23/02/2016

Remzi Tartan YÜZYILLIK ADA MUHTEŞEM ÇINAR HACI SAMİ TARTAN






YÜZYILLIK ADA MUHTEŞEM ÇINAR HACI SAMİ TARTAN

Remzi Tartan

 

Ölümün ve göçün dokunmadığı tek nesne var mıdır
ölüm yok eder göç değiştirir
kendisi kalamaz kimse
Gülten Akın

 

Sadakat ile mahremiyet, şahsiyet ile zaaflar arasında sınır savaşları var.

Dedem, o kibirli kişi! Anlatılanlardan yıllarca tanrıya yalvarmış; 26 yaşında oğlun oldu müjdesini alınca akika gününü beklemeden, her güne bir kurban kesmiş, akika günü de bir deve kestirmiş. Gece boyunca şükür namazı kılmış. -Anlatanı hatırlayamadım- adını Sami koymuş. Doğum yılını da babam Hacı Sami kendisi anlatmıştı: Ben yedi yaşında sokakta oyun oynarken askerle, kalem efendisi bir kişi nüfusa kaydetti. Yıl ise 1868! Altı padişah, beş anayasa, iki farklı yönetim şekli, 35 cumhuriyet hükümeti görmek varmış nasipte!

Dedem, oğul yalnızlığına mı, sevgisini paylaşmamak istemesinden midir bilinmez, evlat isteme dualarının ardını kesmese de uzun yıllar, yeni bir evlat edinemez. Yeni
bir evlilik yapar, yeni evlilikle beraber oğul sayısı üçe çıkar. Bir eski eşi Anakadın Hanım’dan, birde yeni eşi Emine,  bir de ilk göz ağrısı evlad-ı nur Sami! Bebekler beleğe, Sami mektebe! Mahalle mektebinde günler aferinlerle geçer. 10 yaşında hafız olur.  Enişte olan Müftü ve mahalle mektebinin hocalarının öneri ve teşvikleriyle iki yılda Konya’da eğitimi görür. Resmi görev almasa da medresede Macar Hoca’nın yokluğunda yerine bakar. Kalem efendiliğinde gözü yoktur, babasının, ziraat, deve taşımacılığı, hayvancılık işlerine yardımcı olur. Morcalı’daki kavaklığı yeniler. Tarlalardan elde edilen ürünlerin korunması için anbarlar yaptırır. Yönetmek için gerekli niteliklere, işbaşına gelmek için gerekenler arasında fark olduğunu görür. Babasının önerisi ile hacca gitmeye karar verirler. Baba için yol, göz korkutur, Sami genç irisi sağlıklı beslenmiş, sakallar çıkmaya başlamış. Selam salavatla yolculuk deve sırtında ikinci Cuma’yı Mersin’de kılarlar. O yılların icadı gemi. Denizi ve gemiyi ilk görecek. Önce gemi ile Mersin’den Hayfa’ya sonra tekrar deve ile Hicaz! Hayfa’da farklı farklı bölgelerden, şivelerden hatta farklı dillerden insanların oluşturduğu katarlarla renkli giysili renkli insanlar tepelerinde batmaya direnen yüreklerindeki inanç kurumasa da dudakları kurutan güneş…

Gruplar halinde dışa karşı savunan içe doğru birbirlerine görgü ve kültürünü anlatan dünkü hatalarından arınmak, bağışlanmak umudu,  bilerek isteyerek hata yapmama sözü verme isteğiyle alınan uzun yol, başka bir bilgilenme, görgü geliştirme işlevi de görüyor. O uzun ağır ağır yakıcı güneş, beynini geliştirip, yüreğini de genişletmekte!

Hacı Sami Tartan, İstanbul, 191O'lar

Genç içi içine sığmayan, yerinde oturamayan Tartanzade Emin Efendi’nin mahdumu Sami’nin “Hacı Sami” namını alması onun girişkenliğini azaltmadı, daha bilinçli, hesaplayarak sarsılmadan adım atmasına, üretkenliğini artırmasına aracı oldu.  İsimlendirmek onun yaşamında söz etme kolaylığı sağlamanın üstünde bir faydaya karşılık gelir. Niteler, ayırt edici hale getirir. Betimler, yokluğunda gözde canlandırmayı olanaklı kılar. Son çözümlemede varlığa kimlik kazandırır. Yaşam ilkelerinden olan; “Arif ol, mecliste kelam dinle! El iki söylerse sen birin söyle!’’ deyişiyle hacılık niteliğinin uhrevi de dünyevi de saf tanımına uygun BİR YÜZYIL yaşadı…

Eğitim tamam, genç yaşta hac tamam. Baba, anne çevreden baskılar gelin adayları bulmalar…

Dişi hindi etinden arabaşı içilirken, o da ne Tartanzade Hacı Sami hamuru kaçırır! Nasıl kaçırmasın! Selvi boylu, beyaz tenli, mavi gözlü güzeller güzeli Habibe Hanım acı biber sunar, Hacı Sami’yi ateş basar! Kayserilizade Osman Efendi, Tartanzade Hacı Emin’in has dostudur. Aileler, birbirlerini yakınen tanımakta gençlerin de gönülleri birbirlerine ağmış durumda. Toy kurulur. Bir hafta düğün yemeği, “gelin hamamı” “güvey hamamı”  her kural yerine getirilir. Gelin güzel ve de görgülü, damat konağın ilk oğlu, okumuş, yazmış ve de genç yaşta hac görevini yerine getirmiş. Genç evliler yıllar geçtikçe birbirlerine sevgi ve saygıları artar. Aşkları ailede saygı görse de dedeler, “torun” bekler.

Aileler arasında çocuk baskısı yoğunlaşır. Hacı Sami işlere yoğunlaşır, eşini sever, baskılara direnir. Tarım, hayvancılık işlerinin yanında ticareti geliştirir.  Çok yakın arkadaşı Hadizade Rahmi Efendi’yi de yanına alarak “KUMPANYA”yı kurar. O yıllarda ticaret Rum ve Ermeni yurttaşlarca yürütülmektedir. Ülkeyi Sultan 2. Abdülhamit yönetmektedir. Tartanzade Hacı Sami, padişaha büyük saygı duymaktadır.

Demiryolunun Karaman’dan geçmesi onu sevinçten ağlatır. Demir yolunun yapımında görevli Avusturyalı mühendis ile dostluk kurar. Onunla üç at, iki katır ile Aladağ yörelerinde, Yerköprü’de araştırma incelemelerde bulunurlar. Su gözlerine (kaynaklarına) farklı renklerde ekin saplarını demetler halinde bırakıp su yollarını ve akış hızlarını saptayabilmek günler, geceler boyu emek verirler. Çalışmalar bir aya yaklaşır. Avusturyalı mühendisin teknik bilgi ve geniş ufkundan yararlanır. Kumpanya’daki ortaklarına birkaç kişi daha ekleyerek, Yerköprü, Karasu ve Göksu’ya katılan sulardan elektrik üretip o enerji ile tramvay işletme işini üstlenecek örgütlenmeyi oluşturur.

Mühendise Karaman’ın imar planını çizdirir. “PLAN” çok ölçeklidir. Bugün bakıldığında orta yaş grubunda herkesin anlayabileceği doğru ve güzellikte mahalle, kamu kurum ve kuruluşları Osmanlıca ve Fransızca yazılarla gösterilmiş bir teknik bir toplumu sarsan olayların çalışmasıdır. Kentimizin yakın tarihine ışık tutacak en sağlam belgedir. Bu girişim, Konya’nın işgali, Balkan Savaşları nedenlerinin etkisiyle uygulama olanağından yoksun kalmıştır.

Tarım, ticaret, hayvancılık işleri ortaya koyduğu hedefler düzeyinde ilerlerken yapımını sevinç gözyaşıyla karşıladığı demiryolunun işleyişi deve ile taşıma işini tavsatmakta, bu arada zaman zaman devlet yol güvenliğinde aksamalar, hergelelerin, başıboşların tedirginliği iş kolunu gözden düşürdü. Var ola gelen güvenlik, kar oranı gibi etkenler işi gevşetir.

Aile çevresi ve kuşkusuz kendisi de çok istemektedir, çocukları olsun. Aşkı görgülü eşi Habibe Hanım onun çocuk istediğini bilmektedir. Çözümün yeni bir eş almak olduğunda hemfikre varırlar.

Habibe Hanım kendisi gibi renkli gözlü zarif bir eş bulur. 1907 yılında ikinci evliliğini Emine Hanım ile yapar. Dualar, yakarmalar sonucu verir. Mustafa doğar. Yıl 1909!

Şükür ve akika için develer kesilir. Hayra su yolu yaptırır.

Taşıma işini tasfiye eder, ticarette yeni hedefler koyar. Hedef Dersaadet’tir. Başkentte dış alım dışsatım yapmayı amaçlar. Babasının ilgisizliği nedeniyle birkaç yıldır babaannesinin yüzlerce dönüm tarla, dört dükkan ve iki evi; babaannesinin amcasının oğlun tarafından hak ödemeden ekilmekte kira vermemektedir. Ermeni avukata karşı babasının hak ve hukukunu belgeler ve tanıklarla savunur.  Davayı kazanıp babasının işlerini pürüzsüz yürütmeleri için, biri kendi annesinden, aynı yıl ikinci annesinden olan iki erkek kardeşlerine teslim eder. Kız kardeşi Fadime Hanımı da kayınbiraderiyle evlendirir.

1908 yılında Sultan 2. Abdülhamit’in tahttan indirilmesine öylesine üzülür ki, gözyaşları döker. Hicaz’a kadar gidebilecek bir demiryolu yapma emrini vermiş bir padişahın başka uygulamaları bağışlanabilir işlerdir. En büyük iş yoldur.  Naçizane benim de bir canlı tanıklığım var. Benim tanıklığım 1960 yıllarına rastlar. “Mersin yolu açılıyor 4,5 saatte Mersin’e ulaşılacak.” denince sevinçten gözünden yaşlar aktı. Mel mel bakışıma “Oğlum bu yolu biz üç dört haftada ancak aşardık. Oğlum yol gelişmedir, büyümedir.” demişti.

1910 yılında başkentin yolu tutulur. Önce Mersin, oradan gemi ile Aşkı Habibe Hanım, yeni eşi Emine ve gözünün nuru evladı, şehzadesi Mustafa… Eşyayı az tutup, yükte hafif pahada ağır altın akçe bol tutarak haşmet ve zarafetine saygı beslediği İstanbul’a yol tutar. Üzerinde av hayvanlarının işlenmiş olduğu bir gözü mermi, öbür gözü saçma atan kadifelere sarıp sarmaladığı çiftesi ve altı patlar topu Karadağ’a yetip artar. Her yolu çözümleyeceğine kendi özgüveniyle İstanbul…

Fatih Kıztaşı’nda Valide Sultan Camii’ne doğru bahçeli bir konak tutulmuş. Mısır çarşısına yakın toptancılar (kapan)da işyeri tutulmuş.

Başkent İstanbul’da dışalım-dışsatım günleri! İşyerinin konumu çok iyi, ulaşım çok seçenekli. Atlı tramvay çok yakınından geçiyor. Haliç, sandallar, emre amade.

Siftah İtalya’nın Trieste Limanı’ndan şeker dış alımı. Satış yerleri, İstanbul, Konya, Karaman, Mersin, Tarsus. İstanbul bereketli şehir, yalnız olmak da olmaz. İşler çoğalır, bu arada evde büyük sevinç Şehzade Mustafa’dan sonra ilk kız çocuğu!  1911 yılı! Hoş geldin Melahat. Coşku ve sevinçle Fatih Mahallesi nüfusuna kayıt edilir. Başkente kayıt işlemleri süresinde yapılmak zorunda.

İşler yoğunlaşır, Karaman’dan kuru üzüm, deri, susam, kuru bakliyat, Mut‘tan, Silifke’den keçiboynuzu, yerfıstığı kimi kez Taşucu kimi kez Mersin’den İstanbul’a! Çocuklar küçük!  İşler yoğunlaştıkça memleketten bir yakını alıştırmak için elaman çağrılır. Hevesli çok. Tercih zeki, çevik, Osman Dizdar’dan yana kullanılır.  Tercih yeğleyeni yanıltmaz. İşyerinde güvenli, evde sevecen abi. Anlatılan hoş bir anı:

Kayıkla karşı kıyıya bir torba sabun teslim edilecektir. Sarayburnu önünde sandal alabora olur. Herkes taşralı delikanlıdan umudu keser. Ama yüzme bilmeyen delikanlı, belinde torbasıyla su yüzüne çıkar. Ataklığı, konuşkanlığı, görgü bilgisiyle yeni yerleşim yerinde kısa sürede geniş çevre edinir.

Bir dönem Yıldız Sarayı’nda Sultan 2. Abdülhamit döneminde, Cuma namazlarını kıldıran eniştesi eski Karaman Müftüsü Ahmet Hulusi’nin referansları; saray çevresine ulaşmasını kolaylaştırır.  Çok iyi bir avcı olması ve kıymetli nitelikleri bulunan silahlarının olması şeyhzade efendilerle av partilerine katılmasını kolaylaştırır.

1900’lü yıllarda Balkanlardaki ulusalcı hareketler, imparatorluğun kurucu teb’ası olan Türkleri, “edrak-i bi-idrak” anlayışından uzaklaştırmıştı.  Tartanzade Hacı Sami’nin yeni iş arkadaşları ve geniş çevre; ticarette bankacılığın önemini çok çabuk kavramasına ve geldiği bölgeye de ivme ve kar kazandıracağına inandırmıştı. Kumpanya ortaklarını, yakın akrabası halasının oğlu Müftü’nün Ahmet Efendi ve eşraftan dostları Boynukalın Ali Efendi gibi dostlarına yazışmalarla ikna etti. Çok uzun süren sabırla iki yılı aşan bir süre bürokratik engellerle dolu olan yolu aşmak için çok uğraş verdi. Karaman Milli Bankası olarak adlandırılan banka kurulmuş olur. Tartanzade Hacı Sami kurucu hissedar olarak, gerekli belge, kullanılacak defter ve kâğıtları üzerinde bankanın ismini Latin harfleriyle Fransızca, Arap harfleriyle Osmanlıca olarak bastırır özel ulakla Karaman‘a gönderir.


Karaman Mili Bankasının kuruluşuna izin veren Meclis-i Vükela (Bakanlar Kurulu) Kararı, 18 Kanun-ı Sânî 1330 (1914)

Balkan Savaşı’nın yıllarında İstanbul’da güvenlik büyük sorunlar oluşturmaktaydı. Şiddet, yaralamalar, hırsızlık, gasp ve cinsel saldırılar çoğalmakta güvenlik güçleri olayları önlemede zayıf, zaman zaman duyarsız, kimi kez de yetersiz kalıyordu.

Bir yerden bir yere gitmek tedirginlik yaratmakta, hele paralı kişi sayısı riski artırıyordu. Tartanzade Hacı Sami, para taşıma işine pratik çözüm geliştirir. Evde çocukların bellerine iki kat cepli kuşak yaptırarak iki gözlü yaptırdığı kuşağa Osmanlı gaymelerini yerleştirip bellerine sarar, atlı tramvayla Eminönü’ne götürür. Zor insanı kurnaz yapar deyimi boşa çıkmamış!

Ticaret ile yaşamı dolu dolu sürdürmektedir. Yaşam insana her zaman hoş sürprizler sunmaz, kimi kez kişilerin özensizliği, işinde yetkin olmama veya daha çok kar hırsı derken sorumluluklarını yerine getirmekte hizmet sunduğu kişileri zor duruma sokabiliyor. Babamı üzüntüye yönelten ise şöyle gelişir; Mersin’den gelen gemi hangara boşaltılıp, bir hafta içinde alma iletisi gelir. İvedi bir şekilde rıhtımdaki hangara gider ki, ne görsün? Aladağ’ın kuru üzümü ezilip birbirinin içine geçmiş. Kuru üzüm demek ne mümkün olmuş, Karadağ’ın bazalt taşı. Ateş basar vücudunu, öfke, lanet okumalar art arda söylenir. Üzümü teliz çuvallarından ayırmak bile zor. Özenli hazırlatılmış çuvallarda üzüme yapışmış ki çıkarmak olası değil. Ürün gitti de birde hangardan çöpe taşıtma yükü gelecek! Ne denli karamsarlıklara düşer. Hangardan derin üzüntüyle ayrılır.

Eve gelir evde bir sevinç! Sağlıklı bir kızı daha olmuş bu kez ilk aşkının adını koyar. Habibe! 1913! Ertesi gün keder azalmış bir şekilde -üzüm olduğunu kanıtlayabilirse- müşteri bulmaya koyulur. Bomonti taraflarından bir Rum ile yerinde ürünü görmeye giderler. Yolda “Adam beni yanıltmayı falan düşünme! Ben Karaman’ın ürünlerini tanırım.” der. Meğer Karadağ’ın üzümünden rakı üreticisi imiş. Şükürler olsun zarar olarak kabullendiği ürüne alıcı buldu.

Yakın komşusu bir Ermeni; “Sen çalışkan bir insansın. Seni benim tarlanın olduğu Yeşilyurt’a götüreyim,  tarlamı, yetişen ürünlerin verimini gör, sana başkalarından daha ucuza vereyim.” önerisinde bulunur. “Üç dört yıldır, düzgün iş yapan insansın. İstersen yarısına ortak olalım.” der. Çok ucuza önerince kuşkuya düşer; sanır ki Ermeni beni yanıltabilir? 1915 olaylarının korku, kuşkusuyla komşusunun ülkeyi terk edeceğini düşünemez. Ne yaparsın nasipten öte tevekkülüne sığınır.

Bir gün de tüccar komşularıyla birlikte Okmeydanı civarında yeni ithal edilmiş motosiklet tanıtım etkinliğine katılır. Deneme sürüşleri yapılmaktadır. Bisiklete binme becerisine güvenerek deneme sürüşüne katılır. Daire şeklinde hazırlanmış alanda bir tur hoş geçer. Küfül küfül rüzgar estirerek dolaşırken gaz teli takılı kalır, motor hız kesmez, neredeyse hatimi tamamlayacak olmuyor, yumuşak gördüğü toprak yığınına kendini atar, motor bir yana Hacı Sami bir yana!

Ticarette maliyeti oluşturan etmenlerden biri de taşıma ücretleri! Demiryolu güvenli bir seçenek ama taşıma ücreti yüksek. İstanbul’dan Konya’ya 11 Mecit (rakamı tam anımsayamıyorum.) Karaman‘a 14 Mecit. Demiryollarının tepe yöneticisine ulaşmayı başarır, hoş sohbet derken sorununu dile getirir yakınır,  akılcıl çözüm bekledigini belirtir. Yönetici de alabildiğine görgülü, bilgili ve zeki insan! Karşılıklı akılcıl, sempati geliştirirler, çözüm üretir; iki tarafın yararına çözüm bulurlar. Yönetici, “Ayda iki kez göndereceğine, bir kez gönder. Vagonun tamamını veya büyük bölümünü doldur, büyük indirim yapayım.” önerisinde bulunur.  Taşıma ederinin aşağı çekilmesi iki olumlu gelişmeye yararı olur:

Birincisi Konya ile rekabette avantajlı bir konum elde edilir. İkincisi kayınbiraderine Ereğli’de şube açmasına aracı olur.

Evde de sevinç egemen, sağlıklı bir kızı daha olmuştur hoş geldin Semahat! 1919! Fatih Sultan Mehmet’in getirdiği Karamanlıların yanında, onların başkenti Fatih semtinde Karamanlı sayısı artmıştır. İki eşi ve gözü gibi koruduğu üzerinde titrediği veliaht oğlu ile geldiği İstanbul’dan; Karaman‘dan gelen acı haber üzerine gözyaşlarıyla ilk gemiyle Taşucu, oradan Karaman‘a döner. Şehzadesi ve üç kızıyla yitirdiği babasına gözyaşlarıyla ıslanmış, dualar gönderir yol boyunca.

Taşıma için deve katarlarını azaltır sudandan gelen devecileri Kırmahalleye yerleştirir. Gelirken Kumpanya’ya soconi vacum yetkili satıcılığı belgesini de getirmiştir. Bir yandan da banka yönetiminde ki yükümlülüğünü yerine getirir. Babasını yitirmesinden sonra iki erkek kardeşi ve üç kız kardeşi arasında kalıtı üleştirir. Kardeşlerinden tek ricası “Konağı”  baba ocağı olarak sürdürmek istediğini belirtir. Babaları Tartanzade Hacı Emin yaşadığı sürece ağa-konuk evi olarak aş çıkartılıp konuk ağırlanan bölümün ocağı sonlandırıldı. Konuk evinin karşısında deve yavrularının bakıldığı “develiğe” Ayşe ve Fatma kız kardeşlerine yan yana birer ev yaptırır. Erkek kardeşi Emin, konağın batısına yeni bir ev yaptırırken, büyük kız kardeşine konak yapılmadan önce babalarının oturduğu ev üleşildi. Diğer kardeşi Hulusi, Kırmahalleye ve Selek’e yerleşti. Ereğli “Kumpanya”nın şubesini yöneten kayınbiraderi ve en büyük kız kardeşini ziyareti sırasında cumhuriyet bayramında sevinçli haber ulaşır: Bir kızın oldu. Adı Berat! 1923!

Elde somut veri olmasa da Süveyş Kanalı’nın açılması Karaman’ın iklimini değiştirdiğini sık sık söylerdi. Çünkü iklimin yumuşamasını, yağmurun artmasını buna bağlıyordu.

Tarım işlerine ağırlık vermeye başladı, ilginç uygulamalarından biride Kaleycik mevki denen, Tilki Kalesi ile Güdrekgümü arasında 150-180 dönüm arasında bulunan tarlasına, Deliçay’dan gelen suyun tarlada karkılmasını olanaklı kılacak şekilde doğu-batı yönünde set oluşturması kimilerince tebessümle karşılansa da verim aldığını anlatırdı. Savını söyle savunurdu:

Kaleycik’le, pirinç yeri arasında yükselti farkı var. O nedenle pirinç yeri; su çok kalmasıyla daha verimli. Kendi tarlasının verimliliğini artırsa da Kılbasanlıların, Dineklilerin de yararına olduğu ekinlerini su kesmesini önlediği de gerçektir.

Tarımda verimi artırma uğraşı verirken, tek oğlu veliahdı sararıp solmakta, “kara merhem” “hekim, hükemayı” seferber ediyor, hatim iniyor ama gün geçtikçe oğlu canı cananı solmakta. Çevre derman olamıyor. Yıl 1924!  Beyrut Ortadoğu’nun Paris’i Fransız, Amerikan üniversiteleri tıp fakültelerinin ünü yaygın. Demiryoluyla Mersin oradan gemi ile Beyrut. Çevirmen bulunup en ünlü doktorlardan yeterli bir tedavi alınamıyor. Oğlunun gözü önünde erimesine yüreği elvermiyor, halayıkları bırakıp Beyrut’tan İstanbul’a eski yerli yabancı tanışlar devreye giriyor. Para pul gözünde değil. Nam salmış ne kadar doktor varsa ziyaret ediliyor. İstanbul Tıp Fakültesinin dekanı ünlü bir profesör doktor! “Hacı Efendi senin oğlunun bu bölgelerde dermanı yok. Ancak paran var ise; İsviçre’de bir derman var. Katlanabilirsen oraya gönder. Başka bir yerlerde oyalama çocuğunu kaybedebilirsin.” der. Profesör Akil Muhtar üniversitenin dekanıdır. Lisans eğitimi için bekleyen Murat Bey isimli genç bir doktoru giderlerini karşılaması koşuluyla uzmanlık eğitimi için İsviçre’ye beraber gönderir. İsviçre’ye varınca genç doktor, ağabeyime fesi çıkartır yerine fötr şapka giydirir. Mustafa Kemal henüz Kastamonu gitmemiştir. Cenevre’de yıl 1924!

Leman Gölüne kuş bakışı bakan görkemli yapısı olan hastanenin odasında iki yılını geçirir, Sevgili Ağabeyciğim. Anısı ışık olsun Profesör Akil Muhtar’ın dekan olarak yazdığı mektup ve kendi uzmanlık eğitimini tamamlamak için Cenevre’ye Ağabeyimi getiren Doktor Murat, hastaya ortak tanı koymak için toplanan uzman hekimlere gözlem ve çevirmenlik desteğini iki yıl süresince sabırla sürdürür. Kuşkusuz yanlarında götürdükleri yarım teneke altından gösterdiği özenin karşılığı ali cenap bir şekilde ödenir. Uzman kurulunun ilk aşamada ameliyat yapılabilecek düzeye erişmesi için hastanın denetim altında tutulması için beyaz giysiler içinde mavi gözleriyle pırıltılar yayan çıtıpıtı hemşireye teslim edilir. Altıncı ayın sonunda yeni bir uygulamaya başlanır. 1925 yılının Mart ayında bir böbreğinin ameliyatla alınmasına karar verilir. Karaman da uygulanan, kara merhem, katran, zift uygulamaları çok uzakta kaldı…

Ankara’da, Vehbi Koç bakkal dükkanın yanında, meclisin kiremitlerini değiştirme müteahhitliğinin belgelerini tamamlamak üzere oldugu yıllar. 1926 yılının Mayıs ayının son günleri, kurul son kez hastayı gözden geçirir, beslenme, davranışlarında uyması gereken uyarıları yapar ve ülkesine gidebileceğine karar verirler. Böbreğinin birini o güzel ülkede bıraksa da kendini anlatacak Fransızca, iğne yapmadan, ilaç öğütleyecek kadar tıbbi bilgiler kazanır. Ve kara-sarı boz yüzü gitmiş beyaz kanlı canlı, ülkesine kavuşma heyecanıyla trende bulur kendini. Mahalle mektebi yıllarında öğrendiği Arap elifbasının yanında Latin abecesini de öğrenmiş olur. Anne babanın özlemi yanında, akraba eş, dost halayıkların yardımıyla ayağa kalkabilen iki yılı aşkın süredir göremedikleri kişinin sağlıklı, zinde farklı giyim kuşamla görmeleri, onu soru yağmuruna tutmalarına neden oluyordu. Hastane süreci ve bu nedenle görmüş olduğu yerler olan Beyrut, Cenevre, Lozan öyküleri, günler boyu değil yıllar boyu soruldu, anlatıldı. Soran da haklı, yanıtlayan da haklı.1924’lerde anlatılan yerleri görmek değil, düşlemek bile uzaktı… 

Ahmet (at üstünde) ve Halit Tartan, 1953

Doktorların sağlığına ilişkin verdikleri önerilerin ilk sırasında kaliteli kaynak suyu, temizlik (hijyen)! Her gün duş! Alt yapı, kanalizasyon değil uygulama bilinmeyen kelimelerdi. Evlerde açılan bir çukur evin dışında tuvaletler. Açılan çukurda yer çatlağı çıkar ise, sorun uzun süreli çözülmüş olur oh iyi düden çıktı diye sevinilirdi. Evin kırk elli adım ötesinde kuyu vardır!

Hacı Sami su işine önem verdi. Arap Ağa’ya iki katır, on on iki teneke vererek Burhan köyünden su getirme işini çözdü, ne yaparsın ilk erkek evlat. Hacı Sami oğlunu İsviçre’ye gönderdiği günü düşünüyor, gözünün önünde diri, sağlık üzerine konferans verircesine, zaman zaman bilmediği dilde öğütler veren oğlunu görmenin mutluluğuyla şükür namazlarına kesintisiz devam ediyor, adakları birbiri ardına kestiriyordu. Oğlu hem sağlığına kavuşmuş hem de yarım doktor olmuş. İlaç öneriyor, iğne yapıyor. Uzun yıllar çocuğu olmayan yakarmaları, duaları, ikinci evliliği sonunda dört kız, dört erkek evlat sahibi olmuştu. İlkini baş göz etmenin zamanı gelip geçiyor eli çabuk tutalım baş göz edelim.

Kavak yaprağını dökerken görkemli bir düğün yapılır. Çalgılar çengiler… Oğlan Hacı Sami’nin Avrupa görmüş oğlu, gelin hanım gazi mektebine atanmış Konyalı taze muallime! Kavak da yaprağını döker. Konağın ikinci katı genç evlilere tahsis edilir. Gelin hanım çeyiz olarak tanımadıkları bir alet getirdi. Dört pehlivan zor çıkardı eve. Bu pek çok kimsenin bilmedi alet kuyruklu piyano idi.

Piyanodan bildik şarkı nameleri duyulduğunda Hacı Sami göneniyor mırıltılarla şarkıya eşlik ediyor, ama sonatlar, prolüdler  başlayınca da yüksek perdeden olmasa da bu ne böyle “dan-dun” diye  sokurdanıyordu. Sevgili Agabeyciğim,1925’te tek böbreğini -o yıllarda insanların hafızasının önlerinde somut yaşayan biri olmasa inanamayacakları olay olarak- İsviçre’de bıraksa da 68 yıl her gün duş alarak 1993 de 84 yaşında hakkın rahmetine kavuştu.

Nurettin Tartan hatıra fotoğrafı, Ön Sıra: Rüştü, Müjgan, Tercan, Hacı Sami Tartan, Zehra Arka Sıra: Ahmet, Halit, Ümmügül

Oğlunun düğününden sonra, Hacı Sami geçmişi düşündü uzun süre… Genç yaşta hacı olma, hacla beraber babasının işlerini devr alma, ardından İstanbul hareketli ticari, sosyal yaşam, ilk banka kurmanın heyecanı… 1908, 1915, 1917 ve 1929 yılında dünya da esen ekonomik bunalım ilk bankasının geçirdiği sarsıntılar… Evet dünyada kapitalizmin bunalımı herkesi etkilemiş ama Karaman Milli Banka karar alıcı yöneticileri 1915-1916 yılları yanlış yabancı para üzerinde spekülatif yatırımlar yapmış olabilirler. Acizane bu yargıya şu nedenle varıyorum: 1960’lı yıllarının ortalarına kadar, daha çok nohut, fasulye, mısır anbarı olarak kullandığımız bölümde bir kesme şeker sandığı dolusu 1000 ve 100 kupürlü Rus kâğıt parası bulunurdu. Üzerlerine bastırık şeklinde Fransızca banka defteri yazan iri defterler 35x45 cm boyutlarında. Sonraki yıllarda o paraların üzerindeki yazıları Rusça bilenlere çevirttim. 1911 yılı Rus imparatorunun altın karşılığı para oldugu yazmakta idi. Acaba Sovyet devrimi sırasında o paralar gününde çevrilmeyerek maddi kayıp mı oluştu? Cumhuriyetle birlikte yeni kurdukları Karaman Çiftçi Bankası ve bilfiil görev alması ile Kumpanya soconi, vakum, mobil yetkili satıcılığını da almıştı.

Bunları damadı ve oğullarına devredip tarım, bahçeciliğe kaydırdı çalışmalarını. 1929 yılında bahçe içine nacak, kasa, bel, ağaç makası gibi aletler koydu. Çok amaçlı hoş tasarımlı ev, besi ahırı depo yaptırdı. Evin ilk katı 5-6 metre yüksekliği olan depo, duvarları Güvercin yuvası şeklinde hoş bir güvercinlik idi. İkinci kat kuzey-batı L şeklinde balkonu olan (yalnız güneyi kapalı), saçak altında bir makara ile bu balkona bağlı olan dıştan bir merdivenden oluşan evdi. Akşamları makara yardımı ile merdiven kolayca yukarı çekilebiliyordu. Güvercin besleme, babam Hacı Sami’de ayrı bir tutkuydu. Taşınmazı olan her yerde bir güvercinliği vardı. Oturduğu konakta, Davgandos’ta, Avgan’da, Morcalı’da birer güvercinliği hep vardı. Konağın ensayadı (arka bahçesi) evcil hayvan çeşidiyle, tavuk, horozu saymaya gerek yok. Kaz, hindi, ördek, tavşan ile sanırsın hayvanat bahçesi. Pelitler, özel olarak kaz ve hindilere ikram edilirdi ki, Arabaşına yağlı gelsinler. Bahçenin adı koca bahçe idi. Diğer üç bahçeden farklı özenle ayrılırdı. Ne çok zevk alırdı orada uğraşmaktan. Parsellenirken ortaya çıktı büyüklüğü! 31.650 m²! Bölümlere ayrılmıştı elmalık, kaysılık, fidanlık, yoncalık, avarlık, besilik. Altı değişik erik, bir o kadar beyaz. Kırmızı kiraz olmasına karşın onların adı okunmazdı. En önemlisi de Karaman da fındık. Anımsayabildiğim kadar 4 veya beş kök. Kuzey duvarı benim çocuk yaşlarımda iki kişinin kavuşlayamayacağı irilikte cevizler sıralı. Kayısılık‘ın bir özelliği de hiç bir yere gitmemize gerek kalmadan ikindileri üveyiklerin ziyaretimize geldiklerine pişman oldukları yerdi. Bizde çifte 16’lı ile 282li idi. 12’liye dönüp bakmazdık.4x6 cm boyunda çinkoların üzerine Arap rakamlarını çiviyle delerek kodlanır, ağaca bağlanır, o ağacın tanımı deftere kaydedilir, verimi gelişimi izlenirdi.


Hacı Sami Tartan'ın seri üretim yapan düveni, Nurettin Tartan ve Ankara’dan mühendisler, 1933

Kaysı kurutma Hacı Sami’nin özel üretim şekliydi. 3-4 cm kalınlığında 70 ile 100 cm’lik çıtalara galvenizli tellerin üzerine kayısının çekirdeği çıkartılarak ikindiye kadar bekletilir, akşam iki göz bir aralıktan oluşan istimhane dedigimiz yere üst üste yerleştirilir. İki odanın kapısı açık şekilde bırakılırken aralıkta bir peynir tenekesi kapağının üzerine bir avuç kükürt yakıp kapı kapatılır. Sabah tezgeneler dışarı çıkarılıp öğleyin toplanır. Yerine yenileriyle işlem devam. Gazalpa’dan, Hetçeler’den 20-25 kadın-kız çalışmasıyla birlikte 8-10 gün sürerdi.

Hacı Sami Tartan'ın seri üretim yapan düveni, Muhsin Tartan, 1933

İstimhanenin damı betonla kaplatmıştı. Hacı Sami burada, pestil sererdi. Bahçenin giriş kapısının sağına yerden 70-80 cm yükseklikte betondan bir havuz yaptırmış, havuzun iki tarafı bahçe duvarına dayalı idi. Ensiz önü açık olan bölümüne bir tapayla kapatılabilen delikte ezilen kayısı kısa boylu tenekelere alınıp damda serili olan kaputların üzerine kalın olmayacak şekilde dökülür bir iki gün damda serili kalırdı.

Bahçeye gidiş gelişleri, anımsayabildiğimce, süvari birliğinden satın alınan “kadana arabada”, “kömürü siyah” ak alınlıklı binek atıydı. Altmışlı yıllarda onlar da kalmadı. Ata yakın iri, o kadar da uysal beyaz-kırçıl Kıbrıs eşşeği ile bahçe kapısının önünde binek taşı taşı vardı. Hacı Sami Tartan binek taşına çıkar, eşşeğe öyle binerdi. Heybelerin gözlerine ikişer kova veya kamış sepetlere kayısı ve elma doldurulmuş yola düşülür. Emir Ahmet Paşa kapısının (Karaman dış kalesinin kapılarından biri olan kapının yıkıntıları) bugünkü adı Mehmet Bey Mahallesi. Oralara gelince Amerikalıların (Çataklılara öyle söylenirdi.) çocuklarına elma veya kayısı avuç avuç atılarak eve yol alınırdı. Bu sonbahara kadar süren atlı hoş bir maceraydı, çocuklar elma kapmak için birbirlerinin üzerlerine kapanırdı.

Bahçe evinin önünde büyük bir ayva ağacı vardı. Bu Hacı Sami’nin sırtını verdiği bir iki sat okuduğu, küçük bir halı serili olan en sevdiği yerdi. Ayva yaprağı son güzde toplanır, birkaç gün serilir, beyaz patiska torbalara doldurulup bahara kadar pembe renkli ayva yaprağı çayı içilir.

Kendi yaşamının ne denli bir süre olacağını bilemiyordu kuşkusuz. Erken yaşta geliştirdiği bilgi birikimi, gözlemi insan ömrünün boyunca salt doğanın verdikleriyle yetinmenin birey, aile, toplum için daha da üretken olması/olabilmesi için alışıla gelenlerin ötesinde bir devinimi gerekli görüyordu. Yaptıkları, girişimleri bunun ipuçlarını veriyor. Yakından bakınca yaşama bakışı hiç kuşku yok ki TANRININ VERDİGİNE hamd-ı senalar iradeyi cüzzüyeye de çok iş düşüyor.

Bir yüzyılda hüzüne pek yer açmamaya çalıştı. Üzerine güneş doğmamıştır. Ve delikanlılığıma kadar benim de biraz metazori de olsa üzerime güneş doğmamıştır.

Çevresindeki insanları yeni iş olanaklarıyla tanıştırıp ilk aşamada akçelerini kendisi ödeyip işe katkısını alıp işi geliştirmelerinin yol ve yöntemini somutlaştırırdı. Örneğin Gödet’te 100 arı kovanı alıp oradaki eski kumpanya müşterilerinden tanışına 4/1 bölüşme önerir. Bir diğerini koza yetiştiriciliğine yöneltti. Avgan’da değirmeni işletti. Tanışlarına nar üretimini genişletmesi için önder olur.

Sarı saçları beline kadar inmiş çağla yeşili taze göçmen kızını görünce Hacı Sami‘yi ateş basar. Cumhuriyet nikâhlı iki eşe müsaade eder! Ümmügül adı yerine ona “İrfan” diye hitap eder. 1929!

Üreticiliğin gereklerini yerine getirişindeki yaklaşımı kadar yeni biçemlere dönük deneyimlere açılımın, buna dönük hırs ve iştahın altını çizmeye gerek var mı?

Tarla çok. Karaman‘a ilk arka tekerlekleri demir, traktörü getirir. Ekim işi atla, öküzle çok uzun süren işe, zaman kazandırır tavında ekinler ekilir. Kar, yağmur gelmede saptan deneyi ayırmak çok vakit alıyor. Kimi kez yağmur, kimi kez kara yakalanıyor. Onca emek ziyan oluyor. Günler boyu düşünüyor, çalışıyor denemeler yapıyor. Farklı farklı yerlerde 5-6 harman yeri, cergerli arabalarla tarladan harman yerine orada günler süren düven olayı! Zamanı kısaltmaya yarayacak, yazı sıcağını, kışın soğuğunu sırtında taşıyarak olgunlaşmasını gün gün desteklediğin ürünün telef olmasını önlemek için acelede etsen gün yetmiyor. Çok uzun, yıllara varan denemeler sonuç veriyor. Yeni sorun ortaya çıkan icadın Ankara’dan onay alması. Cumhuriyet ilgisiz kalmaz. Bir makina mühendisi, bir ziraat mühendisinden oluşan ekip gönderir. Yerinde uygulamalar yaptırırlar. Sonuç verimli Hacı Sami Ankara’ya davet edilir. Kırmızı kurdelalı berat verilir.

Beraat üzeri soğuk damgalı ilk kâğıdın üzerinde anımsayabildiğim kadarıyla sarı beyaz ay yıldızlı ve sol üst köşeye yapıştırılmış mühürle tutturulmuş kâğıdın sonuna kadar inen kırmızı kurdelalı. Hangi kardeş veya ablamın özel müzesini süslüyor bilmiyorum. Seri üretimini gerçekleştiremese de 1947 yılına kadar verim alacak şekilde çalışır.

Çalışmalarında, bilgi birikiminde çevresine yararlı olmayı hep ön planda tuta gelmiş olan Tartanzade Hacı Sami, patent için başvurmasa da özel üretimi olan “göz suyu”nu seri bir şekilde üretir. Koca bahçenin güney batı duvarı boydan boya üzüm asmalarıyla kaplıydı. Asmaların budayacağı yerlere şişe bağlar ertesi gün biriken suları toplar; onları ince tülbentle süzerek 35-40 cm yükseklikte, bir o kadar genişlikte, ağır porselen havanın içine döker, gene bahçesinde ürettiği afyon kapsüllerini çizerek topladığı afyon sakızında bir oranda bu kaba katar, ardından adını şu an da anımsayamadığım mavi gök taşına benzer kimyasalı porselen havan eli ile uzunca bir süre döverek saman sarısı, beyza arası bir renkte göz suyu oluşurdu.  1960 yıllara kadar şehirli, köylü yaz günleri toz, toprak, harman zamanı daha da artar gözler kıpkırmızı olur. Oğuşturdukça da agrı yapardı. O nedenle göz suyuna ilgi artardı. Kişi akşam yatmadan önce bir iki damla damlatınca sabah gözler pırıl pırıl olurdu. Göz suyundan kimseden ücret istenmezdi. Ama evi bulamayıp “Kumpanya”dan istemeye gelenlere “Sen bir saat sonra gel çocuk evden getirsin.” diye bana arılık parası çıkardı. O uzatılan havuçla yaz boyu dükkana bağlı kalırdım.

Bir de muska olayı var. TARTANZADE HACI SAMİ NERELERDEN, KİMLERDEN, katkı aldığını BİLMEDİGİM bir defteri vardı. Orada kendince ebcet hesabı yaparak bazı hastalıklara -muska almaya gelenler anlatır.- muska yazardı. 7x9 cm boyutlarında kâğıtlara yazar alan onu bal mumlu bezlerle, çok ince derilere sararak boyunlarına asardı. Muska yazdırmaya gelenler yakınlarını dertlerinin giderildiği anlatır elinde küçük hediyelerle yazması için yakarırlardı.

Bence en ilginç muska yazma töreni, beyaz güvercin kanı ile yazılandı.  Hasta bir beyaz güvercin getirir babam onu besmele, salavatla keser. Sürekli kullandığı -belki eskiden fincandı- o küçük porselene kuşun kanını akıtır. Özel kalemliğinde kesik kalem ucuyla kuşun kanını mürekkeb gibi kullanır muskaya tamamlardı.

Bir diğer girişimi; beylikler döneminden kalan, Osmanlı dönemlerinde bakım ve onarımına özen gösterilmemesi nedeniyle işlemeli mermer kapıları, pencereleri Karaman dışına kaçırılan Emir Musa Medresesini; açılmış olan ihaleye katılarak satın alır. Gerekli akçeye yatırır. Yapmayı düşündüğü projeleri gerçekleştirmek için farklı yatırımlar yapmaya çalışırken Belediyeye çağrılırak yapılan ihaleden vazgeçildiği söylenir. Hacı Sami de söylenir ama sesi boşlukta yansır.

1941-1945 yıllarında icat olmasa da ilginç bir uygulaması var. Konakta ve konağın konuk ağırlandığı bölümünde içinde küpler var. Kavrulmuş et, yağ, bal ve kuru bakliyat koyuluyor. Genişliği 1,5-2 m metre, ağız genişliği 1 m’dir. Küplerden ikisinin içine, sulandırılmış kirece bulanmış yumurtaları koymuşlar. Bu nevale ilkbahar yaz ayları boyunca küpün içine durur kışın kullanılırdı. Üzeri kireçle kapatılıp yalıtım yapılmış küpün birini değerlendirmişler! Süre mi uzadı, yumurtaları mı az? Kireçledikleri ikinci küpün yarısına varmadan kırılan yumurtaların kokusu bırakın evi, mahalleyi sarmış. Anlatırlardı aman nasıl koku…

Parmaklı Camii hemen evimizin altı idi. Hacı Sami Tartan, Parmaklı Camii’nin onarımını üstlenmiş iki yıla yakın imamlığını sürdürmüş.

Bir anı da benim yaşadığım 1962 yıllarından. Sebze pazarından alışverişten dönerken, babamın elindeki yağlığının içinde olan paket benim bir elimde kapaklı, diğerinde helke ile parkı oradan eve dönerken, miçilip sohbet sürerken, muayenehanesinin önünde yeğeni çocuk doktoru Ali Haydar’a buyur ettirirdik. Kahveler, gazozlar içilip sohbet sürerken, içeri elinde makbuzla iri yarı kasketli biri girip “Ağalar, Allah rızası için Cihanbeyli  (…) köyüne cami yaptırmaya yardım dedi. Babam delikanlı köyünde okul var mı diye sordu. Bak delikanlı kendi kendine vecibelerini yerine getirebilir ama okul olmadan eğitim olmaz.  Pembe 2,5’luğu gene de verdi. Ama söyledikleri benim için önemi hala geçerli. Kalbin temiz olduktan sonra çimen üzerinde de namazını kılabilirsin…

23.750 dekar tarım arazisi! 3 bahçe!1konak! 2 ev! 5 Dükkan! 100 liralık iş bankası kurucu hisse senedi!10.000 liralık Sümerbank Hisse Senedi, 2 eş, yaşayan 15 çocuk! Bir yüzyılı yaşayıp göçüp gitti.

 07 Şubat 1966…

Nur içinde yatsın!


5 yorum:

  1. Gencligimizin idolu Sayın remzi agbim,yazınız geriye dönük çok güzel,buna ilave edip 17 çocuktan bugüne kadarki biyografinizide yazsanız çok güzel olurdu tüm aile şeceresi hi.bilgilenmis olurduk sizin gençliğini, bizlerin sizi örnek aldığımız kişilerdendiniz elinizde bu 17 çocuğun resimleride mevcuttur bir kitap haline getirmenizi isterim yazacağınız çok konular vardır bunların içersinde eski karamani adetlerini yemeklerini gelenekleri yazdığınız zaman ortaya çok güzel kitap çıkar yapın derim saygı ve sevgiyle benim idolüm remzi agbim

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Keşke adınızı da yazsaydınız. böylece yorumu kimin yaptğını da öğrenmiş olacaktık.

      Sil
    2. teşekkürler remzi tartan

      Sil
  2. Remzi Tartan Bey'i kutluyorum. Tarihe ışık tutacak çok güzel bilgiler.

    YanıtlaSil