İmaret sadece bir cami midir?
Sadece bir cami midir?
Karaman’ın özgün mekânı,
Karamanoğullarının nadide eseri İmaret; bir camiden öte medeniyetin
sembolü!
Herkes baksa da ancak gönüllüsü
görürmüş. İmaret de sadece dikkatlilerin görebileceği birçok unsur ve özelliğe
sahip.
Bir kere tüm cepheleri açık. Doğu
ve batı tarafı bahçe; kuzeyi yol. Apartmanlara boğulmamış nadir eserlerden. En
iyi görünüm, batı cephesi ile Aktekke Meydanı’ndandır. Caddenin derinliğini bitiren
nihaî noktadadır. Şişkin kubbesi, kalemvârî ince uzun minaresi ve İbrahim Bey
Kümbeti ile şehrin kolyesidir.
Yaklaştıkça, göz minareye sabitlenir.
Beş revaklı son cemaat yeri ile
dışarıdan Osmanlı camilerine benzer. Kitabesine göre hicrî Muharrem 836 miladi
Eylül 1432 yılında yapılmıştır. Taç kapının imitasyon/taklit de olsa ahşap
kapısı, aslına benzetilmek istenmiş. Zevkli gözler için söyleyelim; kündekârî
tekniğinde yapılmış otantik kapısı Türk İslam Eserleri Müzesindedir. Ünlü Türk
tarihçisi Halil Edhem tarafından 1907 yılında İstanbul’a götürülmüş. İyi ki de
götürülmüş ya değilse buralarda kıymet bilmezlikten yok olup giderdi. Kapı itina ile işlenmiş. Çift kanatlı kapının
ortadaki simetrik karesel panolarına geometrik desen işlenmiş. Kenarlara
zarifçe rumi kuşak gidilmiş. Üstteki simetrik yatay dikdörtgen panoya kitabe
yazılmış. Metin; “Bâbunâ meftûhun li-men dahâle, Mâlunâ mubâhun li-men
ekele!”dir. Yani Arapçadır.
Kapımız açıktır girene! Malımız helaldir yiyene!
Evet! Kelimesi kelimesine anlamı
böyle.
Şiir gibi değil mi?
Dikkat çekici, etkileyici ve akılda
kalıcı. Daha önemlisi kucaklayıcı, sıcak ve değer belirten bir anlatım.
Herkes soruyor bu şiir kime ait?
Bir şairin yazdığını kim söyledi?
Şimdiye kadar bu sözün bir şaire
ait olduğu tespit edilemedi. Çünkü bu söz; çağdaş kurum ve kuruluşların
kendilerini özlü bir şekilde ifade etmek için geliştirdikleri sloganik bir
ifade gibidir.
Karamanoğlu İbrahim Bey, dönemine
damgasına vuracak ebedî eserler bırakmak ister. Her sultan gibi. Beyliğin her
tarafında birçok cami, han, hamam, köprü gibi eserler yaptırır. En özellikli
eserini Larende’ye kazandırır. İbrahim Bey’in 12. yılında bu yapı tamamlanır. O
dönemin şartlarında böyle bir yapı en az beş yıllık zaman alır. Yapının adını
inşa kitabesine İmaret olarak
özellikle yazdırır. Çünkü burasının sadece mescid işleviyle sınırlı bir mekân
kalmasını istemez. Hem imaret hem medrese hem zaviye hem de misafirhâne olarak
hizmet vermesi asıl amaçtır. Karamanoğlu
İbrahim Bey bu mekânın işlevine uygun akılda kalıcı bir söz bulunmasını ister.
Danışmanlarını toplar konuyu açar, tartışır, fikir alışverişinde bulunur. Ve
nihâyet bu söz ortaya çıkar: Kendi hizmet ülküsünü derin anlamla belirtecek
özlü, etkili, veciz ve hatırlatıcı ifade.
Bâbunâ meftûhun li-men dahâle: Kapımız açıktır girene!
Mâlunâ mubâhun li-men ekele: Malımız helâldir yiyene!
Bu ifade tekrardan şehirde
geçerlilik ve yaygınlık kazanmaya başladı. Nasıl oldu da herkes tarafından bu
söz duyuldu ve kullanılmaya başlandı. Onun cevabı da İmaret dergisinde saklı.
İmaret; bir dergi adı olarak keşfedildikten sonra slogan olarak “Kapımız
açıktır, girene! Malımız helâldir, yiyene!” sözüyle ilişkilendirildi.
Tuttu mu?
Hem de düşünülenden, beklenilenden
kat kat fazlası ile!
İçinden bambaşkadır.
Girişin orta yerinden yukarıya dar
bir merdiven çıkar. Yukarıda tonoz kubbeli ve tünelimsi iki adet uzun ince oda
vardır. Bu odalar aşağıdaki hücrelerin üzerine bindirilmiştir.
Aşağıda, avlunun ortasında bir
küçük havuz olmalıydı. Son tamiratta yok edilmiş. 70’lerde yani. Selçuklu ve
beylik mescit-medreselerinde havuzlu avlu, tipik özelliktir. Bursa Ulucami
örneği gibi. Kim bilir bir gün basiretli biri; o havuzu tekrar orta yere
konduruverir. İnşallah.
Pandantifler aracılığı ile kubbe; kasnaksız olarak avlu duvarlarının üzerine oturtulmuş. Kubbenin tepe noktasına sekizgen gövdeli aydınlık feneri yerleştirilmiş. Fenerin kubbesi de minikçe, kürece. Takke gibi.
Yanlardaki simetrik hücreler; ya
misâfirhâne ya da talebe odaları. Hadis-i şeriflerde buyrulduğu gibi İmaret’te
barınma süresi “üç gündür!”.
Taş vakfiyeli tek eser!
Ön hücrelerin kapı üstlerine, sivri
kemerli simetrik kitabe yerleştirilmiş. Yazı sülüs. Selçuklu etkisinden kısmen
kurtulmuş. Ama Şeyh Hamdullah ekolünün yayılmasına da elli sene var. Yazı
üstündeki boya altûnî renkte. Bu kitabe İmaret’in taş vakfiyesidir. Yani
İmaret’e gelir getirmesi için vakfedilen arazilerin yazılı olduğu kitabe. Bir
taş vakfiyeye sahip dünyada ikinci bir eser yok.
Ama asıl vakfiye Topkapı Sarayı
Müzesindedir. 835 (1431-32) ve diğerleri sıra ile 843 (1439-40), 849 (1445) 851 (1447) ve 870 (1465-66) tarihli olup hepsi
tomar halinde birbirine bağlı, uzunluğu 7 metreyi bulan bir belgedir. Bu da Karamanoğlu İbrahim Bey için
İmaret’in ne kadar önemli olduğunu göstermeye yeter de artar da!
İmaret’in taç kapısı gibi kündekârî
tekniğinde yapılmış olan minberi de İstanbul’daki Türk İslam Eserleri
Müzesinde. Müzede bir de döneminden kalma pencere kanadı var. Muhteşem.
Ortasına 12 ışın kollu yıldız işlenmiş. Alt kısmına yönleri dışa bakan simetrik
aslan motifi kabartılmış. Üst bölüm yüzeyindeki sivri kemer alınlığına işlenen
“savaşçı silüeti”; Karamanoğulları eserlerinde niye figür yok sorusunun en iyi
cevabı.
Çinili mihrap
Giriş evyanı ile karşı karşıya olan
ana eyvan bir tünel gibi uzun ve ince. Yan duvarlar lacivert çinilerle kaplı. Bunlar
son tamiratta döşenmiş. Otantik çiniler tahmin edileceği üzere çalınmış. Kim
bilir hangi Avrupa müzesinde sergileniyordur. Dip duvarın cephesine kalıptan
dökme çirkin bir alçı mihrap var. Osmanlı mihrap tipinin ucuz ve basit bir kopyası.
Asıl mihrap, söylendiği gibi Halil
Edhem tarafından 1907 yılında İstanbul’a götürülmüş. Çinili köşkte
sergilenmektedir. Tamamen çini. Kenar kuşağına sülüs ile “Ayete’l-Kürsî”, kufi
ile “Lâ ikrâhe fî’d-dîni ile başlayan Bakara süresinin 256. ayetleri yazılmış.
Tüm yüzey arabesk, rûmî, hatâyî ve natürel çiçeklerle bezenmiş.
Bugün böyle bir eser yapılabilir
mi?
İmkânsız!..
Ne böyle bir eseri yapabilecek sanatçılar ne de böyle
bir eserin yapılabilmesi için para bulabilirsin.
İmaret mihrabını ön plana çıkaran onun
bir diğer özelliği de Osman Hamdi Bey’in “Mihrap/Tekvin (Yaratılış) resmidir.
Kaplumbağa terbiyecisi ile daha çok bilinen Osman Hamdi Bey’in birçok anlam
yükleyerek yaptığı Mihrap/Tekvin resmindeki kadının; eşinin gençlik dönemine
ait bir modelleme olduğu sanılmaktadır. Resmin genel kompozisyonu; arka planda
mihrap, önde rahlede oturan sarı elbiseli kadın ve ayak uçlarında sere serpe el
yazması kitaplar biçimindedir.
Sağ hücrenin sağ penceresi İbrahim Bey ve oğullarının yattığı kümbete açılmaktadır. İbrahim Bey, İmaret ile beraber yaptırmış kümbeti. Vefatından 32 yıl önce.
Kümbet, Selçuklu formunda. Çokgen
tabandan yükselen gövde üzerine sivri bir külah giydirilmiş. Kümbet içinde üç
adet alçı lahit var. Ortadaki İbrahim Bey’in lahiti. Konya’da Gavele Kalesi’nde
zehirlenerek öldürüldükten sonra buraya gömülmüş. Kendisinden dört yıl sonra da
Alâaddin Bey yanına gelmiş. 1480 yılında da oğlu Kasım’ın cenazesi buraya
konulmuş. Naaşlar alttaki mumyalıkta, yani cenazelikte.
Kümbetin bir diğer özelliği de, külâh tepesine yuva yapan
leyleklerdir. Her yıl Mart 15 gibi gelen İmaret’in leyleği, İmaret’i ve
çevresini şenlendirmektedir. Bir dost gibi yakın; bir akraba gibi sıcak…
Yaşlıların anlattığına göre şehir
içinden geçen derelerden birinin suyu yıllarca türbe içine akmış. Ve yine
söylendiğine göre ahmak ve aç gözlü defineciler günümüzde de olduğu gibi
mezarları açarak tahrip etmiş.
İmaret’in doğu cephesinde iki adet
payanda vardır. Piramidâl değil ama piramitin bir yüzü gibi 20 kadar basamakla
İmaret’in doğu cephesinde yükselmektedir. Bu payandalara kimse anlam
verememektedir. Eğer o payandalar olmazsa kubbenin devasa kütlesinin
oluşturduğu basınç ile yapının duvarları patlar. Payanda; dayanak işte…
Payanda demişken tek minareli
camilerde minareler; caminin kuzey doğu köşesinde olur. Ama İmaret’in minaresi
zıt köşesindedir. Yani solunda değil de sağındadır. Talat Duru Amca’nın
söylediğine göre; bir yapının minaresi sağında ise orası imâret/zâviye
türündedir. Şehir dışından gelen ziyaretçiler kimseye sormadan sadece minare
kılavuzluğu ile imaret/zaviyeleri bularak orada misafir olurmuş.
İmaret Çeşmesi
İmâret’in soru işaretleriyle dolu
unsurlarından biridir imaret
Çeşmesi. İmaretin sekiz metre kadar önündedir. Ön cephe işlemesi bir dantel
inceliğinde.
Nişli çeşmelerle hemen hemen aynı
forma sahip. Ama aynalık, taslık, ülük, kitabe ve tekne gibi bölümleri yok!
Şimdiye kadar buradan su aktığını gören de duyan da bilen de
çıkmadı.
Niş boşluğu, kenar sütunceleri ve
köşelik kabaraları ile de daha çok taç kapıya benzemektedir. Bu yapının
belgelerde bir İmaret Bedesteni ile ilişkili olma ihtimali yüksektir.
Halk varsın burayı çeşme olarak
bilmeye devam etsin.
Dört eyvanlı, çift katlı ve diğer
özellikleriyle İmaret; mescit-medrese tipi eserler arasında ikinci örneği
bulunmayan eşsizliktedir.
Karamanoğullarının tek taş misâli; müstesnâsıdır.
Bu yazı, dünyabizim'de yayınlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder