Bu yıl dil bayramı etkinlikleri, resmi törenle sınırlı kalacak.
Seçimler, dil bayramı etkinliklerinin sekteye uğramasında mazeret
midir?
Böyle bir gerekçe kabul edilebilir mi?
Tabii ki söz konusu bile değil.
Dil Bayramları bir şekilde her kesimden eleştiri alıyor. Kimse de
dil bayramı tatmini yok.
Her dönem heyecanla bir şeyler yapılmaya çalışıyor. Herkes dil
bayramlarına kafa yoruyor, düşünüyor, taşınıyor...
Ortada olan ise sadece kısır döngü!
Ferman(?) 736, dil bayramı kutlamaları ise 53 yıllık!
Ama 53 yıllık bir tecrübeden bahsedemiyoruz.
Kurumsal yapı oluşturulamadı.
Süreklilik ve kalıcılık sağlanamadı.
Standarta ulaşılamadı.
Profesyonellik gerçekleşmedi.
Dilin bayramı kutlandı ama dile sahiplenilemedi.
Her dönemde farklı farklı etkinlikler yapıldı. Doğrusu yapıldı,
yanlışı yapıldı. Ama olumlu tecrübelerin üstüne bir şeyler konulmadı.
Kutlamalarda halkın memnuniyeti ve ilgisi hedeflendi ama halka mal
edilemedi. Dil bayramı olmuş olmamış, halk normal hayatına devam etti.
Büyük bütçelerin sonu facia ile bitti.
Yunus Emre dilden ayrıldı bu sefer de Yunus Emre unutuldu.
Maalesef popülistlik endişeleri, kısa zamanda sonuç alma niyet ve
istekleri, uzun vade gerektiren etkinliklerin sekteye uğramasına sebep
olmuştur. Oysa dil etkinliklerinin hepsi uzun zaman gerektiren süreçlerdir.
Peki! Kısır döngüden çıkış var mı?
Var, ama acı bir reçete ile var.
Yeni anlayış, yeni yapı,yeni heyecan ve hepsinden öncesi sabır
gerekiyor.
Günübirlik uygulama ve çözümlerin sonucu da günü birliktir. Yani
kalıcı değildir. Binlerce yıllık bir sürece sahip dil için 3-5 günlük
etkinliklerle sonuç almayı hedeflemek gaflette olduğumuzu gösterir. Karaman,
dile sahiplenme iddiasında ise yapıcı projelere geçmek mecburiyetindedir.
Kanaatimizce dil bayramı etkinliklerinin temel ayakları
oluşmuştur. Sıkıntı uygulamaların niteliğinde ve sürekliliğindedir. Popülist
olmadan kısa, orta ve uzun vadede dil ile ilgili hedefler ortaya konulmalı;
planlı programı çalışmalara geçilmelidir.
Öncelikli amacımız dili sahiplenmek mi, dil bayramı kutlamak mı?
Dil bayramı kutlayacaksak işimiz kolay: Ulusal düzeyde bir
popülist sanatçı getirip stadyumu dolduruveririz.
Eğer dili sahipleneceksek işimiz ve yükümüz bildiğimizden çok çok
ağır.
Dile sahiplenmek, dili üretenleri ve eserlerini himaye etmekten
geçer. Dili sahiplenmek demek; şiiri, romanı, hikâyeyi, müziği, tiyatroyu,
medyayı kısaca tüm dil ürünlerini sahiplenmek demektir.
Özerk yapı, özerk bütçe ve profesyonel kadro!
Dil Bayramı etkinliklerinin yeni bir statüye kavuşması
kaçınılmazdır. Yerelden ulusala ve evrensele hitap etmek için dile ait özerk
yapıyı bir an evvel kurmak gerekir.
Dil etkinliklerinin tepesinde profesyonel ve daimi bir ekip
oluşturulmalıdır. Yöneticiler gelip geçse de daimi ekip dil etkinliklerinin
kesintisiz devam etmesini sağalamalıdır. Yani kurumsallık.
Merkezi ve yerel yönetim temsilcilerinin Dil Bayramı’ndaki yeri,
onaylama, denetleme ve en önemlisi temsil noktasında olmalıdır.
Özerk yapıdan kastımız, Türkçe Araştırmaları Merkezidir. 365 gün
çalışacak, devamlı projeler üretecek bir merkez!
Etkinlikler sadece Mayıs ayına özel kılınmamalıdır. Yılın tamamına
yayılarak şehrin hep canlı ve dinamik ritm ile hareket etmesi sağlanmalıdır.
Dil etkinliklerini sahiplenebilecek ve yönetebilecek Karaman
içinden dışından yeterli sayıda akil kişi olduğuna inanıyoruz.
Oluşan tecrübelere göre dil bayramının iki ana ayağı vardır. Halk
ayağı ve bilimsel ayak!
Halk ayağı ile popülist beklentiler karşılanırken bilimsel ayak
ile dile sahiplenilme süreci başlatılabilir.
Ayrıca Mehmet Bey Fermanı’nda, dikkat; “Dili üretin.” demiyor.
“Türkçe konuşun.”diyor. Bu Türk Dil Bayramı adının da bir an evvel Türkçe
Bayramı’na dönüştürülmesi isabetli olacak gibi. Türk Dil Kurumu ile olan isim
benzerliğinden böylece çıkılmış olur.
Bir iyi bir kötü hatıra!
Önce kötü hatıra:
2013 Kasım’da Bursa’da Türksoy’un düzenlediği Türk Devletler Müze
Sempozyumu’nda idik. Karamanlı olduğumu oğrenen Dolmabahçe Sarayı İd. ve Mali
İşler Başkanı Dr. Kemal Kahraman Beyler, hemen bir hikayesini maalesef istihzâi
bir şekilde anlattı:
-Sizin üst düzey bir yönetici ile eğlenceli bir tartışma yaşadık.
Dedi ki; “Osmanlı’yı gerçekte Karamanlılar yönetmiştir.”
Sordum:
-Hadi canım. O nasıl oluyor?
-Osmanlı’nın tüm vezirleri, paşaları Karaman’dan çıkmıştır.
Kemal Bey kahkahalarla devam ediyor:
-Eee Osmanlı’yı Karamanlılar yönetti de, Karamanoğulları’na ne
oldu?
-...
Bir de güzel hatıra
2013 Ağustos Ayı idi.
19. yy halk şairlerinden Aşık Dertli’ye ait bir divan nüshası
elimize geçmişti. Bu nüshanın çalışılıp çalışılmadığını araştırırken işimiz
Bolu İl Kültür Müdürü Hasan Kaplan Bey’e de düştü:
Soğuk suratlı bir bürokrat bekliyoruz. O da ne, doğal, neşeli ve
cıvıl cıvıl bir şair ile karşılaşıyoruz:
-Yusuf Hocam, ben de Karaman’ın hatırası başkadır. Karaman’ı
unutamam. 90ların sonu olacak; Karaman’a davet edildik. Benim gibi her şehirden
birer şair ve ozan çağırmışlar.Çok iyi karşılandık. Bizi onare ettiler.
Sanatımızı icra etme fırsatı verdiler. İnşallah yine bir gün oralarda
buluşuruz.
Yusuf YILDIRIM
04.05.2014
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder