01/02/2022

Yunus Emre Divanı Karaman Nüshası

 

Yunus Emre Divanı Karaman Nüshası

Yusuf Yıldırım

Oğul, babamı hayal meyal biliyorum, görüntüsü gözümün önüne geliveriyor. Kendimi ve çevremi yeni yeni tanıyordum. Ölümünü de hatırlıyorum. Nüfus kağıdına göre dört yaşında olsam da sanki daha büyüktüm, o zamanlar. Kardeşim Ali, zaten benden iki yaş küçük!.. Talat Duru, babası Ziya Duru’dan, Yunus Emre Tekkesinin son şeyhi Sunullah Efendi’nin ölümü hatırasını böyle dinler. “Zaten babam, halk ve esnaf arasında Şıh’ın Ziya ya da Sunullah’ın Ziya olarak şöhret bulmuştu.” diye de ilave ediyor.

Takvimler 1904 yılını gösterdiğinde Yunus Emre’nin 38. kuşaktan torunu ve Yunus Emre Tekkesinin son şeyhi Şeyh Sunullah, gözlerini yumarak bu dünyadan göçer. İki önemli mirası emanet etmeden veda eder. Biri Yunus Emre Tekkesinin şeyhliği!

Diğeri?..

Yunus Emre Divanı Karaman Nüshası!

Çocuk yaşta olması, Sunullah’ın Ziya’nın tekkenin postnişinliğine geçmesinde en büyük engeldir. Bu sebeple birçok aday tekkenin şeyhliği için Konya Şer’iye Mahkemesine başvurur. Bunlardan Belviranlı Eyüp Hoca, Yunus Emre’nin soyundan geldiğini ispat da ederek Yunus Emre Tekkesi şeyhliğine atanmasına karar verilir. Ancak her nasıl oldu ise Yunus Emre Tekkesinin şeyhi, bir başka tarikattan, Kadiri Tarikatı şeyhi Şeyh Hacı Bekir Efendi olur[1]. Şeyh Hacı Bekir Efendi, ölümüne kadar hem Kadiri Tekkesinin hem de Yûnus Emre Tekkesinin şeyhliğini sürdürür. Bu arada divan da hep onun muhafazasındadır.

Şeyh Hacı Bekir Efendi’nin ölümüne yakın Yûnus Emre Divanı Karaman Nüshası’nı ilgilendiren bir gelişme olur. Tarihler 1922 yılını gösterdiğinde Şeyh Hacı Bekir Efendi, ağır hastadır ve yataktadır. Bir gün Kayserilizâde Bahri Efendi ziyaretine gelir. Hal hatır sormalardan sonra konu, Yunus Emre Divanı’na gelir. Bahri Efendi, geri getirmek şartıyla okumak üzere, divanı, Şeyh Hacı Bekir Efendi’den ister. Olacak ya, çok geçmeden Şeyh Hacı Bekir Efendi Hakk’ın rahmetine kavuşur ve terk-i dünya eyler. Divan da Kayserilizâde Bahri Efendi’de kalır[2], geri iade etmez, geri iade edecek de muhatap yoktur zaten. Böylece divan, bir daha dönmemek üzere Yûnus Emre Tekkesinden çıkar.

Aynı zamanlarda Yûnus Emre Tekkesi Kütüphanesi de dağılır. Kütüphane kitaplarının akıbeti ile ilgili birkaç iddia var ise de kesin bir şey bilinememektedir. Bu iddialardan birine göre Konyalı Tapucu Ahmet Ağa nezaretinde Yûnus Emre Tekkesi Kütüphanesi kitapları Karaman Tren Garından Konya’ya Yusuf Ağa Kütüphanesine gitmiştir[3].

Uzun bir süre divandan da Bahri Efendi’den de bir ses duyulmaz, ta ki ulusalda Yûnus Emre tartışmalarının alevlendiği 1950’li yıllara kadar… 1926 doğumlu, İstanbul Erkek Lisesi ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu ve Kayserilizâde Bahri Efendi’nin oğlu Avukat Baha Kayserilioğlu’nun elinde 1950’lilerden itibaren divan, boy göstermeye başlar. Dönemin birçok tarihçi ve edebiyatçısı, ilk kez Fatih Nüshası dışında bir Yunus Emre Divanı ile Baha Kayserilioğlu sayesinde tanışır. İbrahim Hakkı Konyalı[4], Cahit Öztelli[5], Şehabettin Tekindağ[6], Amil Çelebioğlu[7], Raif Yelkenci[8], Fuat Köprülü[9], Abdülbaki Gölpınarlı[10] ve Mikail Bayram[11] Karaman Nüshası’nı görenlerden sadece bilinenlerdir.

Bu araştırmacılardan bazıları divan için Karaman’a kadar gelmişken bazılarına Baha Kayserilioğlu giderek divanı göstermiştir. Her görüşmenin ortak noktası, Karaman Nüshası’nın kitaplaşması için birtakım kararlar alınmış olsa da hepsinin sözde kalmasıdır.

Divan ile ilgili önemli gelişmelerden biri de 1965 yılı Mayıs ayında, mikrofilminin Milli Kütüphane tarafından alınmasıdır[12]. Bu bilgi, Baha Kayserilioğlu’nun yeğeni Cihan Savaşan tarafından da teyit edilmiştir[13].

Milli Kütüphane deyince akla Müjgan Cunbur gelir. Bu konuda Sadi Bayram’ın da bir Karaman Nüshası hatırası vardır. Bu hatıra üzerine söyleşimiz şöyledir:

Sayın Yusuf Yıldırım,

Yunus Divanı Karaman Nüshası yazılarınızı gördüm ve heyecanlandım. Doğrusu üstün bir gayret ve çaba ile çalışıyorsunuz. Bir anda 50 yıl geriye gittim.

Yunus Divanı’nın siyah-beyaz bir sayfa fotoğrafını 1968’li yıllarda Önasya dergisi yazıhanesine aklımda kaldığına göre, yanlış hatırlamıyorsam Karamanlı Rafet Kayserili (?) adlı bir zat göstermişti... Ben de Milli Kütüphane Müdürü Müjgan Cunbur'u tavsiye etmiştim.

Başarılar dilerim aziz kardeşim. Sa’yiniz bol olsun...

Sevgi ve saygı ile,

Sadi Bayram

 

Sadi Bey,

Selamlar!
Verdiğiniz bilgiler için teşekkür ederim. Sizin gibi Türk kültürüne hizmet bir büyüğüm ile tanışmış olmaktan ve takdir görmekten dolayı çok memnunum ve size müteşekkirim.  Yılmaz Önge rahmetli ile çalışmış olmanızı hayranlıkla öğrenmiş oldum. Dönemin birçok saygın ve büyük ismi ile Önasya dergisini çıkarmış olmanızı yine takdir ve hayranlıkla öğrenmiş oldum.

Bahsettiğiniz kişi Rafet değil, Baha Kayserilioğlu (2002). Yunus Emre Divanı Karaman Nüshası’nı ulusalda birçok ilim adamına göstermiş ama nedense bir türlü yayınlatamamış. Karaman Nüshası’nın tıpkıbasım yayını ne büyük talih ki bana nasip oldu. Bu kitabı yayınlatabilmek, Karaman ve Türk kültürüne kazandırabilmek için çok uğraştım. Bir bilseniz ne zorluklarla karşılaştım. En sonunda güzel bir kısmet ile 2014 yılında çıkarabildim. Şimdi literatürdeki yeri daha da sağlamlaştı. Gördüm ki, Yunus Emre Hazretleri “ivazsız, garazsız, ikirciksiz ve hesapsız” niyet ve amaçlarla çalışanları onurlandırıyor, yüceltiyor.

Rahmetli Müjgan Hanım’la Baha Bey’in diyaloğu olduğunu bilmiyordum. Verdiğiniz bu değerli bilgiyi de notlarıma alacağım. 1965 yılında Karaman Nüshası’nın mikrofilmini Milli Kütüphaneye vermiş, Baha Kayserilioğlu. Müjgan Hanım’la da büyük ihtimal o zaman da görüşmüş olmalı. Çünkü Müjgan Hanım o tarihlerde Milli Kütüphanenin müdürü. Mevzuatı tam hatırlamıyorum ama 1960'larda çıkan bir yasa ile devlet el yazmalarının ya kendisini alıyor ya da mikrofilmini çekiyormuş. Karaman Nüshası da böylece Milli Kütüphaneye girmiş. İyi ki de girmiş. Çünkü Milli Kütüphanedeki mikrofilm kopyası üzerinden Karaman Nüshası’nın yayını yapabiliyoruz.

Hatta bu konuda bir hatıram var! Milli Kütüphaneden 2012 Ocak ayında isteyip Karaman’a getirdim. Sözde kıymet bilen birkaç kişiye bu mikrofilm kopyayı paylaştım. O da ne! Karaman Nüshası ilgisiz ve ehil olmayanların eline düşmez mi? Neyse ki Yunus Hazretlerinin ruhaniyeti, asla çıkarcı ve hesapçı emellere izin vermedi. Şimdilik bu kadar Sadi Bey!

Saygılarımı sunarım.

Yusuf Yıldırım

Sonra ne oldu? Baha Kayserilioğlu vefatı sonrası divan, kime geçti. Baha Kayserilioğlu’nun 2002’de ölümü ile divan el değiştirdi. Divan bu kez çocuklarının muhafazasına alındı. Mustafa Çolakoğlu da bu olayın önemli tanığıdır. Zaten 19080’lerin başından gelen Baha Kayserilioğlu ile ayrılmaz dostluğu vardır. Hatırası ise şöyle:

Baha Kayserilioğlu birtakım kıymetli evrakını ve bazı dosyalarını Ziraat Bankasında kiraladığı kasasında tutardı. Karaman Nüshası’nı bu kasaya koymuştu. Ziraat Bankası müdürü, Baha Kayserilioğlu’nun varislerine kasayı doğrudan teslim etmek yerine bir tutanak ile vermeyi kendi adına daha sağlam ve güvenilir bir yol olarak gördü. Böylece Ziraat Bankası müdürü, Kültür Müdürü Gülsen Kayserilioğlu, Ertuğrul Kayserilioğlu, Oğuzhan Kayserilioğlu ve benim (Mustafa Çolakoğlu) huzurumda kasa açıldı. Kasada ne var ne yok tutanağa geçirildi. Bu tutanakta, divan, Kur’ân-ı Kerîm olarak kaydedildi. Ve kasada ne kadar evrak, para, dosya, divan vb. eşya var ise varislerine teslim edildi.

Divana dair en önemli gelişme belki de Talat Duru’nun aslından yaptığı yayınlardır.

1980’lerin sonu ve Talat Duru 50 yaşından sonra arşiv belgesi okuyabilecek kadar Osmanlıca öğrenir. Ve dedesi Şıh Sunullah’ın divanını yayınlamak ister. Baha Kayserilioğlu’na bu niyetinden söz eder. Kayserilioğlu da Talat Duru’yu kırmaz ve divandan yaklaşık 100 kadar sayfanın fotokopisini verir. Talat Duru da Karaman Nüshası’ndan kendisine ulaşan sayfalar çevirerek ilk kitabı, Yûnus Şeyhliği’nde yayınlar.  Böylece Talat Duru, aslından çeviri yaparak Karaman Nüshası’nı yayınlayan ilk kişi olur. Duru, Yûnus Şeyhliği kitabını geliştirerek 2004 yılında Belgelerle Yûnus Emre adıyla bir kez daha yayınlar[14].

Ben ise 2012 Ocak ayında 110 TL ücretini ödeyerek nüshanın mikrofilmini, Milli Kütüphaneden getirttim. İlk olarak yazısının paleografik inceleme ve karşılaştırılması yaparak yazdığım makalesini[15] İmaret dergisinde yayınladım.

Karaman Nüshası; 2014 yılında, çeviri ve tıpkıbasım bir arada ilk kez tarafımdan müstakil kitaplaştırılmıştır[16]. Böylece Abdülbaki Gölpınarlı’nın Fatih Nüshası’nı müstakil çeviri-tıpkıbasım Risâlat al-Nüshiyya ve Divan adıyla yayınından sonra ikinci müstakil Yûnus Emre Divanı yayını, Karaman Nüshası’na nasip olmuştur.

Karaman Nüshası, tarihçe, dil, yazı, sanat ve mimari özellikleriyle kapsamlı olarak 2016 yılında Manisa II. Uluslararası Yûnus Emre Sempozyumu’nda yine benim tarafımdan tanıtıldı[17]. Bu da bir ilkti. Çünkü dil, yazı, tarihçe ve mimari özellikleriyle bir Yunus Emre Divanı nüshası, ilk kez resmi ve bilimsel bir ortamda genişçe ve ayrıntılıca sunuldu.

Nüsha, 2017 yılında yeni baştan ele alınarak Duru Bulgur Yayınları içinde yeni bir kitap olarak çıkarıldı. Bu baskıya Yûnus Emre’nin hayatı eklenip, tarihçe, künye, dil, içerik, yazı ve sanat özellikleri ayrıntılı ele alınmıştır[18]. Divanın bu baskısı, haber, röportaj vb. tanıtım yollarıyla ulusalda geniş biçimde öne çıkarıldı. Bu tanıtım, Karaman Nüshası’nın özgünlüğünü ve Yunus Emre Karaman ilişkisini perçinledi.

Karaman Nüshası’nda Yunus Emre’nin özgün söz varlığını tespit etmek için 2018-2020 yılları arasında eser, yeni baştan okumaya ve çeviriye tabi tutulmuştur. Sonuçta her bir kelimesi tek tek etimolojik ve ansiklopedik sözlükler üzerinden tarandı ve araştırıldı. Hayret verici buluşlar yapıldı. Öyle ki hiçbir nüshada bulunmayan, bilinmeyen ve Yunus Emre’nin Karahanlı Türkçesinden, Latinceden, Rumcadan kelimeler kullandığı ortaya çıktı. Yine bölgesel ağız özelliğinde söylediği kelimeler bulundu. Bu kelimeler bir değil, iki değil onlarca idi. Bunlardan 55 adet kelime, örnek beyitleri ve açıklamalarıyla kitap bölümü[19] yapılarak yayınlandı. Kalan 28 adet arkaik kelime yayınlanmak üzere[20] makale yapılma sürecindedir.

Karaman Nüshası eski olmasına eski de Karaman’la ve Yunus Emre Tekkesiyle ilişkisi ne kadar eski? Öyle ya ağzı olan biri “Ne bileyim, Karaman’a dışarıdan yakın bir tarihte geldi ise?” der mi der! Şimdi şöyle bir tablo var ortada: Yunus Emre Camii ve Tekkesi, 14. yy tarihi eseri olacak, Yunus Emre Divanı Karaman Nüshası 14. yy’da Selçuklu nesihiyle yazılmış olacak; buna rağmen Karaman Nüshası, tesadüfen ya da bir şekilde Karaman’a gelivermiş olacak?!. Bu sözler ancak boş bir ağzın eseri olabilir. Bu tabloda yazısı Selçuklu nesihi olan Yunus Emre Divanı Karaman Nüshası ile Yunus Emre Tekkesinin tarihinin aynı zamanda başladığı ve divanın burada yüzyıllarca korunduğu ve okunduğu rahatlıkla söylenebilir. Diğer Yûnus divanları ya şahıs elinde ya da bir kütüphane mülkiyetindedir.

Her Yunus Emre Divanı birbirinin tıpatıp aynısı mıdır? Böyle bir şey mümkün değil! Yunus Emre Divanı, 14. yy’dan 20. yy’a kadar birçok kişi tarafından 100’e yakın kez yazılmış. Nasıl ki zamanın geçmesiyle kültür değişiyorsa Yunus Emre Divanı da dönemine göre anlayışa göre dil, şiir, kelime, cilt vb. özellikleriyle değişmiş, her müstensih divana kendinden bir şey katmış. O sebeple her Yunus Emre Divanı, özellikle şiirdeki söz varlığı bakımından birbirinin aynısı değildir.

Karaman Nüshası’nı daha iyi tanımak ve özgünlüğünü anlayabilmek için imla, hat, dil, cilt, mürekkep ve mimarisine bir odaklanmak gerekir.

Bir de Karaman Nüshası’nın diğer nüshalar nezdindeki yeri nedir?

İster mecmualarda isterse de müstakil olsun 100 kadar Yunus Emre Divanı nüshası içinde tarihçesi olan tek nüsha, Karaman Nüshası’dır.

Yine bir şahsa ya da kütüphaneye değil de bir tekkeye üstelik de tarihî Yunus Emre Tekkesine ait yine tek yazma nüsha Karaman Nüshası’dır.

Mevcut özelliklerine göre Karaman Nüshası kitabî ve mimarî bakımdan en sağlam nüshalardandır. En eski nüshalar arasında sadece Karaman Nüshası dibace yani giriş bölümüne sahiptir. Eser, bölünmeden ya da yeni sayfada başlık açmadan “dibâce-risâletü’n-nushiyye-dîvân” düzeninde tek cilt tek kitaptır. Nüshaların çoğunluğu ya bir mecmua içinde bölümdür ya da klasik divanlarda olduğu gibi kafiyesine göre alfabetik düzende şiirleri sıralanmış eserlerdir.

Karaman Nüshası’nda ise şiir tertibi ile insanın olgunluk aşamaları arasında bir uygunluk vardır. Risâletü’n-Nushiyye’de verilen mesajlar, insanın hamlık, pişme dönemine hitap eder. Divan şiirleri ise erdemi kazanmış, olgunlaşmış insanın özelliklerini hedefler.

Eserin cildi oldukça sade olmakla birlikte son derece de özgündür. Sarı renkteki cilt ortasında doğal bitki yaprağı bezemesi vardır. Aynı bezeme mıklep ortasındaki şemsede de vardır. Osmanlı ya da Selçuklu yazma eser ciltlerinin şemseleri çoğunlukla rumi bezemelidir.

Selçuklu nesihi hattında yazılmış tek Yunus Emre Divanı, “Dîvân-ı Yûnus Emre Karaman Nüshası”dır. Bir Osmanlı eseri değildir. Özellikle İbn-i Bibi’nin kısaca Tevârîh-i Âli Selçuk adıyla bilinen 1281 tarihli eseriyle, Dîvân-ı Yûnus Emre Karaman Nüshası’nın yazısı aynı kalemden çıkmışçasına benzeşir. Bu benzeşme, “elif, vav” gibi harflerde çok açıktır. Yine 1299 tarihinde ölen ünlü hattat Yakut el-Mu’tasimî’nin “lam” harfi ile Karaman Nüshası’nın “lam” harfi, bir kalemden çıkmışçasına aynı üslubu ve aynı özellikleri taşır. Bu üslupta “lam” harfi düz karınlıdır.

Eserin yazısına dair dikkat çekici bir özellik de kırmızı mürekkepli yazılardır. Başka Yunus Emre Divanı nüshalarında pek rastlanılmayan kırmızı mürekkebin, Karaman Nüshası’nda bilinçli bir tercihle kullanıldığı görülmektedir.

Karaman Nüshası’nın imlası da özgündür. Olga bolga, karışık dilli yazıma sahip olması, Karahanlı Türkçesi’nden ve Orhun Yazıtları dilinden özellikler barındırması, eseri diğer nüshalardan bir üste koyulmasını sağlar. Bu duruma en güzel örnek; gönüllerde çeg olmagıl mahfillerde çig olmagıl” dizesindeki “çeg”dir. Karahanlı Türkçesindeki “çeg”, Oğuzcada ya da Eski Anadolu Türkçesinde “tek” anlamındadır. “tek/çeg” kelimesi; Batı ve Doğu Türkçelerinin “t>d” ses değişimi özelliğine bir örnektir ki sadece 13-14. yy yazılı eserlerinde görülür.

Aynı şekilde eserin dönem dili de 13.-14. yy Anadolu Türkçesidir. Bir başka deyişle eserde 15. yy başında gelişmeye başlayan Anadolu Türkçesinden izler, etkiler görülmez. Karaman Nüshası’nın ses, biçim özellikleri sadece Eski Anadolu Türkçesi özelliği barındırır.

Eserin göze çarpmayan ama çok önemli bir özelliği de asli kalemiyle çıkarılmış derkenar beyitler ve ekleme mısralar ve kelimelerdir. Sayfa 56b, 64a, 68b, 71b, 85a, 92b, 166b, 172b, 183b, 187a, 203b’de bu biçimde asli kalemle yapılmış eklemeler göze çarpar. Dikkatli ve ayrıntılı incelendiğinde görülür ki, müstensihten çok bir şairin şiirindeki ekleme ve çıkarmalara dayalı düzeltmeleridir.

Mevcut özellikleriyle Yunus Emre Divanı Karaman Nüshası, şu iki tartışmayı sonuçlandırmaya hazırdır.

Öncelikle Karaman Nüshası, “Yunus Emre Divanı nüshaları tenkitli mi müstakil mi çalışılıp yayınlansın?” tartışmalarına verilmiş en büyük cevap niteliğindedir. Her ne kadar burada çok dile getirilmese de Karaman Nüshası’nın kitap, makale, kitap bölümü vb. yayınlarıyla birçok özelliği ortaya çıkarılmıştır. Eğer tenkitli metin yöntemiyle çalışılsaydı bu değerli özellikleri hiçbir zaman ortaya çıkmayacaktı.

Amaç en eski, en özgün nüshayı bulmak ve sonra eksik şiirleri diğer nüshalar eşliğinde tamamlamak ise bir tenkitli metine çok nüsha koymak, ötesinde hem 14. yy hem de 18. yy Yunus Emre Divanı nüshasını eşit almak, işi bulandırmaktan öteye geçmez.

Dîvân-ı Yûnus Emre Karaman Nüshası”nın özellikleri, tartışması yapılamayan bir soruyu, “Yunus Emre Divanı’nın aslı” konusunu da ister istemez çağrıştırmaktadır. “Yunus Emre Divanı’nın aslı” sorunu; “Dîvân-ı Yûnus Emre Karaman Nüshası”nı en çok ilgilendiren konudur! Mevcut özellikleriyle Karaman Nüshası, Yunus Emre’ye çok yakın bir dönemde yazılmıştır. Bu durum da ister istemez “Karaman Nüshası, asıl eser mi, asıl esere en yakın nüsha mı?” sorusunu sordurmaktadır. Bu noktada Karaman Nüshası’yla ilgili bir projenin daha gerçekleşmesi gerekmektedir. Cilt, kâğıt ve mürekkep tahlilinin yapılarak eserin kesin yazılma yılının belirlenmesi belki de Yunus Emre çevresindeki birçok soruyu, tartışmayı da ortadan kaldıracaktır.



[1]  Talat Duru, Yûnus Şeyhliği, 1993 s. 43-45

[2]   Cahit Öztelli, Belgelerle Yûnus Emre, Ankara 1977, s.27-28

[3]  Rahmetli Talat Duru amca bu duyumu sağlığında iken zaman zaman anlatmıştır. Yunus Emre Tekkesi Kütüphanesi kitaplarının sayı ve katalog bilgisi olmadığından kitapların akıbeti takip edilememektedir.

[4]     İbrahim Hakkı Konyalı, Karaman Tarihi, İstanbul, 1967, s. 392

[5]     Öztelli, a.g.e., s. 28

[6]     Öztelli, a.g.e., s. 28

[7]     Amil Çelebioğlu’nun Karaman Nüshası’nı nasıl ve ne şekilde gördüğüne dair sağlam bir kaynağa ulaşılamamıştır.

[8]     Süheyl Ünver, Karaman Defteri, 1961, Süleymaniye Kütüphanesi, No: 733, s. 26

[9]     Fuat Köprülü’nün Karaman Nüshası’nı nasıl ve ne şekilde gördüğüne dair sağlam bir kaynağa ulaşılamamıştır.

[10]   Abdülbaki Gölpınarlı, Risalatun al-Nushiyye ve Divan, 1965, s. LII

[11]   2013 yılı Ağustos ayındaki bir konuşmamızda Mikail Bayram, Karaman Nüshası’nı gördüğünü ve Baha Kayserilioğlu ile divan üzerine konuştuğunu söyledi.

[13]   Cihan Savaşan’la, Nisan 2016 tarihindeki görüşmemizden.

[14] Talat Duru, Yunus Şeyhliği, 1993; Belgelerle Yunus Emre, 2004

[16]  Yusuf Yıldırım, Risâletü’n-Nushiyye ve Divân-ı Yûnus Emre Karaman Nüshası, Karaman Belediyesi Yayınları, 2014

[17] Yusuf Yıldırım, Risâletü’n-Nushiyye ve Divân-ı Yûnus Emre Karaman Nüshası, II. Uluslararası Yunus Emre Sempozyumu Bildirileri, Manisa 2017, s. 335-384

[18] Yusuf Yıldırım, Risâletü’n-Nushiyye ve Divân-ı Yûnus Emre Karaman Nüshası, Duru Bulgur Yayınları, 2017

[20]   Söz konusu makale aksi bir durum olmazsa Karamanoğlu Mehmet Bey Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi EFAD’ın “Yunus Emre Özel Sayısı”’nda yayınlanacaktır.

Özgün metin için bakınız:



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder