10/06/2018

Yunus Emre Aşkın Yolculuğu’nda Görülemeyenler Bilinemeyenler

 


Yunus Emre Aşkın Yolculuğu’nda Görülemeyenler Bilinemeyenler

Yusuf Yıldırım

Müftü Yunus!

Mevki makama yaslanan, kibirli, insanlara tepeden bakan ham insan.

2015’te Aşkın Yolculuğu dizisi, izleyicinin karşısına böyle çıkmıştı. Elsiz dilsiz ve gariban Yunus’a alışkın kitleler, yayın süresince diziye olan şaşkınlığı üzerinden atamamıştı. Menkıbelerin Yunus’u, aşk sarhoşluğuyla cismen de ruhen de öteki dünyaya ait olup meczubvârî haller sergiliyordu.  Aşkın Yolculuğu’ndaki Yunus; konuşan, kızan, seven basbayağı bir insan karakteri olarak kitlelere sunuldu.

Müftü Yunus’un dizisi şimdi de tekrar bölümleriyle Ramazan akşamlarında izleyicilerin karşısında. 2015 ve 2016’da iki sezon 44 bölüm oynayan dizi film, hatırı sayılır bir izleyici kitlesine sahip olmuştu. Yapımcısı ve oyuncuları tarafından gerçek Yunus’un canlandırılacağı belirtilen dizi için şimdiye kadar esaslı bir analiz ve eleştiri yapılmadı. Dizinin ön ve arka yüzüne ait birçok unsur ve özellik de dikkatlerden kaçtı.

Aşkın Yolculuğu demek, Mehmet Bozdağ demek. Mehmet Bozdağ’ın yapımcılığında gerçekleşen dizilerin öne çıkan bir özelliği, mekân ve kostüm tasarımıyla ekranda görsel gerçekliğin en üst düzeye çıkarılmasıdır. Tabi Mehmet Bozdağ’ın mekân tasarımında yakaladığı başarının arkasında kendi açıklamalarında belirttiği gibi onlarca uzman katkısı ve profesyonellik var. Tarihi filmlerin en büyük zorluğu burada zaten. Öyle bir tarihi film yapacaksın ki, ait olduğu dönemin tüm kültürel özelliklerini bir ekranda gösterebilesin. Mehmet Bozdağ’ın yapmak istediği de buydu. Bundan dolayı han, medrese, tekke dekorlu gerçeğe yakın sahneleri izleyici yadsımıyor. Gerçeğe yakın diyoruz; çünkü oluşturulan tekke, cami, han gibi dekorlarda tam gerçeklik sağlandığı söylenemez. Özellikle iç mekan cepheleriyle döşemelerinde gerçeklikten çok yapaylık sezinlenmektedir. Özellikle tarihi eserlerin revak, kemer, sütun gibi bölüm ayrıntılarının kabaca geçilmesi, taş örgüsünde beton algısının baskın olması dekorun inandırıcılığını zayıflatmaktadır.  Hatta plastik algısı uyandırmaktadır. Günümüz sinema teknolojisinde görsel gerçekliği sağlamanın en iyi yolu; animasyon ve görsel efekt kullanmaktan geçiyor. Avatar, Matrix ve Spartacus gibi animasyonu ve görsel efekti çok filmleri düşündüğümüzde, animasyon ve görsel efekt kullanımının tarihi filmlerde etkiyi ne kadar arttıracağını görür gibi oluyoruz. Dizide animasyon ve görsel efekt kullanımının sınırlı olması; Türk sinemasının bu alanda çok uzun bir yolu olduğu sonucuna ulaştırmaktadır.

Yine de ortalama izleyicideki algı; dizideki sokak, medrese, han dekorlu sahnelerin gerçek olduğudur. Hatta kendini o kadar inandırmış ki, onların birer dekor olduğunu kabullenmeyi reddediyor. Dizinin en büyük avantajı; aynı dönem dizisi Diriliş Ertuğrul’dur. Diriliş Ertuğrul’daki birçok sahne ve dekorun yanı sıra birçok oyuncu, kostümleriyle Aşkın Yolculuğu’nda yer aldı.

Mekânlar kadar oyuncu kostümleri de ilginç. Eski tarihi Türk filmlerinde kullanılan kostümler; Binbir Gece Masalları’ndan esinlenerek yapılmış çoğu hayalimsi Hint usulü elbiselerdi. Yapımını üstlendiği tarihi filmlerde Mehmet Bozdağ, dönemini tam yansıtan kostümler kullanıyor. Oyuncular için 3000 metre kumaştan 250 kostüm ve 150 başlık üretilmiş. Kostümlerin gerçekliği ve inandırıcılığı yüzde yüz denilebilir. Dikkat edildi ise kallavi, mücevveze, katibi tipinde yüksek ve iri başlıklar kullanılmamış dizide. Cevabını bilen biliyor da bilmeyenler ne desin şimdi. Necdet İşli, Osmanlı Serpuşları’nda, Türklerin Asya’dan Anadolu’ya gelirken keçe, börk (terkli takke) ve örfî olmak üzere üç ana tip başlık getirdiğini söyler. İstanbul’un fethi sonrası kalemiye (bürokrasi) yapısının ayrıntılanmasına paralel başlıklardaki çeşitlilik de artmıştır. Aşkın Yolculuğu’nda bu üç tip başlık dışında bir de Konya merkezli çıkmış başlık tiplerinin kostüm olarak kullanıldığı görülmektedir. Terkli takke başlıklarının en özgün örnekleri bugün mezar taşlarındadır.


Türklerin geleneksel giyiminde kaftan (ferace), don (pantolon), entari, başlık, çarık, çizme en önemli unsurlardır. Yunus Emre rolünü oynayan Yusuf Gökhan Atalay’ın kostümlerinin diğer karakterlerden ayrıcalıklı hazırlandığı hemen fark edilmekte. Aşkın Yolculuğu dizisi bilerek bilmeyerek bir konuyu da halletmiş durumda. Şimdiye kadar Mevlana gibi uzlaşılmış bir Yunus Emre tipi yoktu. Yunus Emre çalışan sanatçılar; gerek sinemada gerek resimde tatminkâr bir Yunus Emre tipi oluşturamamıştı. Böylece birbirlerinden farklı ve birbirleriyle alakasız onlarca Yunus tipi ve portresi ortaya çıkmıştı. Yusuf Gökhan Atalay’ın canlandırdığı Yunus tipi ile bu sorun bitirilmiş gibi görünmektedir.

Dizinin farklılık yaratan özelliklerinden biri de senaryosu. Ana tema ham Yunus’tan ermiş yani insan-ı kâmil Yunus’a geçiş. Birinci sezonda Yunus Emre'nin nefsi ile olan mücadelesi; ikinci sezonda erdemli insan olarak hakikat arayışına dönüşüyor. Kadılıktan aldığı güçle Yunus, kendisini çok beğenmekte, diğer insanları küçük görmektedir. Ancak daha Nallıhan’a varmadan henüz tanımadığı Taptuk Emre ile karşılaşır. Tapduk Emre onun havasına, süksesine itibar etmez; hafif davranışlarına soğukkanlıca, erdemlice karşılık verir. “Ben kimim biliyor musun, ihtiyar? Ben Nallıhan’ın kadısıyım.” övüncü, Tapduk Emre’de –eğitimde davranış söndirme tekniği- tepkisizlikle karşılanır. Ham Yunus, Kadı Yunus, Tapduk Emre’yi anlayamamaktadır. Bir kadıya nasıl itibar etmez, kabullenememektedir. Tapduk Emre’ye dair ilk ciddi izlenimi, gayr-i müslim Tabip Mikel ile tanışması ile oluşacaktır. Ayağı su toplayan Yunus Emre Mikel’e “Söyle bakalım Tabip Efendi, bu yara, derinin altına geçmiş midir?” diye sorar. Mikel’in “Biz hekimiz Kadı Efendi, sadece dışını görebiliriz. Hem dışını hem içini görmek ancak Şeyh Tapduk Emre’ye mahsustur.” cevabı Yunus’ta şok etkisi yapar. Psikolojik savaşta ego üstünlüğünü kaybetmek üzeredir. Tabiri caizse Yunus Emre madara olmuştur. Yunus’ta Tapduk Emre saygınlığı yavaş yavaş oluşmaya başlamıştır. Sonrası malumdur; arayış içine düşecek Yunus, Taptuk Emre dergâhında dervişlik yolunda ilerlemeye başlar...

Yapımcı Mehmet Bozdağ, dizinin amacını, “İnsanlar, Yunus'ta kendilerini, insan olmanın mücadelesini, gönül dünyasının açılabilme sırrını izleyecek. Bunlar, bu toprakların mayasında olduğu için izleyiciye aslında onun toplumsal hafızasını yeniden hatırlatacak." biçiminde açıklamış.

Yunus Emre'yi canlandıran Yusuf Gökhan Atalay da "Bu süreçte Yunus'un pişme dönemini, sınavlarını, aslında her insanın zina, şöhret, makam, para ve hırsla mücadelesini anlatacağız. Bunların üstesinden nasıl geldiğini ve nasıl Yunus Emre olduğunu anlatacağız." sözleriyle ile nasıl bir Yunus canlandırılacağını belirtmiş.

Dizideki olaylar; Tapduk Emre, Yunus Emre ve Molla Kasım üzerinden gelişiyor. Bilinen gerçeğe göre Yunus’un hamlık dönemi olan Molla Kasım; dizide Yunus’un yanında ve Yunus ile mücadele içine girmiş ayrı bir karakter ile canlandırılmış. Bir bakıma Yunus’un nefsani yanı, ayrı kişilikle ile somutlaştırılmış. Senarist aslında Yunus ile Molla Kasım temsilinde; insanın nefis ve ruh mücadelesini dizinin akıcı olay örgüsü içinde sırıtmayacak doğallıkta yerleştirmiş. Molla Kasım, insanın nefsani yani kötü özelliklerini; Yunus ise ruhani yani iyi özelliklerini temsil etmektedir. Böylece, hasetlik, gıybet, öfke, çıkar gibi özellikler Molla Kasım karakterine; gayet tabi yardımseverlik, hoşgörü, sevgi, dürüstlük gibi temel iyi özellikler Yunus’a yüklenmiş.

Dizinin taşıdığı en büyük risk; karakterlerin tanınıncaya kadar izleyicide bıkkınlık oluşması idi. Oyuncu, mekân ve olay üçlemesini, yönetmen, öyle bir sarmallamış ki, izleyici dizi akışında sürüklenirken yeri ve zamanı geldikçe karakterlerin tanıtıldığının farkına varmadı bile. Dizinin bir başka özelliği izleyicinin, sahne ve oyuncuları yadsımadan kendisinden biri gibi kabul etmesi olmuştur. Karakter mekân bütünleşmesi çok başarılıdır. Dönem alet edevatı ile yapılan görsel efektler; doğrudan dönem algısını oluşturmaktadır. Tapduk Emre karakteri, görüntüsü ve performansı ile izleyiciye kendini kabul ettirdi. Ağır ve soğukkanlılığıyla kendin emin duruşu bilgecedir.

Dizinin diğer bir etkili yönü; sözsüz iletişimin başarılı uygulanmasıdır. Yunus ile Tapduk’un tanışmasında sözsüz duygu geçişi bolca kullanılmıştır. Yunus kadı namzeti olduğu için şişkin egoludur. İnsanlar, onun için devede kulak misalidir. Nallıhan’a giderken yolda karşılaştığı tanımadığı birine doğrudan ihtiyar diye hitap eder. Bir süre beraber yol alırlar. Sohbet koyuluğunda gece olur. Tam namaza duracakken Yunus, seccadesini öne yayar ve “Kametle ihtiyar!” deyiverir. Tapduk Emre bir anlık tereddüt geçirse de Yunus’a cemaat olur. Bu, dizide incelik ve kabalığın ilk karşılaşmasıdır. Devamında incelik; kabalığı yenecektir. Tapduk’un bir anlık duraksamasında şaşkınlık, ani tepkiyi olgunlukla durdurma ve engelleme, karşı tarafa hoşgörü gibi birçok mesaj vardır. Ve bu mesajların tamamı izleyicinin algısından duyularına anlam olarak ulaşır. Aşkın Yolculuğu’nun ilginç özelliklerinden biri de izlenme oranı. Maalesef izlenme oranı bakımından popüler dizilerle arasında kapanmaz fark var. Bu durum; olay örgülü popüler dizilerin yanında düşünce örgülü Aşkın Yolculuğu’nun değerini düşürmez. Popüler programların izlenme oranı % 5-10; izlenme payları da % 15-20 arasıdır. Bu izlenme oranı ve payı, beş altı milyon insan demek. Aşkın Yolculuğu’nun ortalama izlenme oranı % 1,5; izlenme payı % 5’tir. Kitle karşılığı ise bir milyon kişi demek. En yüksek izlenme oranını 17 Mayıs 2016’da 2.28 total izleme ile almış.  Bu tarihte dizinin izlenme payı yani yayınlandığı saatte diğer programlara göre oranı 5.68.

Aşkın Yolculuğu’nun izlenme oranıyla ortaya çıkan bir gerçek de izleyenlerin sosyo ekonomik yapısı. Popüler dizileri izlemede sosyo-ekonomik alt grupların (ABC1, C1, D, E) oranı yukarılarda iken Aşkın Yolculuğu’nu izleme oranında çok az bir farkla sosyo-ekonomik üst grup (AB) yukarıdadır. Buradan da Aşkın Yolculuğu’nu nitelikli bir kitlenin izlediği sonucuna varılabilir.

Dizinin fark ettirmediği özelliklerinden biri de Alpay Göktekin ile Zeynep Alasya tarafından hazırladığı arka fon müzikleri ile ses efektleridir. Alpay Göktekin ile Zeynep Alasya, Ihlamur dergisine verdikleri röportajda Aşkın Yolculuğu müzikleri için şunları söylerler:

Öncelikle tasavvuf müziği belki de dünyada insanı en derinden etkileyen müziklerin başında geliyor. Bu müzikten etkilenmemek, hele ki bir neyin üflenmesinden etkilenmemek mümkün değil. Yunus Emre’ye baktığımızda biz onun tasavvufi ve mistik tarafından çok etkileniyoruz. Nefis terbiyesi, aşk ve sevginin büyüklüğü bu düşüncenin olmazsa olmazları. Önümüze gelen tarihi kaynaklar çok değil. O yüzden biraz Yunus Emre’nin bildiğimiz eserlerinden ve bize gelen dizinin bize anlattığı hikâyeden etkilenerek bu eserleri ortaya çıkarıyoruz. Bunun yanı sıra haliyle dizi olduğu için aranjelerimizi yine biraz senfonik ve çok sesli olarak düzenlemeye çalıştık.

Alpay Göktekin ile Zeynep Alasya’nın söylemedikleri bir şey daha var. Arka fonda kullanılan ney merkezli enstrümantal müzik ile ses efektleri dizinin akışında sırıtmayacak biçimde iç içe ve art arda kullanılmış. Ki, ses efekti ile arkafon müzik arasındaki uyumu yakalayabilmek için müthiş bir beyin yoğun bir emek gerektiğini söylemeye gerek yok.

Filmin kusur, yanlış ve eksiklerine gelinde!

Diziye art niyetle bakılırsa eksik, yanlış ve kusuru bolca yakalamak mümkün. Bizimkisi eleştirel bakış.

Öncelikle bir sahne var ki, Mehmet Bozdağ’ın nasıl çektiğine şaşmamak elde değil. 39. Bölümde Candaroğlu Argun Bey’in oğlu Şahin Bey’i bir dövüş sahnesi, şiddet ve kan içeren korku filmlerinden farklı değil. Sahnenin bu kesiti, izleyenlerin şiddet duygusunu arttırmaktan başka bir duruma hizmet etmiyor.

Yine bir sahnede Tapduk Emre’nin kızı olması lazım bir kadın; saray kadınları gibi şatafatlı giyinmiş. Ama bulunduğu mekanda kilim serili. Kadın şehir/saray, kilim bozkır kültüründen. O sahnede mekan doğru ise kadının daha sade olması; kadın doğru giyinmişse mekandaki kilim yerine halı olması gerekiyor.

Dizinin en büyük yanlışı, Kadı Yunus! Öncelikle Yunus’un kadı olarak kitlelere sunulması ne kadar doğru sorumluluktur. Kadı Yunus’un bilimsel bir dayanağı yok. 18. yyda yazılmış İbrahim Has Tezkiresi’ndeki Yunus menkıbesinde geçer sadece. Birincil kaynaklar olan arşiv belgeleri ile Yunus’un özgün şiirlerinde Yunus’un kadılığına dair ne bir kayıt ne de bir emare var. Tam tersine bir şiirinde “Kim ki bir dem sohbet ola müftî müderris mât ola/Ol ilâhî devlet ola andan içen olur bâkî” diyerek müftü ve müderrislerin şeriat kurallarına boğularak ilahi aşktan zerrece nasip alamadıklarını açık ve kesin bir dille söyleyerek ağır bir eleştiri yapar. İbrahim Has da büyük ihtimal Aziz Hüdayi Mahmut’un Vakıat adlı eserinden esinlenmiştir. Yani Yunus’un yaşadığı dönemden dört yüzyıl sonra yazılmış bir tezkiredeki bilgilerle Yunus biyografisi oluşturulmuş. Ve Kadı Yunus’un hayatı, Vilâyetnâme’deki menkıbelerle süslenmiş. Allah’tan senarist, Yunus Emre’yi Hacı Bektaş Veli’ye götürüp derviş eylemedi.

Diğer yanlışlardan biri de Tapduk Emre ve Yunus Emre’nin Nallıhan’a bağlanmasıdır. Tapduk Emre ve Yunus Emre’nin Nallıhan’a bağlanması saplantılı bir durum gibi. Ahi Evren’in hiçbir ilgisi olmadığı halde Konya’ya yapıştırılmasına benzer bir durum. Kuru bir hayalin zoraki gerçek yapılmasıdır bu proje. Yunus Emre’yi Nallıhan’da gösteren ne bir arşiv belgesi ne de sözlü kültür ürünü çıktı, şimdiye kadar. Eğer Mehmet Bozdağ ya da başka bir yapımcı bir daha Yunus Emre dizisi çekecekse öncelikle sahaya inmelidir. Yunus ile bağlantılı tüm şehirlerde ayrıntılı inceleme ve araştırma yapmalıdır ki, Yunus’a dair gerçek izlere ulaşabilsin. Ayrıca ne kadar çok uzmandan yararlanırsa o kadar doğru Yunus Emre’yi çekeceğini yapımcılar bilmelidir.

Gelelim Aşkın Yolculuğu’nun sezon sonuna. Final bölüm izleyiciyi biraz hayal kırıklığına uğrattı gibi. Yunus daha nefis mücadelesini bitirmemişti ki birden olgunlaşıverdi. Erdemli bir insan oluverdi güya. Hayır, yandı ama pişmedi. Dizi biraz aceleye getirildi gibi. Bir an evvel bitirilmek istendi gibi. Belki de Diriliş Ertuğrul’un yüksek izlenme oranına kurban gitti.

Bu yazı dünyabizim'de yayınlanmıştır.

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder