KUYUDAN ALIRLAR SUYU
Remzi Tartan
“Gügümler dizile dizile”
Anısı ışık olsun, ünlü şairimiz Bekir Sıtkı Erdoğan’dan ödünç aldığım
sözler, sokağımız çeşmesindeki yaşanmışlıkları
gözler önüne getiriyor. 1950’lili
yıllarda Karaman’ın her mahallesinde, iki sokakta bir çeşme bulunur ve
genellikle sabah ve akşam üzeri aynı itiş kakışlarla güğümlerin metalik tokuşma sesleri sitemli seslerle birlikte
yankılanırdı. Su başları sadece su doldurulan yerler değil, aşıkların mahcupça bakıştıkları yerlerdi. Mahallenin
genç kızları salınarak çeşme başına gelir, bir yandan suyunu doldurur öte
yandan da gönül mülküne konacak yanık delikanlılara göz ucuyla bakardı. Çeşmeler
yalnızca sokakta oturanların su içmesi veya testi güğümüne su doldurmasının
ötesinde; sokağın sınırını da çizerdi. Her çeşmenin suyunun döküldüğü 60-70 cm
boyutlarında, dikdörtgen konumlu yalakları bulunurdu. Bu yalaklardan evcil hayvanlar
(kedi,köpek), at, katır veya eşek su içerdi. Yalakta kullanılan malzeme
çeşmenin tümünde kullanılan bir malzemedendir. Karaman’daki en ünlü yalaklardan
biri de Hacı Beyler yalağıdır.
Anımsayabildiğim kadar tüm çeşmeler 2.5-3metre
çapında yarım daire şeklinde olurdu. Yalaktan içeri doğru 2.5-3m derinliğinde,
2.5-3 metre yüksekliğinde, çokça ortasına denk gelen, birbirinin üstüne 8-10 cm
genişlikte altı açık, sürekli akan çürük su bulunurdu. Diğerinde musluğu bulunan
sağ su çeşmesi, zeminde, yalağa ulaşan özenle açılmış su yolu bulunurdu. Yalakta
biriken suyun sokağa akması için de
mısır kekecinin açma kapama işlevini üstlendiği genişlikte delik bulunurdu. Bu delikten
akan sular ki sokağın iki yanındaki
evlerin temellerine gitmesine olanak vermeyecek şekilde her iki tarafın, duvar
dibinden çok az yükseltili olarak ortada su yolu oluşturur; bu su yolundan akan
çürük suyu komşular kendi bahçelerine alabilirlerdi. 50-80 metreden oluşan evin
hayatı da denilen bahçesinde, çok az çiçek, olabildiğince soğan, maydanoz ve
kimi salatalık, domates eker, sulardı.
Çeşmelerin yapılışı yüzyıllara dayansa da sağ su 1936 yılında Lale
köyünden künk borularla getirilmiştir. Karaman ile Lale köyü arası sert kayalardan oluşması ve o günlerin kazma
kürek ile künkler için açılan çukur, derin kazılmadan yerleştirilmeye başlanmıştır. Babam, yeğeni
olan Belediye Başkanı Ahmet Hulusi ÖKTEM’i uyarmış, kışa yetiştirmek için yuka
şekilde kapatmışlar ama kış yaman soğuk olunca künklerin büyük bölümü don
olayıyla ayağa kalkmış, baharla birlikte derinleştirme çalışmalarına tekrar başlatılmıştır.
Çürük su, dağlardan iner, Gödet’ten başlayarak
Fisandun üzerinden, üstü açık kanalla birkaç değirmen çalıştırarak Karaman’a
ulaşır. Çavuşzadelerin bahçelerinin
önünde bombeli bir şekilde genişler. Bahçenin anıyla karışmış 3-4 karşı
kıyısında, 4-5 söğütle bu küçük bölge
hoş olmayan “Boklubent” ismiyle adlandırılmıştır.
O yıllarda Karaman’ın gençleri yedili, onlu gruplar halinde gelirler ve yüzmeyi
burada öğrenirlerdi. Yolun yakınındaki söğütlerin altında çeribaşıyla bir grup
Roman vatandaşımız da söğütten sepet örerlerdi. Tuzlu su gençleri suyun yüzünde
tutmaya yardımcı olur, fizik yasası bilgisini uygulama yaptığı üreyle kabarmış
su; Helvacı Tahsinlerin bahçesinden sağa
kıvrılarak yol alırken, meşe odunun isinden kapkara olmuş koca buğday dolu
kazana gençlerin katkılarıyla üre ve
tuzunu almış sudan bulgurhane ameleleri tenekelerle suyu kazana boca etmeye uğraşırlarken,
su yolculuğunu son değirmen olan Karadeğirmen’e
çoktan ulaşırdı. Bu su Luviler’den mi, Romalılar’dan
mı kalma olduğunu bilemediğim kesme taştan yapılan sırt sırta vermiş muazzam iki
köprüden geçip, batıda olanın altından sakin sakin giderken, Dinek köyüne kadar aheste aheste
yoluna revan olurdu. Üzücü olan, çalışkan belediyemiz köprüleri çalışmalarıyla görünmez
kıldı.
Kaynayan kazanı unutmadan çok tuzlu, üreli suda, kaynayan buğdayı kaput
üzerine sererler. Bu arada Barçın yörüklerinin sürüsünün çıkardığı çoban köpeğinin
boyunu aşan toz, yavaş yavaş inerek ıslak buğdayın kurumasına yardım ederdi! Çok
eski, bir o kadar da sağlam dağıtım kanallarıyla, mahallenin büyüklüğüne oranla
bir veya iki tane ara dağıtım yönünü belirlemeye olanak veren “ağbaşı” (su
terazisi) bulunurdu. Belediye görevlisinden başka kimse ona el süremezdi. Kesme
taştan yapılmış türbelerin zeminlerinde karlık denilen bölümler vardı. Buralara
karlar insan emeğiyle sıkıştırılarak doldurulurdu. Anımsayabildiklerim Demirgömlek,
Kızlar Türbesi ve Ağa Camisi’nin yanında bulunan kesme taştan sarnıçlardır.
Yaz gününe denk gelen Ramazan aylarında iftarlık su buradan doldurulurdu.
1955-1960’lı yıllarda şimdiki belediyenin bulunduğu yerde “buzhane”den buz kalıbı
alınır, evlerin kilerlerinde sap veya talaş içinde korunarak kullanılırdı. Buz
parçaları destinin içine atılırdı. Şimdi
ne testi kaldı, ne buzhane.. Su testisi kırıldı, buzhaneler tarumar oldu. Bize
de maziyi hatırlatmak kaldı. Sıcak yaz
gününde buz gibi testi suları temennisiyle…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder