Yunus Emre Divanı Karaman Nüshası’nı Üstün Kılan Özellikleri
Yusuf Yıldırım
Bir buçuk yıl önceydi. Tasavvufla adı
saygın bir yazar ile konuşmamızda çok ciddi bir Yunus konusuna da değinildi. O
konu, özgün diliyle en doğru nüshadan Yunus’u okumak üzerine idi! Bu durum
aslında okuyucu için de büyük bir sorun. İçinde Yunus adı geçen o binlerce şiir,
Yunus’un mu?
Gerçek şiirleri ise kendi divanında
da özgün şiirleri hangi nüshada? Yüzyıllar içinde defalarca yazılarak çoğaltılan
divanın 100’e yakın nüshası tespit edilmiş. Mecmua içinde ya da müstakil olan bu
nüshalardan bazıları yurt dışında, bir kısmı üniversite ve kurum
kütüphanelerinde. Çoğunluğu ise Yazma Eserler Kurumuna bağlı kütüphanelerde. Şahıs
elinde olduğu bilinen Yunus divanları da var tabi. Nüshaların özgünlüğü kadar eskiliği
ve sağlamlığı da Yunus Emre araştırmalarının başlıca konusudur.
Tenkitli metin mi
müstakil metin tartışmaları!
Bu sorun 2016’daki Manisa II. Uluslararası
Yunus Emre Sempozyumu’nda Sayın Fikret Türkmen tarafından biraz farklıca dile getirilmişti.
Sayın Fikret Türkmen defalarca bu sorunu konuşmuş olabilir ama ben o
sempozyumda şahit olmuştum. Özellikle genç akademisyenlere seslenerek özetle
şöyle demişti:
Gençler Yunus Emre’nin şiirlerini daha
çok çeviriler üzerinden çalışıyorlar. Çeviriler her zaman doğru okuma içermeyebilir.
Yunus Emre’nin şiirlerinin nüshalar üzerinden araştırılması daha sağlıklı
sonuçlar verecektir. Şimdi 17.-18. yya ait bir yazmadan Yunus Emre şiiri çalışınca
Yunus Emre’nin özgün dili mi çalışılmış oluyor? Tabi hayır. Aslında şiirin
yazıldığı döneminin dili, yazısı ele alınmış incelenmiş, irdelenmiş olmaktadır.
Hatta bilinmeden Yunus Emre diye başka
bir şair başka bir şiir çalışılabilmekte. O zaman ne oluyor, başka şairlerin
düşünceleri Yunus Emre’ye karıştırılıyor.
Bu konuda Türk Dil Kurumu Başkanı Sayın
Gürer Gülsevin’in de bir makalesi var. Ona göre birden çok nüshası bulunan
divanlar öncelikle müstakil sonra tenkitli metin yoluyla çalışılmalıdır. Tenkitli
metin yönteminde nüshaların öne çıkması gereken özellikleri kaybolmakta, hangi
nüshanın daha doğru olduğu bilinememekte. Bu yüzden bir divanın nüshaları
öncelikle müstakil çalışılarak mimari, dil, yazı, edebi ve içerik özelliklerinin
ortaya çıkarılması ve döneminin belirlenmesi gerekmektedir. Sonra bu nüshalar tenkide
tutulabilir.
Yunus özelinde en doğru en eski ve
özgün nüsha sorunu yumaklanarak devam etmekte. Ana sorun, Yunus Emre’nin asıl
divanının kayıp olması ya da mevcutlar içinden hangisinin olduğunun bilinememesidir.
Çünkü Yunus Emre divan nüshalarının çoğunun telif/müellif ya da istinsah/müstensih
yani yazım tarihi/yazan kayıtları yoktur.
Yüzyıllar içinde defalarca çoğaltılan
Yunus Emre divanının dilinde, müstensihin ve zamanın etkisiyle değişmeler
değiştirmeler olmuştur. Divanı her istinsah eden kendinden bir şeyler katmıştır.
Bu duruma verilebilecek en çarpıcı örnek; “İlim ilim bilmektir/İlim kendin
bilmektir/Sen kendini bilmezsen/Bu nice okumaktır” dörtlüğünün aslının “‘İlm okımak
bilmeklik kendözini bilmekdür/Pes kendözün bilmezsen bir hayvandan betersin” şeklinde beyit
olmasıdır. En eski nüshalarda beyit olarak düzenlenmiş bu şiir, daha iyi anlaşılsın
diye hem dörtlüğe çevrilmiş hem de kelimeleri değiştirilmiş. Şiirde yapılan
değişiklik asıl düşünceyi sapmaya uğrattığı gibi şairi Yunus Emre’de de Karacaoğlan
tarzı bir aşık algısı yaratmıştır.
Bir de Yunus’un olmadığı kesin bilindiği halde “Sordum
sarı çiçeğe” ve “Şol cennetin ırmakları” gibi yüzyıllarca Yunus’a
atfedilmiş şiirler sorunu var. Daha acısı örnekteki şiirlerin Bursalı Aşık Yunus’a
ait olduğunu bile bile Yunus’un şiiri diye kitlelere arz eden şair ve yazarlar
var.
Özgün Yunus Emre şiiri sayısı divan nüshalarında 230’u
geçmez. “Çıkdım Erik Dalına” gibi nüsha dışında kayıtlı şiirlerin de varlığı
kabul edildiğinde taş çatlasın Yunus Emre’nin 250 şiiri olabileceği
öngörülebilir.
Gelinen noktada itibar edilen nüsha
sayısı bir elin parmağını geçmez. Faruk Kadri Timurtaş 1980 baskısı Yunus Emre
Divanında yedi nüsha kullandı. Abdülbaki Gölpınarlı, 1965’te yayınlandığı
Risâlât al-Nushiyya ve Divan kitabında sadece Fatih Nüshası’nı kullandı. En
sağlam nüsha olmasına rağmen Fatih Nüsha’sı yazı ve dil özellikleriyle 15. yy sonu
ya da 16. yya aittir. Bursa İl Halk Kütüphanesi Nüshası zaten bir eş’âr-ı mecmû’a
içinde olduğundan müstakil nüsha değildir. İstinsah tarihi de zaten 16. yya aittir.
Yahya Efendi ve Nur-ı Osmaniye Kütüphanesi nüshaları da Yunus Emre’den çok
sonradır. Raif Yelkenci’nin elindeki nüshalarının çok özgün olmadıkları kritik
edilmiştir. Vatikan Nüshası görülmediği için hakkında bir şey söylenememekte. Sahip
olduğu birçok özelliğiyle Karaman Nüshası diğer nüshalardan birkaç adım öne
çıkarak ayrılır.
Bir tekkeye hem de adı Yunus
Emre olan bir tekkeye ait tek nüsha!
Yunus Emre divanlarının birçoğu bir
şahıs ya da kütüphane koleksiyonu içinde iken, Karaman Nüshası, Karaman’daki Yunus
Emre Tekkesi’ne aittir. Tekkeye ait en eski resmi kayıt 1474’e tarihli
vakfiyedir. O zamanki adı ile Larende olan Karaman’ın Osmanlı’ya geçişinde düzenlenen
vakfiye başlığı şöyledir:
Larende’de
Kirişçi Baba adıyla meşhur İsmail oğlu Yunus Emre Tekkesi vakfiyesi.
1474 tarihi iki yönden önemlidir.
Öncelikle Yunus Emre’ye dair tespit edilebilen en eski ve resmi kayıttır. Bir
başka deyişle bu tarihten daha eski Yunus Emre belgesine ulaşılamamıştır. Daha
da önemlisi bu tarihle Yunus Emre’nin vefatı arasında sadece 150 yıllık bir
zaman farkı var. Yani Karamanoğulları arşivi günümüze gelebilse idi daha eski
kayıtlara da ulaşabilecektik. Buradan zaten Selçuklu/Beylikler dönemi
mimarisindeki tekkenin Yunus Emre’nin ölümünden hemen sonra kurulduğu düşünülse
bile Karaman Nüshası’nın en geç 1350’lerde yazıldığı çok rahat söylenebilir.
Karaman Nüshası, fiziken en
sağlam en temiz nüshalardan.
Kitap kapağı deri cilttir. Ön kapak
yüzeyine sade bir şemse işlenmiştir. Yan kâğıt sade ve işlemesiz. Yani tezhip
yok. Tespit edilebilmiş sayfa yırtığı altıdır. Ancak bir o kadar daha sayfa
yırtılmış kopmuş olabilir. Sağlamlığı açısından bakıldığında sayfaların yüzyıllarca
çok iyi ve temizce korunduğu, delik, çürüme, köşelerden eskime, aşınma gibi
birçok tahribattan uzak kaldığı anlaşılmaktadır.
Diğer nüshalardan Karaman
Nüshası’nı ayıran çok önemli özelliği de eserin mimarisi!
Yani kitabın düzenlenişi şiir
sıralaması; Yunus Emre’nin olgunluk ve gelişim aşamalarına uygun tasarlanmış. Her
ne kadar Risâletü’n-Nushiyye ve Divan ayrı ayrı edebi türler olsa da Karaman
Nüshası, tek eser tek kitap anlayışı ve yapısındadır. Zaten divanın dibacesi de
kitabın yani Risâletü’n-Nushiyye’nin başındadır. Arada söyleyelim; Karaman
Nüshası dışında hiçbir eski Yunus Divanı nüshasında dibace yani giriş bölümü
yoktur. İlginçtir, Risâletü’n-Nushiyye ve divan eserde bölünmeden devam eder. Risâletü’n-Nushiyye,
51b sayfasının tam yarısında biter ama sayfa atlamadan kalan yerden divan
başlar.
Yine çok çok ilginçtir Karaman
Nüshası’nda ilk şiiri Seyrusülûk’tur. Daha sonraki şiirler “el-hüsniyât”
başlığı altında sıralanmıştır. Karaman Nüshası’nın Risâletü’n-Nushiyye, divan,
divan içinde önce seyrusülûk daha sonra diğer şiirler biçiminde sıralanması
Yunus Emre’nin öz düşüncesine ve tasavvufî anlamda bir insanın olgunlaşma aşamalarına
çok uygundur. Çünkü Risâletü’n-Nushiyye, sıradan bir ahlaki öğütler kitabı olmanın
ötesinde bekâbillâh seviyesinde Allah’a ulaşacak bir gönülün inşa edildiği bir
eserdir. Devamında divanın seyrusüluk şiiri ile başlaması; nefsinden arınmış
ruhun manevi yolculuğa hazır olduğu anlamına gelmektedir. Güzellikler anlamındaki
el-Hüsniyât başlığı altında toplanan şiirler, manevi aşamalara uygun ama kabaca
sıralamada “zevk, cezbe, muhabbet, tecelli, fenâfillâh, bekabillâh, vahdet-i vücûd”
vb. iç içe geçmiş birçok kavram, terim ve düşüncelerle sarmallanmıştır. Karaman
Nüshası’nın ölüm temalı bir şiir ile son bulması da eserin olgunluk aşamalarına
uygun tasarlandığı görüşüne ayrıca kanıttır.
En sağlam Yunus divanlarından Fatih
Nüshası ise ayrı eser ayrı kitapmışçasına Risâletü’n-Nushiyye ve Divan serlevhalarla
yeni sayfalardan başlatılır. Sonuçta Risâletü’n-Nushiyye bir mesnevi olduğu
için ayrı bir eser gibi düşünülmüştür. Fatih Nüshası’nın divan bölümündeki şiir
dizilimi de Arap alfabesinde kafiyelerin son harfine göredir. Yani kafiyesinin son
harfi “elif” olan şiirler ilk başta, kafiyesinin son harfi “mim, nun, ye” olan
şiirler en sondadır. Fatih Nüshasının bu mimarisi Yunus’un hayat görüşünden çok
16. yy Klasik Divan Edebiyatı anlayışının esere bir müdahalesi, redaktesidir.
Dönem anlayışı, divanı, kendi formlarına uydurarak bir standart getirmek
istemiştir. Bize
göre Yunus Emre divanı, Karaman Nüshası’ndaki yapıda düzenlediğinden Fatih
Nüshası’nda esere müstensih tarafından bir dış müdahalede bulunularak şekli de özü
de değiştirilmiştir. Yunus Emre iki eser vermek isteseydi; bunu baştan
yapar ve Risâletü’n-Nushiyye ve divanı iki ayrı kitap olarak hazırlardı. Ayrıca
salt edebi eser vermek endişesiyle söylemek isteseydi şiirlerini de mesnevi, gazel
ve kaside başta divan edebiyatının nazım türlerine uyar özellikte yazardı. Anlaşılıyor ki Fatih Nüshası örneğinde olduğu
gibi diğer yüzyıllarda müstensihler, Yunus Emre divanı nüshalarına kendi dönemlerinin
anlayışına göre bir standart getirmek istemiştir.
Karaman Nüshası; yazısı
ile en eski nüshadır. Selçuklu nesihi ile yazılmıştır.
13.-14. yy Selçuklu eserleriyle yapılan
karşılaştırmalarla Karaman Nüshası’nın 14. yy’ın hemen başında yazıldığı
görülmüştür. Selçuklu nesihi ile yazılmış başka bir nüsha tespit edilememiştir.
Karaman Nüshası’na en yakın nüsha olan Fatih Nüshası’nın yazısı gelişmiş
Osmanlı nesihidir. Muhtemelen Şeyh Hamdullah hattında yani 1500’lü yılların
hemen başında ya da öncesinde yazılmıştır.
Risâletü’n-Nushiyye’nin telif
tarihi, Karaman Nüshası’nda H 700 M 1300’dür.
Karaman Nüshası’nda ilgili beyit
şöyledir:
Ki
târih dahı yidi yüzdeyidi
Yûnus
cânı bu yolda fidi yidi
Çoğu nüshada bu tarih H 707 M
1307’dir.
“Söze
târih yidi yüz yidi-y-idi”
(Fatih Nüshası) (Resim 23)
“Tarih
dahı yidi yüzde yidi idi”
(Yahya Efendi ve Nuru Osmaniye Nüshalarında)
Karaman Nüshası; 13-14. yy Anadolu
Türkçesinin özelliklerini taşımaktadır.
Risâletü’n-Nushiyye’nin ilk
beytinin kafiyeli kelimeleri; “eyliyidi” ve “söyliyidi” olarak yazılmıştır. Bu
kelimeler, geçmiş zaman kipi olan “y-idi” eki ile bitirilmiştir.
Ol bâdişâh-ı kadîm dilerdi bir hikmet eyliyidi
Toprag u od u su u yil ana söyliyidi
Fatih ve Yahya Efendi Nüshalarında
ise bu ek günümüzde de kullandığımız gibi “–di” ekidir.
Padişahun hikmeti gör neyledi
Od u su toprag u yile söyledi
Fatih Nüshası
Ol pâdişâh-ı kadîm diledi bir hikmet eyledi
Toprag u od u su u yili kudretinden söyledi
Yahya Efendi Nüshası
Karaman Nüshası ile diğer
nüshalar arasında en önemli farklardan biri de imladır.
Karaman Nüshası’nda Karahanlı
Türkçesi’nin etkisi ile “a-e” sesi karşılığı olarak “elif” kullanılan örnekler
vardır. Mesela “dahı” kelimesinde, “dal” harfine “a” sesi vermek için “dal”dan
sonra “elif” harfi getirilmiştir. Bir başka özellik ise Uygurcanın etkisi ile
“p, ç” harfleri ile yazılan kelimeler bazen “p, ç” ile bazen de “b, c” ile
yazılmıştır. Padişah: badişah; üç; üc gibi. Diğer nüshalarda Karahanlı Türkçesi’nin
etkisi tamamen kaybolmuştur.
Karaman Nüshası’nın imlasında sesli
harfleri karşılamak için hareke kullanılmıştır. İstanbul merkezli gelişen
Türkçe ile yazılan nüshalarda ise sesli harfleri karşılamak için “elif, ya ve
vav” harflerinin kullanıldığı örnekler artmıştır. Bu açıklamaya en iyi örnek “yedi”
sayısının imlasında vardır. Karaman Nüshası’nda “yedi” kelimesi, Göktürk döneminden
geldiği gibi harekelerle “yidi” olarak yazılıdır. Fatih Nüshası başta olmak
üzere çoğu nüshada aynı kelimede “i” sesi için “ya” harfi kullanılmıştır.
Yedi kelimesinden örnekle bir diğer
özellik de Karaman Nüshası’nın arkaik özelliğidir. Yedi kelimesi, Karaman
Nüshası’nda Göktürkçeden geldiği gibi yiti-yidi biçimindedir. Aynı kelimde
Fatih Nüshası’nda günümüz telaffuzunda olduğu gibi “yedi”dir.
Çok önemli farklardan
biri de Risâletü’n-Nushiyye Karaman Nüshası’nın anlatımındadır.
Diğer nüshalara göre Karaman Nüshası’nda
anlatım derin ve çok güçlüdür. Aşağıda Risâletü’n-Nushiyye’den verilen örnek bu
görüşü çok iyi açıklamaktadır.
Pâdişâh hikmeti kadîmden idi
Bu birkaç şerh sözin Âdem’denidi (Karaman Nüshası, 2b/4)
Çü şâhun hikmeti akdemden idi
Bu birkaç söze şerh Adem’den idi (Fatih Nüshası, 5b)
Bu iki
beyit aynı kökten gelen ayrı kalıplarda iki kelimeyle yazılmıştır. Fark edilmeyebilir
ancak aradaki anlam farkı büyüktür. Karaman Nüshası’ndaki “kadîm”
kelimesi, “ezel ve ebed” yani “zamansızlık” anlamında Allah’ın
ezel ve ebed sıfatına doğrudan atıf yaparken Fatih Nüshası’ndaki “akdem”
kelimesi maalesef göreceli bir vakte göre “önce, eski ve daha eski”
anlamında yaşanılan bir zamanı kast eder. Bu şekilde büyük anlam farklılıkları
meydana getiren örnekler çoktur.
Divanın
bazı sayfalarında ekleme veya üstü çizili beyitler, mısralar ya da kelimeler
var!
Çok çok
ilginçtir, Karaman Nüshası’nın bazı sayfalarında satır aralarına ve derkenara eklenmiş
beyit, mısra ya da kelimeler var. Bu ekleme metinlerin bir kısmı eser
yazısından ayrı olarak talik hattındadır. Bir de eser ile yazısının kalemiyle
çıkmış ekleme yazılar var. Bu ekleme metinler şöyle:
Sayfa 56b’deki
şiirin yedinci beyit birinci mısrasındaki “Hak” kelimesi,
derkenara yazılmış. Mısrada uygun yerinin ise “kelâmını” kelimesinden
önce olduğu ancak unutulduğundan ve uygun boşluk olmadığından derkenara
alındığı anlaşılmıştır. Buna göre doğrusu “Hak toksan bin kelâmını
söyleşicek habîbile” olmalıdır. Sayfa 71b’de sağ üst kenara dik yazılmış
“Dört kişidür yoldaşum vefâdarum râzdâşum” mısraı var. Üstelik bu mısraın
en üstteki beyte ait olduğu noktalarla götürülerek gösterilmiş. Sayfa 85a’da, “Gevherden
bog çıkardı bogından gök yaratdı” mısraın “bog çıkardı” kelimeleri üst
satır boşluğuna dik olarak yazılmış. Üstelik yerinin “Gevherden” kelimesinden
sonra olduğu “uzun bir çizgi çizilerek” gösterilmiş. 92b sayfasındaki “Sen
virdün bana cânı ‘Azrâyil’e bildürdün” mısraının “Sen virdün”
kelimeleri mısraa dik yazılmış. Bu ekleme de sonradan ekleme anlamına gelmektedir.
166b’deki “Yedi gögi yedi yiri tagları denizleri/Uçmag’ıla Tamu’yı cümle
vücûdda bulduk” beyti, derkenara dik yazılmış. 172b’de “Uçurmadın cân
kuşını gel ikrâr it erenlere” mısraı derkenara dik yazılmış. Aynı sayfadaki
“Bu dünyâyı elden bırak âhirete eyle yarak” mısraındaki “dünyayı” kelimesi
satıra dik yazılmış. 183b’de “Biçâre bülbülem dost bahçesinde/Varam virem
haber şol yâre karşu” beyti derkenara dik yazılmış. 187a’da “Eger sabır
kılarısam gönlüm karar kılmaz benüm” mısraında “karar” kelimesi
derkenara yazılmış. 203b’de “Namaz kılan âdemler tehi kalası degül/Ol pâdişâh
dergâhında kimseyi mahrum eylemez” beyti derkenara dik yukarı yönlü yazılmış.
Karaman
Nüshası’nda derkenar edilen beyit, mısra ya da kelimeler pek müstensih işine
benzemiyor. Çünkü müstensih hata yapmayacak biçimde eseri çoğaltır. Kaldı ki,
yazma eserlerde çoğunlukla aherli kâğıt kullanıldığından hatalı yazılar silinip
doğrusu yazılabilir. Ama Karaman Nüshası’nda üstü çizilen ya da derkenar edilen
beyit, mısra ya da kelimeler kitap bittikten sonra aynı kalemle eklenmiş
yazılar. Günümüzdeki söylenişiyle sahibinin eseri son gözden geçirme notları
bunlar.
Karaman
Nüshası Yunus Emre’nin ruhuna uygun sadelikte!
Bu görüşü destekleyecek bir diğer özellik de Karaman Nüshası’nın son derece sade bir kitap oluşudur. Cildi sade, serlevhası sade, yazısı sade, sayfa düzeni ve yazı basit. Zaten de Yunus’un divanının altın varaklı tezhipli olması düşünülemez. Ömrü boyunca öze önem veren ve alçak gönüllü sade bir hayatı olan Yunus Emre; hayat görüşlerine aykırı şeklen yaldızlı ışıltılı bir eser bırakamazdı. Hem de bulunduğu hayat çevresi de öyle seçkin bir zümreden oluşmuyordu. Eğer seçkin bir zümre düşünse Mevlâna gibi olur; böylece hem hayatına hem de eserlerine dair kitaplar yazılırdı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder