Önyargısız Cami
Remzi Tartan
Yirmi yedi yirmi sekiz metre2 dükkânda yeni
yere taşınınca hem malzemeler tıkış tıkış olmayacak hem de kendimizde rahat
edecek diye umutlanırken; batı güneşi bunaltıyor, biz de doğal klima olarak beş
kapıyı açık tutarak serinlemeye çözüm üretmiş oluyorduk. 1964 büyük yangının
son noktası olan bir bölümünü depo olarak kullandığımız, bir bölümü söndürme
çalışmaları sırasında sıkılan su ile çok kalın topraklı dam ve tavan
kirişlerinin yanmasıyla dayanamamış ve tavanı çökük olarak Karadağ taşlarının
dayanıklılığı ile Çopur Salli’nin pamuk balyaları, depo olarak kullanılmıştı.
Babam Hacı Sami’nin çocukları olarak kendi aramızda üleştik ve Halit, Ahmet,
Rüştü ve Remzi diğerlerinin paylarını akçe olarak ödedik. Zemin kat da
mühendisten statiğin elverdiği ölçüde az sütunlu planla imarın verdiği bodrumlu
zemin dahil üç kat olarak yapı tamamlanması için, iki ayrı tapu birleştirilip
152 m2 inşaat alanı ortaya çıkarken ki yapıyı oluşturan Karadağ
taşlarını ne yapacağımıza karar vermekte zorlandık. Geçici çözüm olarak ne
yapacağımıza nerede kullanacağımıza kadar Malhoca’da (Larende Tartan
Parselleri) bulunan satmadığımız parsellerden birine taşıdık. Taşıttığımız
taşların bulunduğu parselde sulama kooperatifinden kalma kanalet parçaları da
bulunmakta imiş.
Taşınmamızın ilk iki veya üçüncü aylarında, klima niyetine
son kapıyı açarken; karşımızda avukatlık yapan Yörükoglu’nun bürosuna girmekte
olanlardan birisi; dikkat çekecek biçimde Japonların sumo güreşçisini ansıtır
irilik ve genişlikte baldırlarının tombulluğundan adım atmakta zorlanan
sahtiyan renginde birini daha önce de birkaç kez gördüğümü anımsadımsa da
onlara giriş yaptıran Abdullah Emül sonra çalıştığım masaya geldi. Selam verdi,
buyur ettim. Sesi çatal, matal çıkması dikkatimi çekse de kahveci Karakeçili Ali Ağa’ya sade
kahvelerimizi söyledik. Abdullah Emül sesini kontrol edip, Sana dünürlüğe geldim, dedi.
İlahi Abdullah Bey, benim gelin edecek kızmı everecek
oğlum yok, hizmet neyse buyur, dedim.
Larende’de sizin
parsellerden birinde içinde taş olan otuz üç numaralı parsel seninmiş, orada oturanlar
cami için parseli isterler, ne düşünürsün, dedi.
Öyle mi, cami mi
yapacaklarmış? O da lazım, yapsınlar bakalım, dedim.
Bulundu bulunmasına da ben incindim, üzüldüm. Aracı dahil benim için önyargılı olsalar da
kendi kendime sen bildiğini yap derler ya, “Halik bilmezse balık bilir.”
özdeyişini anımsayıp kendi kendimi teskin ettim.
İnsan karşısındakine sorununu anlatmadan böyle önyargılı olması… Sonra sevgili dostumun özdeyişini anımsayıp gülümsedim. O derdi ki, bazılarının gövde sistemi gelişir. Kafa güdük kalır, ne yaparsın dünyanın halleri.
Benden cami için arsa vermemi beklemeyen o kişiler; “Öyle
mi cami mi yapacaklarmış. O da lazım, yapsınlar bakalım.” sözüm karşısında şok
oldular. Bugünkü Tartan Parselleri’ndeki caminin öyküsü benden yana bu
kadardır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder