesi ile ilk kalan abim Mustafa’dır. 1921-45 yılları arasında. 1947-72 yılları arası Nuri abim ailesi ile konakta yaşamıştır. 1956 itibaren abim Ahmet de iki yıl kalıyor. Diğer abim Rüştü ise 1958-61 yılları arası konakta ailesi ile yaşamını sürdürüyor. Ablam Hasibe de 1947 yılında kocası ölünce çocukları ile beraber 65’e kadar Konak’ta yaşamıştır. Hamit abime de konağın müştemilatı ev olarak hazırlanıp veriliyor. 1956’dan 1970lere kadar yaşamıştır.

Konak ile ilgili dikkat çekici başka bilgi var mı?

 Konağın ilginç bölümlerinden birisi de zerzemi diye adlandırdığımız iki adet bodrumudur.  Zerzemiler 1.5 metre yüksekliğinde, 1,5x2 metre genişliktedir. Yerleri ileri odaların kapı girişlerinin hemen önündedir. Kapaklar yukarıya çekilerek içine girilir. Burası bir bakıma kiler olarak kullanılırdı. Her bodrumda ikişer iri onar tane de küçük boyda küpler dizili idi. Bu iri küplerden bir tanesi annem tarafından Karaman Müzesine verildi. Küplerde kavurma, kıyma, yağ, pekmez, bal, bulgur, düğürcük velhasılı ev ihtiyacına ait her şey bulunurdu. Sağ zerzemide uzun süreli dayanabilen gıdalar saklanırdı.

Babanız 1966 yılında öldü?

 Babam öldükten sonra tüm malları paylaşıldı. 1977 yılına kadar abilerim ve ablalarım bu evde oturmaya devam ettiler. 1977’de Konak kaderine terkedildi, bakımsız kaldı. Süslemeleri zarar gördü. Ancak herşeye rağmen konağın hisseleri paylaşılmadı. Aile üyelerinin hepsi bu konağın korunması yönünde karar aldı. Çünkü müteahhide verilmesi durumunda Konak, yıkılacak ve yerine betonarme bina yapılacaktı. Kimse konağın yıkılmasını istemiyordu. Süsleme ile dolu her odada her aile bireyinin kalıcı hatıraları vardı. Konağın restore edilip bir müzeye çevrilmesi için yıllarca uğraştık.

Neler yaptınız, zorluklarla karşılaştınız mı?

 Karşılaşılmaz mı? Konağın müze halini alması uzun yıllar aldı. Çalmadık kapı bırakmadık. Karaman il olduktan sonra tek işim Konağın müze haline getirilmesi oldu diyebiliriz. Her yere müracaat ettik. Tek derdimiz konağın korunması idi. Yerel yöneticilere, il kültür müdürlerine ve valilere! Ama hiçbir yöneticiden karşılık alamadık. Hacettepe, Selçuk ve İstanbul Üniversitelerinden öğrenciler gelip konak üzerine bitirme ve yüksek lisans tezi çalıştılar.

Konak 2007 yılında restore edilip ziyaretlere açıldı?

 Evet Çekül Vakfı başkanı Metin Sözen, Karamanname’yi kitaplaştırma süreci içinde konaktan ve acıklı durumundan haberdar olmuş. Karaman Valiliği’ne bir rapor veriyor. Ondan sonra konağın kamulaştırma ve restorasyon süreci başladı. 2007 yılında da konak restore edilip halkın ziyaret ve hizmetine açıldı.

Remzi Bey söylemek istediğin son bir şey var mı?

Rehberler çok özverili çalışıyorlar. Ama tavan göbeğindeki resimlere ait yanlış bilgilendirilmişler. Doğrusu şöyle olmalı: Kule Kız Kulesi değil, Beyazıt Yangın Kulesi’dir. Saray Dolmabahçe değil, Çırağandır. Türbe ise İkinci Mahmud Türbesidir.

Bu özel bilgileri bizimle paylaştığın için teşekkür ederim Remzi Bey.

Yusufcuğum asıl ben teşekkür ederim. Karaman’ın kültürel miraslarından olan Tartan Konağı’na ait en doğru bilgileri senin kanalınla kamuoyunda paylaşıyoruz. Bu çok önemli bir durum. İnşallah Tartan Konağı örneği, diğer değerli kültürel mirasımızın kurtarılmasına model ve aracı olur.


7 yorum:

  1. Mehmet Oltan
    Nihayet 😊 teşekkürler Yusuf bey

    YanıtlaSil
  2. Osman Nuri Koçak
    Belgesel niteliğinde bir söyleşi olmuş. İkinizi de kutlarım. Sevgimle

    YanıtlaSil
  3. Mehmet Oltan
    İlginç olan Toprak Damlı evlerin çocukları kitabında yer almaması büyük bir eksiklik bence ..

    YanıtlaSil
  4. Nevzat Dağlı
    Dostlara selam olsun.

    YanıtlaSil
  5. Tartan konağının tam karşısındaki evimizde 1965 yılına kadar yani 25 sene bizimse yaşadık.Remzinin anlattıklarının yaşıma uygun olan senetlerindeki tesbitlerinin hepsi şahit olduğumuz bilgiler ilgiyle okudum Bravo Remzi çok güzel tesbit ederek anlatmışsın tebrik ederim,Yusuf Hocamada bu gerçekleri kaleme aldığı İçin teşekkür ediyorum Selamlar sevgiler

    YanıtlaSil
  6. Aliye Erkonukseven
    Ne güzel bir söyleşi olmuş
    Kaleminize sağlık
    Tartan ailesine konağı müze haline getirtilerek kapılarını halka açtıkları ićin teşekkür ediyorum

    YanıtlaSil
  7. Hikmet Elitaş
    Teşekkür ederim.
    Selamlar.

    YanıtlaSil