04/07/2017

Remzi Tartan KUYUDAN ALIRLAR SUYU






KUYUDAN ALIRLAR SUYU

Remzi Tartan

“Gügümler dizile dizile”

     Anısı ışık olsun, ünlü şairimiz Bekir Sıtkı Erdoğan’dan ödünç aldığım sözler, sokağımız  çeşmesindeki yaşanmışlıkları gözler önüne getiriyor. 1950’lili  yıllarda Karaman’ın her mahallesinde, iki sokakta bir çeşme bulunur ve genellikle sabah ve akşam üzeri aynı itiş kakışlarla güğümlerin metalik  tokuşma sesleri sitemli seslerle birlikte yankılanırdı. Su başları sadece su doldurulan yerler değil, aşıkların  mahcupça bakıştıkları yerlerdi. Mahallenin genç kızları salınarak çeşme başına gelir, bir yandan suyunu doldurur öte yandan da gönül mülküne konacak yanık delikanlılara göz ucuyla bakardı. Çeşmeler yalnızca sokakta oturanların su içmesi veya testi güğümüne su doldurmasının ötesinde; sokağın sınırını da çizerdi. Her çeşmenin suyunun döküldüğü 60-70 cm boyutlarında, dikdörtgen konumlu yalakları bulunurdu. Bu yalaklardan evcil hayvanlar (kedi,köpek), at, katır veya eşek su içerdi. Yalakta kullanılan malzeme çeşmenin tümünde kullanılan bir malzemedendir. Karaman’daki en ünlü yalaklardan biri de Hacı Beyler yalağıdır.

     Anımsayabildiğim kadar tüm çeşmeler 2.5-3metre çapında yarım daire şeklinde olurdu. Yalaktan içeri doğru 2.5-3m derinliğinde, 2.5-3 metre yüksekliğinde, çokça ortasına denk gelen, birbirinin üstüne 8-10 cm genişlikte altı açık, sürekli akan çürük su bulunurdu. Diğerinde musluğu bulunan sağ su çeşmesi, zeminde, yalağa ulaşan özenle açılmış su yolu bulunurdu. Yalakta biriken suyun sokağa  akması için de mısır kekecinin açma kapama işlevini üstlendiği genişlikte delik bulunurdu. Bu delikten akan sular  ki sokağın iki yanındaki evlerin temellerine gitmesine olanak vermeyecek şekilde her iki tarafın, duvar dibinden çok az yükseltili olarak ortada su yolu oluşturur; bu su yolundan akan çürük suyu komşular kendi bahçelerine alabilirlerdi. 50-80 metreden oluşan evin hayatı da denilen bahçesinde, çok az çiçek, olabildiğince soğan, maydanoz ve kimi  salatalık, domates eker, sulardı.     

      Çeşmelerin yapılışı yüzyıllara dayansa da sağ su 1936 yılında Lale köyünden künk borularla getirilmiştir. Karaman ile Lale köyü arası  sert kayalardan oluşması ve o günlerin kazma kürek ile künkler için açılan çukur, derin kazılmadan  yerleştirilmeye başlanmıştır. Babam, yeğeni olan Belediye Başkanı Ahmet Hulusi ÖKTEM’i uyarmış, kışa yetiştirmek için yuka şekilde kapatmışlar ama kış yaman soğuk olunca künklerin büyük bölümü don olayıyla ayağa kalkmış, baharla birlikte derinleştirme çalışmalarına tekrar başlatılmıştır.

     Çürük su, dağlardan iner, Gödet’ten başlayarak Fisandun üzerinden, üstü açık kanalla birkaç değirmen çalıştırarak Karaman’a ulaşır. Çavuşzadelerin  bahçelerinin önünde bombeli bir şekilde genişler. Bahçenin anıyla karışmış 3-4 karşı kıyısında, 4-5 söğütle bu küçük bölge  hoş olmayan “Boklubent” ismiyle adlandırılmıştır.

     O yıllarda Karaman’ın gençleri yedili, onlu gruplar halinde gelirler ve yüzmeyi burada öğrenirlerdi. Yolun yakınındaki söğütlerin altında çeribaşıyla bir grup Roman vatandaşımız da söğütten sepet örerlerdi. Tuzlu su gençleri suyun yüzünde tutmaya yardımcı olur, fizik yasası bilgisini uygulama yaptığı üreyle kabarmış su; Helvacı Tahsinlerin bahçesinden  sağa kıvrılarak yol alırken, meşe odunun isinden kapkara olmuş koca buğday dolu kazana  gençlerin katkılarıyla üre ve tuzunu almış sudan bulgurhane ameleleri tenekelerle suyu kazana boca etmeye uğraşırlarken, su yolculuğunu son değirmen olan  Karadeğirmen’e çoktan  ulaşırdı. Bu su Luviler’den mi, Romalılar’dan mı kalma olduğunu bilemediğim kesme taştan yapılan sırt sırta vermiş muazzam iki köprüden geçip, batıda olanın altından sakin sakin  giderken, Dinek köyüne kadar aheste aheste yoluna revan olurdu. Üzücü olan, çalışkan belediyemiz köprüleri çalışmalarıyla görünmez kıldı.

     Kaynayan kazanı unutmadan çok tuzlu, üreli suda, kaynayan buğdayı kaput üzerine sererler. Bu arada Barçın yörüklerinin sürüsünün çıkardığı çoban köpeğinin boyunu aşan toz, yavaş yavaş inerek ıslak buğdayın kurumasına yardım ederdi! Çok eski, bir o kadar da sağlam dağıtım kanallarıyla, mahallenin büyüklüğüne oranla bir veya iki tane ara dağıtım yönünü belirlemeye olanak veren “ağbaşı” (su terazisi) bulunurdu. Belediye görevlisinden başka kimse ona el süremezdi. Kesme taştan yapılmış türbelerin zeminlerinde karlık denilen bölümler vardı. Buralara karlar insan emeğiyle sıkıştırılarak doldurulurdu. Anımsayabildiklerim Demirgömlek, Kızlar Türbesi ve Ağa Camisi’nin yanında bulunan kesme taştan sarnıçlardır.

    Yaz gününe denk gelen Ramazan aylarında iftarlık su buradan doldurulurdu. 1955-1960’lı yıllarda şimdiki belediyenin bulunduğu yerde “buzhane”den buz kalıbı alınır, evlerin kilerlerinde sap veya talaş içinde korunarak kullanılırdı. Buz parçaları  destinin içine atılırdı. Şimdi ne testi kaldı, ne buzhane.. Su testisi kırıldı, buzhaneler tarumar oldu. Bize de maziyi hatırlatmak kaldı.  Sıcak yaz gününde buz gibi testi suları temennisiyle…

 

 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder