09/04/2018

Remzi Tartan Önyargısız Cami













Önyargısız Cami

Remzi Tartan

Yirmi yedi yirmi sekiz metre2 dükkânda yeni yere taşınınca hem malzemeler tıkış tıkış olmayacak hem de kendimizde rahat edecek diye umutlanırken; batı güneşi bunaltıyor, biz de doğal klima olarak beş kapıyı açık tutarak serinlemeye çözüm üretmiş oluyorduk. 1964 büyük yangının son noktası olan bir bölümünü depo olarak kullandığımız, bir bölümü söndürme çalışmaları sırasında sıkılan su ile çok kalın topraklı dam ve tavan kirişlerinin yanmasıyla dayanamamış ve tavanı çökük olarak Karadağ taşlarının dayanıklılığı ile Çopur Salli’nin pamuk balyaları, depo olarak kullanılmıştı. Babam Hacı Sami’nin çocukları olarak kendi aramızda üleştik ve Halit, Ahmet, Rüştü ve Remzi diğerlerinin paylarını akçe olarak ödedik. Zemin kat da mühendisten statiğin elverdiği ölçüde az sütunlu planla imarın verdiği bodrumlu zemin dahil üç kat olarak yapı tamamlanması için, iki ayrı tapu birleştirilip 152 m2 inşaat alanı ortaya çıkarken ki yapıyı oluşturan Karadağ taşlarını ne yapacağımıza karar vermekte zorlandık. Geçici çözüm olarak ne yapacağımıza nerede kullanacağımıza kadar Malhoca’da (Larende Tartan Parselleri) bulunan satmadığımız parsellerden birine taşıdık. Taşıttığımız taşların bulunduğu parselde sulama kooperatifinden kalma kanalet parçaları da bulunmakta imiş.

Taşınmamızın ilk iki veya üçüncü aylarında, klima niyetine son kapıyı açarken; karşımızda avukatlık yapan Yörükoglu’nun bürosuna girmekte olanlardan birisi; dikkat çekecek biçimde Japonların sumo güreşçisini ansıtır irilik ve genişlikte baldırlarının tombulluğundan adım atmakta zorlanan sahtiyan renginde birini daha önce de birkaç kez gördüğümü anımsadımsa da onlara giriş yaptıran Abdullah Emül sonra çalıştığım masaya geldi. Selam verdi, buyur ettim. Sesi çatal, matal çıkması dikkatimi  çekse de kahveci Karakeçili Ali Ağa’ya sade kahvelerimizi söyledik. Abdullah Emül sesini kontrol  edip, Sana dünürlüğe geldim, dedi.

İlahi Abdullah Bey, benim gelin edecek kızmı everecek oğlum yok, hizmet neyse buyur, dedim.

Larende’de  sizin parsellerden birinde içinde taş olan otuz üç numaralı parsel seninmiş, orada oturanlar cami için parseli isterler, ne düşünürsün, dedi.

Öyle mi,  cami mi yapacaklarmış? O da lazım, yapsınlar bakalım, dedim.

Benim sözlerim tamamlanmadan Karakeçili’nin hızlı garson oğlu şen şakrak haliyle kahveleeer! narasıyla kahveleri önümüze bıraktı. Benim sözümü tamamlamamla birlikte Abdullah Emül fırtına gibi Yörükoglu avukatın bürosuna girdi, çıktı. Gelir gelmez, suyunu içip samimi bir itirafta bulundu.

Bulundu bulunmasına da ben incindim, üzüldüm.  Aracı dahil benim için önyargılı olsalar da kendi kendime sen bildiğini yap derler ya, “Halik bilmezse balık bilir.” özdeyişini anımsayıp kendi kendimi teskin ettim.

İnsan karşısındakine sorununu anlatmadan böyle önyargılı olması… Sonra sevgili dostumun özdeyişini anımsayıp gülümsedim. O derdi ki, bazılarının gövde sistemi gelişir. Kafa güdük kalır, ne yaparsın dünyanın halleri.

Benden cami için arsa vermemi beklemeyen o kişiler; “Öyle mi cami mi yapacaklarmış. O da lazım, yapsınlar bakalım.” sözüm karşısında şok oldular. Bugünkü Tartan Parselleri’ndeki caminin öyküsü benden yana bu kadardır.

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder