Yunan bayrağı altında askerlik yapmamak için doğduğu topraklar Gümülcine’yi 13 yaşında terk ederek İstanbul’a yerleşti.
Vatansız yaşarken vatanı
için şehîd oldu. Ancak şehâdeti sonrası bir T.C. kimliği sahibi yapıldı.
Oğlunun ifadesi ile
içi dışı birdir. Dışarıda nasılsa evde de öyledir…
Feverânîdir, ele
avuca sığmazdır. Nerede ne yapacağı kestirilmezdir.
Bedende hafif ruhta dingin bir şahsiyet.
15 Temmuz’un
yıldönümünde hakkında medhiyeler düzülüp hamasî nutuklar çekilecektir.
Ama biz bu ucuz yolu tercih
etmeyeceğiz.
Farklı bir yönüne; vatanı,
milleti için kendisini fedâ ettiği çalışmalarına ayna tutma gayreti içinde olacağız.
Bir “kayıt fotoğrafçısı”
diye kendisini tanımlasa da harcadığı enerji, çıkardığı işler karşısında bu
ifadesi; çok basit, çok alçakgönüllüce kalmaktadır.
Bekir Fuat’ın “Türkiye sevgisi
imandandır!” vecizesine tam karşılık geldi, Mustafa Cambaz!..
Bir foto muhabiri olmanın ötesinde
fotoğraflarıyla Türk İslam Medeniyeti’nin sahiplenicisi, koruyucusu durumuna
geçti.
Kendi adını taşıyan mustafacambaz web sitesi,
yaptığı işlerin sadece görünen yüzüdür. Başta İstanbul olmak üzere Anadolu’nun
tamamındaki tüm tarihî eserleri fotoğraflayıp arşivlemek ve envanterini oluşturmak
asıl amacı ve fedâkârâne işi olmuştur.
Fotoğraf kayıtçısı
olduğu için yayımladığı eserlerin resimlerine yer, tarih ve eser bilgilerini
eklemiştir. Böylece 30.000’i geçkin fotoğrafla devasa ama tamamlanamamış bir
koleksiyon ortaya çıkmıştır. Koleksiyonda Anadolu Türk kültürüne ait her şey
var demeye şehâdeti engel oldu. İnşallah yarım kalan işlerine el atılır.
Mustafa Cambaz’ın web sitesindeki belli başlı koleksiyonlar; tarihî camiler, İstanbul,
mimarî eserler, tabiat ve insan, padişah türbeleri, saraylar, köşkler, kasırlar,
geleneksel Türk evleri, kuş evleri, kitabeler vs.dir.
Her İstanbul âşığı
gibi o da kendini tarihî eserlerin arasına bırakıvermiştir. Yayımladığı
koleksiyondaki fotoğrafların yarıya yakını İstanbul mekânlarına aittir.
Milyonların günlük telaşe içinde fark edemedikleri ya da yoğunlaşamadıkları
güzelliklere sabahın seherinde akşamın kızılında, yazın sıcağında kışın karında
ulaşmıştır. Semavi Eyice gibi büyük İstanbul uzmanlarının bile görmediği
bilmediği çeşme, han hamam gibi birçok tarihî eserin envantere girmesine vesile
olmuştur.
Kadrajları, tarihî
eserlerin özünü yakalama endişesine en büyük tanıktır. Özellikle camilerin ön
cephe uzak-yakın çekim denemelerinden, en iyi görünüm elde etme amacı ve
arayışı içinde olduğu fotoğraflara yansımıştır. Farklı açılardan elde ettiği
çekimler de bu görüşü destekler.
Profesyonel
fotoğrafçılardan, aşinalığı yok ise tarihî eserin ruhunu yansıtacak fotoğraf
çekmesi beklenemez. Mustafa Cambaz’ın özelliği de burada daha iyi ortaya çıkar.
Özellikle iç mekân derinliğini ve ferahlığını yansıtmada performansı çok yüksektir. Devamında eserlerdeki ahşap
ve taş işçiliklerini fotoğraflarda tam vurgular.
Cambaz’ın Anadolu
şehirlerindeki fotoğraf çekimleri de ayrı bir konudur. İstanbul’da yaşayan biri
için Anadolu’ya çıkmak; balığın sudan çıkması gibidir. İstanbul dışına çıkmak
bir zahmet iken uzakta olmak kat kat eziyettir. Yahya Kemal’in Ankara’nın
dönüşü tespiti gibi. Mustafa Cambaz ise rahatını bir kenara bırakarak Anadolu’nun
ücra köşelerine uzanıp cami, medrese, türbe, han, hamam gibi özgün eserleri yaz
kış fotoğraflamıştır.
Mustafa Cambaz,
ömrünce kendini vatanına, devletine
vakfetmiş biridir.
Şehâdet tâcı, memleket düşkünlüğünü tescillemiştir.
Hayatı boyunca
insanların önüne fırsat üç kez gelirmiş. Mustafa Cambaz ilk fırsatı kullanarak hiç
düşünmeden iki kurşuna kendini bırakıverdi.
Söylem, eylem ve
proje!..
Üçü de Mustafa
Cambaz’da birleşmiş.
Kimisi sadece söylem sahibidir.
Çığırtkandır. Kolaycıdır. Kimisi söylemini eyleme dönüştürür. Ama herkes proje
üretemez. Çünkü proje üretmek üst akıllara özgüdür.
Ve Mustafa Cambaz’ın
asıl mirası gözden kaçmamalı!
Adı da sadece
söylemlerde ve eylemlerde kalmamalı.
Bir Mustafa Cambaz
Vakfı kurulsun ki, adı da misyonu da yaşatılsın.
Not: Bu yazı daha önce dunyabizim'de yayınlandı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder