“Daha dün annemizin kollarında yaşarken…”
BİR SERGİNİN ARDINDAN…
Ali Yağcı ile “İlkokul Yardımcı Ders Afişleri
Sergisi”si Söyleşisi
Yusuf Yıldırım
Afişler, afişler bizim afişler…
Bir uçurtmanın kuyruğuna bağlanmış
nazlı nazlı süzülen kâğıt parçacıkları, bir ipe dizilmiş rengârenk balonlar
veya bir bayram yerinde çocukları bekleyen horozlu, balıklı şekerler tadında
afişler…
Aldırmayın siz şimdilerde aranıp
sorulmadıklarına, yüzlerine bakılmadıklarına… Onlar, daha kısa bir süre
öncesine kadar ilkokullarımızın olmazsa olmazları arasında yer almaktaydılar…
Bugün yaşları ellinin üzerinde
olanlar çok iyi hatırlayacaktır onları. Sınıflarımızın duvarlarında, kara
tahtanın hemen üzerinde ve okulumuzun koridorlarında asılı bulunurlardı. Hemen
hemen hepsi renkli, el çizimi, naif, duygu yüklü ve kendilerinden çok şeyler
öğrendiğimiz, diğer bir anlatımla: ikinci öğretmenlerimiz olan afişler…
Önlerinde durur, onları seyrederdik.
Sadece öğretmekle kalmazlar, çocukluk günlerimizin hayal dünyasına rengârenk tatlar
da sunarlardı. Mevsim şeridinin karşına geçer; sonbahar afişindeki ağaçtan
düşen yapraklarla savrulur, kış afişindeki kartopu oynayan, kızak kayan
çocukların arasına katılırdık. İlkbahar afişiyle kırlarda kuzuları sever,
uçurtma uçurur, kelebek tutar, yaz afişiyle denize girer, harmanda düğen
sürerdik…
İlköğretimimizde “Yardımcı Ders Afişleri” olarak isimlendirilseler de; başrolünü kendimizin oynadığı sessiz ve hareketsiz filimler gibiydi onlar bizim için…
Onlarla yatar, onlarla kalkar, onlara
bakar ve onlardan çok şeyler öğrenirdik. Kısacası onlarla yaşardık…
Ne demeye çalışıldığını sorduğunuzu
hisseder gibiyiz. O halde sözü daha fazla
uzatmadan haydi hep birlikte yazımızın en başına dönelim:
“BİR SERGİNİN ARDINDAN…”
23 Mayıs 2018 tarihinde, Çeşmeli
Kilise’de; “İlkokullar İçin Yardımcı
Ders Afişleri” isimli bir sergi açıldı. Hollanda’da yaşayan hemşerimiz Ali
Yağcı’nın koleksiyonundan seçilen ve tamamı ilköğretimle alakalı yüzelli
afişten oluşan bu sergi büyük ilgi gördü. Ancak herşeyde olduğu gibi bu serginin
de bir (ömrü) süresi vardı ve nihayet 29 Ekim 2018 tarihinde kapandı.
Duru Bulgur’un katkılarıyla gerçekleşen
bu etkinlikte; toplu halde ilk defa gün yüzüne çıkan 150 afişi (ki bu sergiyi
atladıysanız çok şeyler kaçırdınız demektir) gezenler çok şeyler gördüler,
öğrendiler, hatırladılar ve yaşadılar…
Peki, ya bu sergiyi görmeyenler,
göremeyenler…
Bu söyleşiyi hazırlayanlar sergiyle
ilgili yeni bir tanıtım yapmak ve değerlendirmede bulunmak için yola çıkmış
olsalar da, herhangi bir nedenle bu etkinliği ziyaret edemeyenlere bir nebze de
olsa sergiyi anlatabilirlerse kendilerini tam olarak başarılı hissedeceklerdir.
Ali Yağcı ile İlkokul Yardımcı Ders
Afişleri Sergisi’nin bilineni ve bilinmeyenlerini konuştuk…
“çiçekli bahçemizin yollarında
koşarken…”
-Ali Bey, 10 yılı aşkın süredir, sizinle Göç Müzesi projesi
sayesinde tanışıyoruz. Ama okuyucularımız sizi tanımıyor?
Ali Yağcı, 1958 yılında Karaman’da
doğdu. İlk, orta ve lise eğitimini Karaman’da, yüksek tahsilini Konya’da
tamamladı. 1981 yılında göçmen işçi olarak Hollanda’ya gitti. Halen orada
ikamet etmekle birlikte, ideali olan “İlköğretim Müzesi’nin açılışı ile
birlikte kesin dönüş yapmayı düşünüyor. Bazı dergi ve gazetelerde kültür-sanat
üzerine makaleler yazdı. Evli, üç çocuğu var.
- Ali Bey, neredeyse kırk yıldır ülke dışında yaşadığınız
halde; ilköğretimimizle alakalı malzeme topluyorsunuz ve bunların içerisinden
bir de seçki yaparak Karaman’da “İlkokullar İçin Yardımcı Ders Afişleri Sergisi” açıyorsunuz. Amacınız
nedir ve bu noktaya nasıl geldiniz?
Hollanda’ya gitmeden önceki mesleğim öğretmenlik idi ancak oradaki işim ve
çalışma alanım turizm ve tanıtım. Yani, ikinci bir meslek edinmiş oldum. Bunlara
ilaveten; özde “memleket davası”,
özelde de “Karaman sevdası” ile dolu
bir yüreğin hizmet etme arzusu bir araya gelince; yani bu temel ögelerin harmanlanmasıyla “İlköğretim teması üzerinden; eğiten,
öğreten, hoşça vakit geçirtirken şehrimizi de tanıtacak kalıcı bir eser ortaya
koyma” fikri ortaya çıktı.
Peki bu nasıl olacaktı? Bunu nasıl yapacaktım ve nereden başlamamız gerekiyordu,
bunu bilmiyordum. Türkiye özelinde önümde böyle bir çalışma, bir örnek te
yoktu. Yaptığım araştırmalar neticesinde, ülkemizde müstakil bir “İlköğretim Müzesi” olmadığını da öğrenmemle
birlikte hedefimi de belirlemiş oldum: Karaman’da
bir İlköğretim Müzesi açmak…
O andan itibaren de tüm çalışmalarımı
bu uğurda yapmaya ve ilk iş olarak ta sergilenecek afişleri ve diğer malzemeleri
toplamaya başladım.
- Müze diye yola çıkmışsınız ama siz müze değil sergi
açtınız.
Bu sergi, bir idealin ilk adımı. Açmış olduğumuz “İlkokullar İçin Yardımcı Ders Afişleri Sergisi” nihai hedefimiz
olan “İlköğretim Müzesi”nin bir işaret fişeğidir ve böyle görülmelidir. Zaten bu etkinliğin yegane gayesi; müze ile alakalı yaptığımız
çalışmaları duyurmak, dikkat çekmek, bir farklılık ortaya koymaktı ve bunu da
başardık.
- Sergiden ve açılışından bahseder misiniz?
Sergimizin açılışını sizler gibi nitelikli
dostlarımız, seçkin davetiler ve saygıdeğer hemşerilerimizden oluşan yoğun bir
katılımcı eşliğinde gerçekleştirdik. Sayın Tülin Kurt Hanımefendinin sunumu, Ud
Sanatçısı Sayın İsmail Özsoy ve Keman Sanatçısı Sayın Süleyman Ali Ünver’in
düeti etkinliğimize ayrı bir renk kattı. Açılış kurdelesini; İl Milli Eğitim
Müdürü Sayın Mevlüt Kuntoğlu, İl Emniyet Müdürü Sayın Fikret Bayraktar, öğretmenlerin
öğretmeni Sayın Necati Güngör ve Duru Bulgur Yönetim Kurulu Başkanı Sayın İhsan
Duru birlikte kestiler. Kendilerine ayrı ayrı teşekkür ederiz.
Etkinliğimize ulusal ve yerel basın
büyük ilgi gösterdi. Haberlere çıktık, canlı yayınlara katıldık. Tatil dönemi
olmasına rağmen açılı kaldığı süre içerisinde sergimiz dört binin üzerinde
ziyaretçi ağırladı. Açılışından son gününe kadar sergimizin başında bizzat bulunduk
ve ziyaretçilerimizle birebir ilgilendik. Büyük bir alakayla karşılandık ve çok
olumlu tepkiler aldık. Tabi bu bir başlangıç ve çalışmalarımız inşallah
“İlköğretim Müzesi” ile taçlanacaktır.
-Ali Bey, böyle bir müzeye gerçekten ihtiyaç var mı ve açıldığında
ne gibi faydaları olacaktır?
Sorunuzun cevabı aslında çok kısa ama
açıklanmaya ihtiyacı var. Şöyle ki; maalesef büyük bir tüketim toplumu haline
geldik. Her şeyi ama her şeyi büyük bir hızla ve kökünü kuruturcasına
tüketiyoruz. Doğal kaynaklarımızı, zamanımızı, gücümüzü, birikimlerimizi, moral
değerlerimizi ve hatta dostluklarımızı ve sosyal ilişkilerimizi bile…
Üretmediğimizi tüketiyoruz, kazanmadığımızı harcıyoruz. Sahip olduklarımızı çok çabuk yitiriyoruz. Kaybettiklerimizin
yerine yenisini koymadığımız gibi çok kolaylıkla da unutuyoruz onları. Hem de
bir daha hatırlamamacasına… Unuttuklarımıza; adetlerimiz, gelenek ve
göreneklerimiz ve hatta mahalli mutfağımız bile dâhildir. Yok ettiklerimizin
içerisinde; mimari eserlerimizden tutun da yüzey şekillerimize kadar neler
neler yok ki, sayılmakla bitmez... Nasıl mı?
Hani nerede Emir Musa medresesi,
nerede Çavuş Gölü? Karaman Kalesi’nin dış surları neredeyse tamamen yitik ve bu
surların dokuz kapısından bir tanesi bile bugün ayakta değil. Nerede Fisandon
Deresi, nerede Deli Çay? O güzelim sokak
isimlerini bile tabelalarıyla birlikte çöpe attık… Dokuz hamamdan dört tanesi, on
yedi medreseden ise bir tanesi günümüze ulaşabildi. 115 çeşme ve şadırvandan
geriye ne kaldı? Sayıları onlarla ifade edilen değirmenlerle birlikte,
sarnıçlar, sebiller, karlıklar da yok olup gittiler. İstasyon Mesire Alanı bile
artık sizlere ömür ve bunun gibi daha neler neler… Tüm bu kayıplarımızın ve
unuttuklarımızın; bazılarının isimleri, bazılarının resimleri ama büyük
çoğunluğunun da ne isimleri ne de resimleri kaldı yadigar…
Bu örnekleri daha da artırmak mümkün olmakla beraber, bu artışa paralel olarak üzüntümüzün ve utancımızın da artığının; yüzümüzün kızardığının eminim farkındasınızdır. Bu ayıp hepimizindir.
Müze çalışmalarımızla doğrudan
alakalı olduğu için özellikle belirtmemiz gereken bir diğer kaybımız da; bir
önceki dönemimize ait eğitim kurumlarımız; ilk mekteplerimizdir. Daha bir asır
öncesinde Karaman merkezde on yedi adet ilk mektep bulunurken, bugün bir
tanesinin bile artık ne ismi, ne cismi, ne de yeri mevcuttur.
Biz Karaman’da bir “İlköğretim
Müzesi” açılması için uğraşıyoruz ve inşallah da açacağız. Müzemizde
ilköğretimimizin dününü sergileyeceğiz, bugününü yansıtacağız, geleceğine dair
fikirler üreteceğiz. Sergilerimizle ve diğer etkinliklerimizle
ziyaretçilerimizin ilköğretimle alakalı daha çok düşünmelerini, mukayese
yapmalarını istiyoruz. Şehrimizin tanıtımına da büyük katkı sunacağına
inandığımız müzemizin ziyaretçileri, çok şeyler görerek ve öğrenerek yanımızdan
ayrılacaklardır. Bu müze: Hatıralarla dolu ve hoşça vakit geçirilebilen
salonlara sahip olmasının yanında, eğitici ve öğretici yönü her zaman daha önde
tutulan bir mekan olacaktır. Sergiler ve diğer etkinlikler üzerinden, eğitici
ve öğretici özelliği olan her türlü çalışmayı da burada yapacağız. Ayrıca; müzemiz bünyesinde ilköğretimle
alakalı tüm yayınların (kitap, dergi, poster, makale, araştırma, tez, filim,
kaset, cd, belge…) bir araya getirildiği bir “İlköğretim ve Eğitim Tarihi Kütüphanesi”
de kurmak istiyoruz.
Kısacası: Bizim eğitim diye bir derdimiz,
bir sancımız, bir davamız var. Biz; yitirdiğimizi bulmaya, unutulanı
hatırlamaya, yıkılanı imara ve yapılmayanı yapmaya talibiz ve tüm gayretlerimiz
de hep bu uğurda olacaktır.
Sorunuza dönecek olursak; böyle bir
müzeye şiddetle ihtiyaç vardır ve faydaları da sayılamayacak kadar çoktur.
“şimdi okullu olduk, sınıfları doldurduk…”
-Nasıl bir müze kurmayı hayal ediyorsunuz, açılınca nasıl bir
görüntü ortaya çıkacak?
Müzemizi gezenler; elifbadan alfabeye,
sıbyan mektebinden ilkokula bir zaman dilimi üzerinden: Yaşayan, yaşatan, hatırlatan,
düşündüren, eğiten ve öğreten bir mekânı ziyaret etmiş olacaklardır. Hemen
girişte genelde eğitim tarihini, özelde Milli eğitimimizi tanıtacağımız bir
filim ve bilgilendirme salonumuz olacak. Altmışlı yılların ilkokullarına ait;
tamamı o döneme ait özgün eşyalardan oluşturulmuş iki örnek sınıf açacağız ve
müzemizi ziyaret edenler bu sınıfları gezebilecekleri gibi, gelen öğrenci
guruplarımız bu sınıflarda ders de görebileceklerdir. İlaveten; ziyaretçilerimizin
aradaki farklılıkları görebilmeleri ve mukayese yapabilmeleri için Batı Avrupa’dan,
gene örnek ve özgün bir ilkokul sınıfına da müzemizde yer vereceğiz. Ayrıca, dönemine ait ders araç gereçlerinden
oluşan koleksiyonlarımızı sergileyeceğimiz sergi salonlarımız da olacaktır. “İlköğretim
ve Eğitim Tarihi Kütüphanesi” ve atölye çalışmalarının da yapılacağı salonlar
müzemizin olmazsa olmazları arasındadır. Müzemizin genel görünümü ana
hatlarıyla bu sıraya göre şekillenecektir.
-Açılacak olan “İlköğretim Müzesi”nde sergilemeyi düşündüğünüz ne gibi malzemeleriniz var, neler topladınız?
Neler yok ki, neler toplamadık ki…
Yaklaşık 20 sene içerisinde Elifba’dan Alfabe’ye şeklinde
isimlendirebileceğimiz, 1900 - 2000 yılları arası döneme ait, şu an itibarıyla üç bine yakın sergilenecek özgün
malzememiz bulunmaktadır. Bunların içinde; Kara tahtadan, kara önlükten, tahta
sıra, tahta çanta, keçeden yapılma topak tahta silgileri, beyaz yakalık ve bez
kurdeleden tutun da; Osmanlıca diplomalar, Elifbalar, karneler, ders kitapları
ve diğer belgelere varıncaya kadar onlarca malzeme. Ahşap kalem kutuları,
tekerlek silgiler, vidalı pergel, teneke iletki, plastik hokka, ahşap cetvel,
kollu kalemtıraş, eski haritalar, mevsim şeritleri, tarih şeritleri, yardımcı
ders afişleri, ilkokuma kitapları, saman kâğıt eski defterler, hece ve okuma yazma
fişleri, etiketler, eski kağıt
bayraklar, ilkokul dergileri, sosyal çalışma kolu kollukları, rozetler, metal
okul zilleri, mazı ve andız çekirdeğinden yapılmış sayı boncukları, beslenme
çantaları, öğretmen not defterleri, talebe sicil defterleri, karneler,
takdirnameler, teşekkürnameler, siyah beyaz ilkokul dönemi fotoğrafları vb sergilenecek
daha pek çok çeşit malzememiz bulunmaktadır…
“yaşasın okulumuz sevinçliyiz
hepimiz.”
- Ali bey, bugün itibarıyla müze çalışmalarınızda geldiğiniz
son durum nedir?
Bu röportajın yapıldığı 2019 yılında
şöyle demişim:
Çalışmalarımızı bir program dâhilinde, gayret ve titizlikle sürdürüyoruz.
Konumuzla alakalı olarak daha fazla kişiye ulaşmaya ve onları bilgilendirmeye
çalışıyoruz. Bir Sivil Toplum Kuruluşu (STK) olarak “İlkeğitim Müzesi Derneği”
(İLKEM) in kuruluşunu tamamladık. Artık bir tüzel kişiliğimiz var. Yakında, müzemizin
internet sitesi adresi olan www.ilkokulmuzesi.com’un
açılışını gerçekleştireceğiz. Bizim dışımızdaki STK’ları ziyaret ediyoruz,
çalışmalarımızı anlatıyoruz, Müze yeri
ile alakalı olarak ta; kendi aramalarımız dışında İl Milli Eğitim Müdürlüğümüz nezdinde
de girişimlerde bulunduk, netice almayı bekliyoruz.
Hedefimiz; 2019 yılı Türk Dil Bayramı etkinliklerine yeni bir
sergi ile katılmak ve 2019/2020 Eğitim ve Öğretim Haftası’nın ilk günü olan 16
Eylül 2019 Pazartesi günü İlkokul Müzesi’ni Karaman’da açmaktır. Allah mahcup
etmesin.
Bilindiği üzere 2019 ve 2020 yılları
korona salgınıyla geçti. Ülke genelinde kamuya açık etkinlikler ya yapılmadı ya
da sınırlı kaldı.
Müze çalışmalarına gelince; İl Milli
Eğitim Müdürümüzün gayretleriyle netice aldık. Eski Gazi İlkokulu binası İl
Milli Eğitim Müdürlüğünün bir kültür merkezi olma yolunda gidiyor. Sayın İl
Milli Eğitim Müdürü Mehmet Çalışkan Gazi İlkokulundaki üç sınıfı İLKEM’in müze
hizmetine ayırdı. Şimdi bize ayrılan bölümleri en hızlı biçimde müzeye
dönüştürmeye çalışıyoruz. Çalışmalarımız eğitim öğretim yılının başına inşallah
yetişecek.
-Ali Bey, son olarak neler söylemek istersiniz?
Büyük bir gayretle, şevkle ve samimi
duygularla kutlu bir yola çıktık. İnsanlarımız bizleri takip etmeye devam
etsinler. Kendilerinin teklifleri, önerileri, fikir ve hatta eleştirileri
bizlere ışık tutacak; netice almamızı kolaylaştırarak İlkokul Müzesi’ne giden
yolumuzu daha da kısaltacaktır.
Sergimizin hazırlık safhasında; bilgi
ve tecrübeleriyle bizleri yönlendiren ve bizlerden yardımlarını esirgemeyen: İl
Kültür Müdürü Sayın Abdullah Kılıç’a, İl Milli Eğitim Müdür Yardımcısı Sayın
Abdurrahman Kurt’a, Karamanın Sesi Gazetesi sahibi Sayın Medeni Yavuz Aslan’a,
tüm dostlara ve açılışta bizleri yalnız bırakmayan tüm hemşerilerimize ayrı
ayrı teşekkür ederiz. Sergimizin açılışında da söylemiş olduğum gibi: “Duru
Bulgur Yönetim Kurulu Başkanı sevgili İhsan ağabey. İsminizde ifadesini bulduğu
gibi; şayet sizin ihsanınız, katkınız, teşvikiniz ve yardımlarınız olmasaydı bu
sergi açılmazdı, açılamazdı. Allah sizlerden razı olsun…” şeklindeki sözlerimi
burada da tekrar etmeyi bir borç bilir ve kendilerine saygılarımızı sunarız.
Bu söyleşi vesilesiyle sizlere de çok
teşekkür ederiz.
-Böyle bir sergiyi Karaman’a
kazandırdığınız için hem size hem de Duru Bulgur’a asıl biz teşekkür ederiz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder