Sınanmış Yer ya da Ocak Örneği Hacı Celal Tevhîd Evi
Ne çok anlam ne çok kavram yüklenmiş, ocak kelimesine. Kökeninde “odcak” olan kelime zamanla “d” harfini düşürerek “ocak” söyleyişiyle yaygınlık kazanmış. Değişen dönüşen kültür içinde yoğrula yoğrula soy, boy, kök, dirlik, düzen, aile, soylu aile, ev, yurt, kaynak, maden gibi birçok anlamla sarmalanarak kavramlaşmış.
Ocak ile ateş birbirinden ayrılmaz iki kavram.
Eski Türk inancında od yani ateşin çok önemli bir yeri var. Kültleşen ateşe
ilahi bir anlam yüklenerek kaynağı gökyüzü görülmüş. Ateşle ilişkili ocak da
ailenin, yuvanın dolayısıyla hayat sürekliliğinin simgesi sayılmış. Yuvası yıkılsın,
soyu bitsin anlamında; ocağı batsın, ocağı sönsün beddualarının kökeni de
buradandır.
Bir kült olarak ocağın öne çıkması; Türklerin
İslam’a girmesi sonrası kamların toplum içindeki güçlerinin zayıflaması ve
işlevlerinin azalmasıyla bağlantılı. Genelde ateş ritüelini kullanarak bir takım
tedavi yöntemleri geliştiren kamların toplumda önemini yitirmesiyle bu tedaviler,
ocaklı diye tanımlanan birtakım ailelerce gerçekleştirilmeye başlar.
Ocaklılık el alma el verme yoluyla babadan
oğula geçmektedir. Bunun yanında ocaklı analar da ocaklarda çok görülmüştür.
Ayrıca aileden olmayan kişilere de el verilebilmektedir.
Sınanmış yerler oldukları için Türkiye’de ve
dünyada birçok yerde ocaklar oluşmuş. Ocaklı ailenin evinin bir odası
olabildiği gibi bir tepe, mağara, yatır, tekke, cami ve türbeler de ocak
olabilmektedir. Çoğunlukla bir hastalık için kullanılan ocaklar, hastalık adına
göre halk arasında ad alır. Termeğe ocağı, yılancık ocağı, sarılık ocağı, aydaş
ocağı gibi.
Ocaklaşmış bir mekân, Hacı Celal Tevhîd Evi
Yazının konusu olan bu ocağı daha da ilginç
kılan bir kitabeye ve bir küpe sahip olmasıdır. Burası, Karaman’da Hacı Celal
Mahallesi 545 Nolu Sokak üzerinde bulunan bir tevhîd evidir.
Tevhîd evi ile ilgili en fazla malûmât
sahiplerinden biri, yetmişini deviren Salih Yücetoker amcadır. Ve anlattığı
hatıralardan anlaşılan; en son ocaklı, ninesidir. İlk çocukluk döneminde ninesinden
duydukları ve gördükleriyle ilginç anılar biriktirmiş.
Burası, dedemin evinin bir odası idi. Kerpiçten yapma idi. 1960’lardaki burasını sel alıp götürmüş. Dedemin evi gitmiş ama bu oda harap kalmış. Deli Ekrem diye müteahhit burasını yeniden yaptırdı. Biz de içini döşeyip güzelleştirdik.
Benim bildiğim, sürekli ağlayan çocukları nineme getirirlerdi. Çok gelen olurdu, sayısı hesabı bilinmez. Ninem onları odaya yani tevhîd evine katardı. Artık duası mı vardı ne vardı bilmiyorum, o çocuklar uyur kalırdı. Evlenemeyen kızların da geldiğini duydum ama bir meded bulan oldu mu bilemiyorum.
İçeride bir küp var. Onun hikâyesi de dedemden. Dedem bir gün kapıyı açar ve evin önünde büyük bir küp görür.
Küp iki adamın kulaçlayamayacağı büyüklüktedir. Şaşkınlıktan ağzı bir hayli açık “Anaaa! Kapının önünde bir küp var, Dursun!” diye bağırır, hanımına. Ne olduğunu bilmiyorlar. İki üç kişi güçlükle içeri alır, küpü. İçine bulgur doldururlar ama küp patlar. Paramparça olur. Bu küpü sorup soruştururlar. Ne sahiplenen olur; ne bilgisi olan çıkar. Gel zaman git zaman Mercik köyünden bir ihtiyar bu küpü burada görür. Der ki, “Ya bu küp bizimdi, dedenin (Merci Dede) başındaydı, kaybolduydu, meğer ki buraya getirmişler.” der. Ve anlaşılır ki, sahipsiz küp, Karaman’a 10 km uzaklıktaki Mercik köyündeki Merci Dede yatırından gelmiştir. Ama nasıl geldiğini bilen yoktur. Ve küpün yuvarlana yuvarlana dedemin evine geldiği hikâyesi bir anda ortalığa yayılır. İtiraz eden de olmaz.”
Tevhîd evinin çok ilginç bir özelliği de bir kitabesinin olmasıdır. Şimdiye kadar ki araştırmalarımıza göre Türkiye’de kitabeli-kitabesiz tevhîd evi duyulmuş görülmüş bir şey değildir. Kitabesinin olması kadar kitabesinde yazanlar da ilginç.
sene 1283/1866
Celâ(l)u’l-dîn
Yâ Hazret-i Tevhîd Evi
yana gide? olan feyzin âyîn ola
tevhîdin Yâ Merci’-i Sultân
1283/1866 yılı, kitabeye göre tevhîd evinin
yapım tarihidir. Celâ(l)u’l-dîn ise Hacı Celal Mahallesi’ne
adını veren Karaman oğullarının yetiştirdiği büyük insanlardan Ahi oğlu
Celâleddin Muhammed’dir. Ölüm tarihi 765/1363’tür. Celaleddin Muhammed’in
1950’lerde yıkılan türbesi ile tevhîd evinin arası 150 metre kadardır.
Kitabedeki “feyzin ayîn ola” ifadesinden burası küçük bir
tevhîdhânedir. Karaman’da tek tevhîdhâne, Aktekke (Mâder-i Mevlana) Camisi’ndedir.
Yunus Emre Camisi’ne katılan Yunus Emre Camisi zikirhanesi de bu örneğe
eklenebilir. Hacı Celal Tevhîd Evi’nin bir tekke ya da tarikat bağı,
kaynaklardan tespit edilemedi.
Hacı Celal Tevhîd Evi’nin sahip olduğu bir diğer özelliği, içindeki parçalanmış bir küptür. Bazalttan oyulmuş ve biçimlendirilmiş bir taş küp, bu. Üzerindeki motifler, Roma-Bizans dönemine ait. Muhtemelen Karadağ’daki Binbir Kilise’den ya da dağın önündeki Mercik köyü yakınlardaki ören yerinden çıkarılmıştır. Ve bir şekilde Merci Baba ile özdeşleştirilerek bir kutsiyet yüklenmiş, küpe.
Hacı Celal Tevhîd Evi’nin durumu da aynı. Zikir ve ayin
yapılan mekân, halk nazarında zaten kutsaldır. Ve uzun zaman dilimleri içinde
halk; inancı gereği şifa bulma ümidiyle burasını sınanmış yere dönüştürmüştür. Belli
bir zaman sonra asli özelliğini kaybederek tevhîd evinin tamamen şifa umulan
bir ocağa dönüştüğü anlaşılıyor.
Bu yazı dünyabizim'de yayınlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder