04/07/2018

Remzi Tartan İSTANBUL’DA YOKKEN KARAMAN’DA ELEKTRİĞİ DÜŞÜNMEK





İSTANBUL’DA YOKKEN KARAMAN’DA ELEKTRİĞİ DÜŞÜNMEK

Remzi Tartan

Karaman’ın alt yanı dere
Aman dereden giderler eve
O yarimin her yanı bere

Karaman’ın alt yanı kuyu
Aman kuyudan alırlar suyu
Nazlı da yarin eskide huyu

Bu kısacık anlatı iki  kişinin yaşamlarından kısa bir kesiti içermektedir. Yaşamın aslında herkes gibi biricik olduğunu gözden kaçırabiliyoruz. Bazı durumlarda ise tekil yaşamlar, farkında olmadan tarihin bir çok noktasına ışık tutabiliyor. Bu kısa yazı öncelikle eylemi yapanı ardında onun güç aldığı kültürü, kanıtlanabilir bilimsel görüş mü, söylence (mit)  mi olduğuna göre tanımlanabilir, tartışılabilir. “Babam anlattı” dediğim şeyler 150 yılı içerir.

Elma her düştüğü kafayı yarmadığı gibi, kafasına her elma düşen de yer çekim yasasını bulma bir tarafa,  düşen elmayı da kafayı ovarken çiğner geçer çokça! Bir diğeri de hamam tasının taşırdığı suyun çağrışımıyla  deniz taşıma bilimi kuramı yerine tası döküp pantolonu ıslatır!

Az uz gittik uz gittik

1906 yılında çok çok önemi bir projenin parçası olan Karaman demiryolu işlerlik kazandı. İki yıldır projenin sorumlusu olarak bölgede görev yapan Avusturya inşaat mühendisi Raymond, üç katar deve grubuyla taşımacılık yapan işlerine zarar verdiği Tartanzade Emin’in oğlu Hacı Sami’nin  sorularına bilgisiyle dolu dolu yanıtlar verirken, dostluklarını da ilerletirler. Çevirmen zorlanınca Raymond, sözlüklere ek İstanbul’dan Osmanlıca–Fransızca sözlük ve teknik kitaplar getirtir. Bahar aylarıyla birlikte Raymond ve Hacı Sami iki at ve üç katır ile Aladağ, Ermenek bölgelerini dolaşmaya çıkar. Hacı Sami, yerel bölge halkından bir yardımcıyla ve Raymond’ın  geniş teknik bilgi ve görgüsüyle Aladağ-Ermenek Karaman arasındaki kaynak, çay, dereleri, su akış gücü ve geçtiği yolları incelerler. Jeoloji,hidroloji, inşaat mühendisliği bilgisi ve deneyimleri ile teknik çizim dosyalarını tamamlarlar. Yaz sonuna tekrarını yapıp su güçlerindeki farkları tekrar gözlemlerler.

Ermenek’te gönülleri kalır, her türlü teknikten yoksun olmalarına karşın  sarp iki yamacın oluşturduğu vadi onların düşlerini heyecanlandırır.Sanki vadinin ön tarafını boğsalar ve bir set çekseler işte baraj diyecek kadar heyecanlanırlar. Raymond koyağın geçirgen olmayan kayalarını över durur. Bu hissedilen coşku  babamda da saplantı haline gelir.  1958’lerde İstanbul Teknik Üniversitesi’ni kazanan torununa “Buraya baraj yapılması için uğraş!” diye öğütte bulunur. Kış boyunca neyi nasıl yapabileceklerini tartışıp, kafa patlatıp, hindi etinden arabaş çorbası ziyafetleriyle de ortamı renklendirirler. O dönemde tasarladıkları işi etrafındakilere anlatmak zordur, hem de çok zor… Çünkü yapılacak projenin, Konya, İçil (Mersin), Kayseri gibi yakın yerlerde bulunmamaktadır. Koskoca Osmanlı İmparatorluğu’nda bile yoktur.

Peki tasarlanan bu projenin özü nedir? Hacı Sami ve Raymond’un hayali Karasu’dan, Yerköprü’den ve Göksu’nun suyundan elektrik üretmek, üretilen elektrikten Karaman ile Ereğli arasında tramvay işletmektir. O yıllarda insanların ulaşım aracı, at-eşek, aydınlatma kandilden ibaret olduğunu hatırlarsak fikrin büyüklüğü daha iyi anlaşılacaktır sanırım.

Hatta Osmanlı İmparatorluğu’nun başkentinde elektrik santralinin 1911 yılında Silahtarağa’da kurulduğunu ve ürettiği elektriği yalnızca Dolmabahçe de ve tramvayda kullanabildiğini akılda tutarsak projeyi Karaman’da geniş kitlelerce kavranamamasının sebeb-i hikmet-i daha çabuk kavranılır.

Projeyi hayata geçirme girişimleri

Babam Hacı Sami, on sekiz yaşında deve sırtında Taşucu’na, oradan gemi ile Hayfa limanına, tekrar deve ile yola devam ederek hacı olmuş. 1900-1903 yıllarını İstanbul’da geçirmiş, kendisini yenileyen, çalışkan, hırslı olgunlaşmış bir kişi.

Raymond’dan teknik çizim belgelerini alır. Eşraf tanışlarını ikna yollarını arar, kendi görgü, bilgisi ile  şirket kurar. Şirket kurma deneyimi “”Kumpanya” adıyla birkaç yıldır çalışan toptan-perakende gıda-giyim-gaz vb. verimli işler yaparak sermayesini genişletmektedir.  Babası, [halasının oğlu olan] Müftü’nün Ahmet Efendi’yi, Hadizade Rahmi Efendi’yi  ikna eder. Şirket istenilen kurucu sayısına ulaşır. Santralı kurmak için gerekli araç- gereç hayal bile edilemez. O yıllarda en büyük teknolojiye sahip kişi Karamanlı Zagros Efendi’dir. O teknoloji de soğuk demirden ibarettir.  

Şirket yönetimi toplantı yaparak Avrupa’ya sözleşme yapma yetkisiyle araç ve firma bağlantısı sağlamak için [halamızın oğlu, iki dönem (1912-1917 ve 1936-1938) Karaman Belediye Başkanı] Müftü’nün Ahmet Efendi  yola revan olur fakat sonuç alamaz. 1912 Balkan Savaşları ve I. Dünya Savaşı ortaya çıkınca onca emek, çizimler hararetli çalışmalar tozlu sandıklara saklanır. Babam Hacı Sami sudan  elektrik üretemese de Avgan’da su ile çalışan değirmende kına gibi un  üretir.  Eski işine geri döner.

Ufuktaki yeni iş

Hacı Sami, yılmaz ve yeni yollar arar , yeni işler yapar. 1913’te  Osmanlı bürokrasisiyle boğuşarak, İstanbul’da dış alım ve dış satım şirketini yönetirken,bir yanda da banka kurma girişimlerine başlar. Bu çabanın sonucunda 1915 yılında Karaman Milli Bankası kurulur. Yirmi bin Osmanlı altın sermayeli ilk yerel bankalardan biridir bu.

Fotoğraftaki çizim babamın sandığının dibinde onca emek ve düşleri ansıtan zifte yapışıp kalmış bu belgeyi, atanmış ve seçilmiş zatı muhteremlerin hüzününden uzak tutalım. Zaten çok işleri var. Sıra sıra açılış bekleyen, Siyaser de Berber Ali’nin dükkanı, Kırmahalle’de  Tantunici Zekai’nin kurdeleleri kapıya gerilmiş, gümüş tepside, makas  erkanı bekliyor…

Aynı yaştaki çerçevesiyle duvara asıp, anıları ışık olsun diyelim.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder