Yunus Emre Divanı Karaman Nüshası
Yusuf Yıldırım
Oğul, babamı hayal meyal biliyorum, görüntüsü gözümün önüne geliveriyor.
Kendimi ve çevremi yeni yeni tanıyordum. Ölümünü de hatırlıyorum. Nüfus kağıdına
göre dört yaşında olsam da sanki daha büyüktüm, o zamanlar. Kardeşim Ali, zaten
benden iki yaş küçük!.. Talat Duru, babası Ziya Duru’dan, Yunus Emre
Tekkesinin son şeyhi Sunullah Efendi’nin ölümü hatırasını böyle dinler. “Zaten
babam, halk ve esnaf arasında Şıh’ın Ziya ya da Sunullah’ın Ziya olarak şöhret
bulmuştu.” diye de ilave ediyor.
Takvimler 1904 yılını gösterdiğinde Yunus Emre’nin 38. kuşaktan torunu ve
Yunus Emre Tekkesinin son şeyhi Şeyh Sunullah, gözlerini yumarak bu dünyadan
göçer. İki önemli mirası emanet etmeden veda eder. Biri Yunus Emre Tekkesinin
şeyhliği!
Diğeri?..
Yunus Emre Divanı Karaman Nüshası!
Çocuk yaşta olması, Sunullah’ın Ziya’nın tekkenin postnişinliğine
geçmesinde en büyük engeldir. Bu sebeple birçok aday tekkenin şeyhliği için
Konya Şer’iye Mahkemesine başvurur. Bunlardan Belviranlı Eyüp Hoca, Yunus
Emre’nin soyundan geldiğini ispat da ederek Yunus Emre Tekkesi şeyhliğine atanmasına
karar verilir. Ancak her nasıl oldu ise Yunus Emre Tekkesinin şeyhi, bir başka
tarikattan, Kadiri Tarikatı şeyhi Şeyh Hacı Bekir Efendi olur[1]. Şeyh
Hacı Bekir Efendi, ölümüne kadar hem Kadiri Tekkesinin hem de Yûnus Emre
Tekkesinin şeyhliğini sürdürür. Bu arada divan da hep onun muhafazasındadır.
Şeyh Hacı Bekir Efendi’nin ölümüne yakın Yûnus Emre Divanı
Karaman Nüshası’nı ilgilendiren bir gelişme olur. Tarihler 1922 yılını
gösterdiğinde Şeyh Hacı Bekir Efendi, ağır hastadır ve yataktadır. Bir gün Kayserilizâde
Bahri Efendi ziyaretine gelir. Hal hatır sormalardan sonra konu, Yunus Emre
Divanı’na gelir. Bahri Efendi, geri getirmek şartıyla okumak
üzere, divanı, Şeyh Hacı Bekir Efendi’den ister. Olacak ya, çok geçmeden Şeyh
Hacı Bekir Efendi Hakk’ın rahmetine kavuşur ve terk-i dünya eyler. Divan da Kayserilizâde
Bahri Efendi’de kalır[2], geri iade etmez, geri iade
edecek de muhatap yoktur zaten. Böylece divan, bir daha dönmemek üzere Yûnus
Emre Tekkesinden çıkar.
Aynı zamanlarda Yûnus Emre Tekkesi Kütüphanesi de dağılır. Kütüphane
kitaplarının akıbeti ile ilgili birkaç iddia var ise de kesin bir şey
bilinememektedir. Bu iddialardan birine göre Konyalı Tapucu Ahmet Ağa
nezaretinde Yûnus Emre Tekkesi Kütüphanesi kitapları Karaman Tren Garından
Konya’ya Yusuf Ağa Kütüphanesine gitmiştir[3].
Uzun bir süre divandan da Bahri Efendi’den de bir
ses duyulmaz, ta ki ulusalda Yûnus Emre tartışmalarının alevlendiği 1950’li
yıllara kadar… 1926 doğumlu, İstanbul Erkek Lisesi ve İstanbul Üniversitesi
Hukuk Fakültesi mezunu ve Kayserilizâde Bahri Efendi’nin oğlu Avukat Baha
Kayserilioğlu’nun elinde 1950’lilerden itibaren divan, boy göstermeye başlar. Dönemin
birçok tarihçi ve edebiyatçısı, ilk kez Fatih Nüshası dışında bir Yunus Emre
Divanı ile Baha Kayserilioğlu sayesinde tanışır. İbrahim Hakkı Konyalı[4], Cahit Öztelli[5], Şehabettin Tekindağ[6], Amil Çelebioğlu[7], Raif Yelkenci[8], Fuat Köprülü[9], Abdülbaki Gölpınarlı[10] ve Mikail Bayram[11] Karaman Nüshası’nı
görenlerden sadece bilinenlerdir.
Bu araştırmacılardan bazıları divan için
Karaman’a kadar gelmişken bazılarına Baha Kayserilioğlu giderek divanı
göstermiştir. Her görüşmenin ortak noktası, Karaman Nüshası’nın kitaplaşması
için birtakım kararlar alınmış olsa da hepsinin sözde kalmasıdır.
Divan ile ilgili önemli gelişmelerden biri de
1965 yılı Mayıs ayında, mikrofilminin Milli Kütüphane tarafından alınmasıdır[12]. Bu bilgi, Baha
Kayserilioğlu’nun yeğeni Cihan Savaşan tarafından da teyit edilmiştir[13].
Milli Kütüphane deyince akla Müjgan Cunbur
gelir. Bu konuda Sadi Bayram’ın da bir Karaman Nüshası hatırası vardır. Bu
hatıra üzerine söyleşimiz şöyledir:
Sayın Yusuf Yıldırım,
Yunus Divanı Karaman Nüshası yazılarınızı
gördüm ve heyecanlandım. Doğrusu üstün bir gayret ve çaba ile çalışıyorsunuz. Bir
anda 50 yıl geriye gittim.
Yunus Divanı’nın siyah-beyaz bir sayfa
fotoğrafını 1968’li yıllarda Önasya dergisi yazıhanesine aklımda kaldığına
göre, yanlış hatırlamıyorsam Karamanlı Rafet Kayserili (?) adlı bir zat
göstermişti... Ben de Milli Kütüphane Müdürü Müjgan Cunbur'u tavsiye etmiştim.
Başarılar dilerim aziz kardeşim. Sa’yiniz bol
olsun...
Sevgi ve saygı ile,
Sadi Bayram
Sadi Bey,
Selamlar!
Verdiğiniz bilgiler için teşekkür ederim. Sizin gibi Türk kültürüne hizmet bir
büyüğüm ile tanışmış olmaktan ve takdir görmekten dolayı çok memnunum ve size müteşekkirim. Yılmaz Önge rahmetli ile çalışmış olmanızı
hayranlıkla öğrenmiş oldum. Dönemin birçok saygın ve büyük ismi ile Önasya
dergisini çıkarmış olmanızı yine takdir ve hayranlıkla öğrenmiş oldum.
Bahsettiğiniz kişi Rafet değil, Baha Kayserilioğlu (2002). Yunus Emre Divanı
Karaman Nüshası’nı ulusalda birçok ilim adamına göstermiş ama
nedense bir türlü yayınlatamamış. Karaman Nüshası’nın tıpkıbasım yayını ne
büyük talih ki bana nasip oldu. Bu kitabı yayınlatabilmek, Karaman ve Türk
kültürüne kazandırabilmek için çok uğraştım. Bir bilseniz ne zorluklarla
karşılaştım. En sonunda güzel bir kısmet ile 2014 yılında çıkarabildim. Şimdi
literatürdeki yeri daha da sağlamlaştı. Gördüm ki, Yunus Emre Hazretleri
“ivazsız, garazsız, ikirciksiz ve hesapsız” niyet ve amaçlarla çalışanları
onurlandırıyor, yüceltiyor.
Rahmetli Müjgan Hanım’la Baha Bey’in diyaloğu olduğunu
bilmiyordum. Verdiğiniz bu değerli bilgiyi de notlarıma alacağım. 1965 yılında
Karaman Nüshası’nın mikrofilmini Milli Kütüphaneye vermiş, Baha Kayserilioğlu. Müjgan
Hanım’la da büyük ihtimal o zaman da görüşmüş olmalı. Çünkü Müjgan Hanım o
tarihlerde Milli Kütüphanenin müdürü. Mevzuatı tam hatırlamıyorum ama
1960'larda çıkan bir yasa ile devlet el yazmalarının ya kendisini alıyor ya da
mikrofilmini çekiyormuş. Karaman Nüshası da böylece Milli Kütüphaneye girmiş. İyi
ki de girmiş. Çünkü Milli Kütüphanedeki mikrofilm kopyası üzerinden Karaman
Nüshası’nın yayını yapabiliyoruz.
Hatta bu konuda bir hatıram var! Milli Kütüphaneden
2012 Ocak ayında isteyip Karaman’a getirdim. Sözde kıymet bilen birkaç kişiye
bu mikrofilm kopyayı paylaştım. O da ne! Karaman Nüshası ilgisiz ve ehil
olmayanların eline düşmez mi? Neyse ki Yunus Hazretlerinin ruhaniyeti, asla
çıkarcı ve hesapçı emellere izin vermedi. Şimdilik bu kadar Sadi Bey!
Saygılarımı sunarım.
Yusuf
Yıldırım
Sonra ne oldu? Baha Kayserilioğlu vefatı
sonrası divan, kime geçti. Baha Kayserilioğlu’nun 2002’de ölümü ile divan el
değiştirdi. Divan bu kez çocuklarının muhafazasına alındı. Mustafa Çolakoğlu da
bu olayın önemli tanığıdır. Zaten 19080’lerin başından gelen Baha Kayserilioğlu
ile ayrılmaz dostluğu vardır. Hatırası ise şöyle:
Baha Kayserilioğlu birtakım
kıymetli evrakını ve bazı dosyalarını Ziraat Bankasında kiraladığı kasasında
tutardı. Karaman Nüshası’nı bu kasaya koymuştu. Ziraat Bankası müdürü, Baha
Kayserilioğlu’nun varislerine kasayı doğrudan teslim etmek yerine bir tutanak
ile vermeyi kendi adına daha sağlam ve güvenilir bir yol olarak gördü. Böylece Ziraat
Bankası müdürü, Kültür Müdürü Gülsen Kayserilioğlu, Ertuğrul Kayserilioğlu,
Oğuzhan Kayserilioğlu ve benim (Mustafa Çolakoğlu) huzurumda kasa açıldı.
Kasada ne var ne yok tutanağa geçirildi. Bu tutanakta, divan, Kur’ân-ı Kerîm
olarak kaydedildi. Ve kasada ne kadar evrak, para, dosya, divan vb. eşya var
ise varislerine teslim edildi.
Divana dair en önemli gelişme belki de Talat
Duru’nun aslından yaptığı yayınlardır.
1980’lerin sonu ve Talat Duru 50 yaşından sonra
arşiv belgesi okuyabilecek kadar Osmanlıca öğrenir. Ve dedesi Şıh Sunullah’ın
divanını yayınlamak ister. Baha Kayserilioğlu’na bu niyetinden söz eder.
Kayserilioğlu da Talat Duru’yu kırmaz ve divandan yaklaşık 100 kadar sayfanın fotokopisini
verir. Talat Duru da Karaman Nüshası’ndan kendisine ulaşan sayfalar çevirerek
ilk kitabı, Yûnus Şeyhliği’nde yayınlar. Böylece Talat Duru, aslından çeviri yaparak
Karaman Nüshası’nı yayınlayan ilk kişi olur. Duru, Yûnus Şeyhliği
kitabını geliştirerek 2004 yılında Belgelerle Yûnus Emre adıyla bir kez
daha yayınlar[14].
Ben ise 2012 Ocak ayında 110
TL ücretini ödeyerek nüshanın mikrofilmini, Milli Kütüphaneden getirttim. İlk
olarak yazısının paleografik inceleme ve karşılaştırılması yaparak yazdığım makalesini[15] İmaret
dergisinde yayınladım.
Karaman Nüshası; 2014 yılında, çeviri ve
tıpkıbasım bir arada ilk kez tarafımdan müstakil kitaplaştırılmıştır[16]. Böylece Abdülbaki
Gölpınarlı’nın Fatih Nüshası’nı müstakil çeviri-tıpkıbasım Risâlat
al-Nüshiyya ve Divan adıyla yayınından sonra ikinci müstakil Yûnus Emre
Divanı yayını, Karaman Nüshası’na nasip olmuştur.
Karaman Nüshası, tarihçe, dil, yazı, sanat ve
mimari özellikleriyle kapsamlı olarak 2016 yılında Manisa II. Uluslararası
Yûnus Emre Sempozyumu’nda yine benim tarafımdan tanıtıldı[17]. Bu
da bir ilkti. Çünkü dil, yazı, tarihçe ve mimari özellikleriyle bir Yunus
Emre Divanı nüshası, ilk kez resmi ve bilimsel bir ortamda genişçe ve
ayrıntılıca sunuldu.
Nüsha, 2017 yılında yeni baştan ele alınarak
Duru Bulgur Yayınları içinde yeni bir kitap olarak çıkarıldı. Bu baskıya Yûnus
Emre’nin hayatı eklenip, tarihçe, künye, dil, içerik, yazı ve sanat özellikleri
ayrıntılı ele alınmıştır[18].
Divanın bu baskısı, haber, röportaj vb. tanıtım yollarıyla ulusalda geniş
biçimde öne çıkarıldı. Bu tanıtım, Karaman Nüshası’nın özgünlüğünü ve Yunus
Emre Karaman ilişkisini perçinledi.
Karaman Nüshası’nda Yunus Emre’nin özgün söz
varlığını tespit etmek için 2018-2020 yılları arasında eser, yeni baştan
okumaya ve çeviriye tabi tutulmuştur. Sonuçta her bir kelimesi tek tek etimolojik
ve ansiklopedik sözlükler üzerinden tarandı ve araştırıldı. Hayret verici
buluşlar yapıldı. Öyle ki hiçbir nüshada bulunmayan, bilinmeyen ve Yunus
Emre’nin Karahanlı Türkçesinden, Latinceden, Rumcadan kelimeler kullandığı ortaya
çıktı. Yine bölgesel ağız özelliğinde söylediği kelimeler bulundu. Bu kelimeler
bir değil, iki değil onlarca idi. Bunlardan 55 adet kelime, örnek beyitleri ve
açıklamalarıyla kitap bölümü[19] yapılarak
yayınlandı. Kalan 28 adet arkaik kelime yayınlanmak üzere[20]
makale yapılma sürecindedir.
Karaman Nüshası eski olmasına eski de
Karaman’la ve Yunus Emre Tekkesiyle ilişkisi ne kadar eski? Öyle ya ağzı olan
biri “Ne bileyim, Karaman’a dışarıdan yakın bir tarihte geldi ise?” der
mi der! Şimdi şöyle bir tablo var ortada: Yunus Emre Camii ve Tekkesi, 14. yy
tarihi eseri olacak, Yunus Emre Divanı Karaman Nüshası 14. yy’da Selçuklu
nesihiyle yazılmış olacak; buna rağmen Karaman Nüshası, tesadüfen ya da bir
şekilde Karaman’a gelivermiş olacak?!. Bu sözler ancak boş bir ağzın eseri olabilir.
Bu tabloda yazısı Selçuklu nesihi olan Yunus Emre Divanı Karaman Nüshası
ile Yunus Emre Tekkesinin tarihinin aynı zamanda başladığı ve divanın burada
yüzyıllarca korunduğu ve okunduğu rahatlıkla söylenebilir. Diğer Yûnus
divanları ya şahıs elinde ya da bir kütüphane mülkiyetindedir.
Her Yunus Emre Divanı birbirinin tıpatıp
aynısı mıdır? Böyle bir şey mümkün değil! Yunus Emre Divanı, 14. yy’dan 20.
yy’a kadar birçok kişi tarafından 100’e yakın kez yazılmış. Nasıl ki zamanın
geçmesiyle kültür değişiyorsa Yunus Emre Divanı da dönemine göre anlayışa göre
dil, şiir, kelime, cilt vb. özellikleriyle değişmiş, her müstensih divana
kendinden bir şey katmış. O sebeple her Yunus Emre Divanı, özellikle şiirdeki
söz varlığı bakımından birbirinin aynısı değildir.
Karaman Nüshası’nı daha iyi tanımak ve
özgünlüğünü anlayabilmek için imla, hat, dil, cilt, mürekkep ve mimarisine bir
odaklanmak gerekir.
Bir de Karaman Nüshası’nın diğer nüshalar
nezdindeki yeri nedir?
İster mecmualarda isterse de müstakil olsun 100
kadar Yunus Emre Divanı nüshası içinde tarihçesi olan tek nüsha, Karaman
Nüshası’dır.
Yine bir şahsa ya da kütüphaneye değil de bir
tekkeye üstelik de tarihî Yunus Emre Tekkesine ait yine tek yazma nüsha Karaman
Nüshası’dır.
Mevcut özelliklerine göre Karaman Nüshası kitabî ve mimarî
bakımdan en sağlam nüshalardandır. En eski nüshalar arasında sadece Karaman
Nüshası dibace yani giriş bölümüne sahiptir. Eser, bölünmeden ya da yeni
sayfada başlık açmadan “dibâce-risâletü’n-nushiyye-dîvân” düzeninde tek cilt
tek kitaptır. Nüshaların çoğunluğu ya bir mecmua içinde bölümdür ya da klasik
divanlarda olduğu gibi kafiyesine göre alfabetik düzende şiirleri sıralanmış eserlerdir.
Karaman Nüshası’nda ise şiir tertibi ile insanın olgunluk
aşamaları arasında bir uygunluk vardır. Risâletü’n-Nushiyye’de verilen
mesajlar, insanın hamlık, pişme dönemine hitap eder. Divan şiirleri ise erdemi
kazanmış, olgunlaşmış insanın özelliklerini hedefler.
Eserin cildi oldukça sade olmakla birlikte son
derece de özgündür. Sarı renkteki cilt ortasında doğal bitki yaprağı bezemesi
vardır. Aynı bezeme mıklep ortasındaki şemsede de vardır. Osmanlı ya da
Selçuklu yazma eser ciltlerinin şemseleri çoğunlukla rumi bezemelidir.
Selçuklu nesihi hattında yazılmış tek Yunus
Emre Divanı, “Dîvân-ı Yûnus Emre Karaman Nüshası”dır. Bir Osmanlı
eseri değildir. Özellikle İbn-i Bibi’nin kısaca Tevârîh-i Âli Selçuk
adıyla bilinen 1281 tarihli eseriyle, Dîvân-ı Yûnus Emre Karaman Nüshası’nın
yazısı aynı kalemden çıkmışçasına benzeşir. Bu benzeşme, “elif, vav” gibi
harflerde çok açıktır. Yine 1299 tarihinde ölen ünlü hattat Yakut el-Mu’tasimî’nin
“lam” harfi ile Karaman Nüshası’nın “lam” harfi, bir kalemden çıkmışçasına aynı
üslubu ve aynı özellikleri taşır. Bu üslupta “lam” harfi düz karınlıdır.
Eserin yazısına dair dikkat çekici bir özellik
de kırmızı mürekkepli yazılardır. Başka Yunus Emre Divanı nüshalarında
pek rastlanılmayan kırmızı mürekkebin, Karaman Nüshası’nda bilinçli bir
tercihle kullanıldığı görülmektedir.
Karaman
Nüshası’nın imlası da özgündür. Olga bolga, karışık dilli yazıma sahip olması,
Karahanlı Türkçesi’nden ve Orhun Yazıtları dilinden özellikler barındırması,
eseri diğer nüshalardan bir üste koyulmasını sağlar. Bu duruma en güzel örnek; “gönüllerde çeg olmagıl
mahfillerde çig olmagıl” dizesindeki “çeg”dir. Karahanlı
Türkçesindeki “çeg”, Oğuzcada ya da Eski Anadolu Türkçesinde “tek”
anlamındadır. “tek/çeg” kelimesi; Batı ve Doğu Türkçelerinin “t>d” ses
değişimi özelliğine bir örnektir ki sadece 13-14. yy yazılı eserlerinde
görülür.
Aynı şekilde eserin dönem dili de 13.-14. yy
Anadolu Türkçesidir. Bir başka deyişle eserde 15. yy başında gelişmeye başlayan
Anadolu Türkçesinden izler, etkiler görülmez. Karaman Nüshası’nın ses, biçim
özellikleri sadece Eski Anadolu Türkçesi özelliği barındırır.
Eserin göze çarpmayan ama çok önemli bir özelliği de asli kalemiyle
çıkarılmış derkenar beyitler ve ekleme mısralar ve kelimelerdir. Sayfa
56b, 64a, 68b, 71b, 85a, 92b, 166b, 172b, 183b, 187a, 203b’de bu biçimde asli
kalemle yapılmış eklemeler göze çarpar. Dikkatli ve ayrıntılı
incelendiğinde görülür ki, müstensihten çok bir şairin şiirindeki ekleme ve
çıkarmalara dayalı düzeltmeleridir.
Mevcut özellikleriyle Yunus
Emre Divanı Karaman Nüshası, şu iki tartışmayı sonuçlandırmaya hazırdır.
Öncelikle Karaman Nüshası, “Yunus Emre
Divanı nüshaları tenkitli mi müstakil mi çalışılıp yayınlansın?”
tartışmalarına verilmiş en büyük cevap niteliğindedir. Her ne kadar burada çok
dile getirilmese de Karaman Nüshası’nın kitap, makale, kitap bölümü vb.
yayınlarıyla birçok özelliği ortaya çıkarılmıştır. Eğer tenkitli metin
yöntemiyle çalışılsaydı bu değerli özellikleri hiçbir zaman ortaya
çıkmayacaktı.
Amaç en eski, en özgün nüshayı bulmak ve sonra
eksik şiirleri diğer nüshalar eşliğinde tamamlamak ise bir tenkitli metine çok
nüsha koymak, ötesinde hem 14. yy hem de 18. yy Yunus Emre Divanı
nüshasını eşit almak, işi bulandırmaktan öteye geçmez.
“Dîvân-ı Yûnus Emre Karaman Nüshası”nın
özellikleri, tartışması yapılamayan bir soruyu, “Yunus Emre Divanı’nın
aslı” konusunu da ister istemez çağrıştırmaktadır. “Yunus Emre Divanı’nın
aslı” sorunu; “Dîvân-ı Yûnus Emre Karaman Nüshası”nı en çok ilgilendiren
konudur! Mevcut özellikleriyle Karaman Nüshası, Yunus Emre’ye çok yakın bir
dönemde yazılmıştır. Bu durum da ister istemez “Karaman Nüshası, asıl eser
mi, asıl esere en yakın nüsha mı?” sorusunu sordurmaktadır. Bu noktada
Karaman Nüshası’yla ilgili bir projenin daha gerçekleşmesi gerekmektedir. Cilt,
kâğıt ve mürekkep tahlilinin yapılarak eserin kesin yazılma yılının
belirlenmesi belki de Yunus Emre çevresindeki birçok soruyu, tartışmayı da
ortadan kaldıracaktır.
[1] Talat Duru, Yûnus Şeyhliği, 1993 s. 43-45
[2] Cahit Öztelli, Belgelerle Yûnus Emre,
Ankara 1977, s.27-28
[3] Rahmetli Talat Duru amca bu duyumu sağlığında iken zaman zaman
anlatmıştır. Yunus Emre Tekkesi Kütüphanesi kitaplarının sayı ve katalog
bilgisi olmadığından kitapların akıbeti takip edilememektedir.
[4] İbrahim Hakkı Konyalı, Karaman Tarihi,
İstanbul, 1967, s. 392
[5] Öztelli, a.g.e., s. 28
[6] Öztelli, a.g.e., s. 28
[7] Amil Çelebioğlu’nun Karaman Nüshası’nı nasıl
ve ne şekilde gördüğüne dair sağlam bir kaynağa ulaşılamamıştır.
[8] Süheyl Ünver, Karaman Defteri, 1961,
Süleymaniye Kütüphanesi, No: 733, s. 26
[9] Fuat Köprülü’nün Karaman Nüshası’nı nasıl ve
ne şekilde gördüğüne dair sağlam bir kaynağa ulaşılamamıştır.
[10] Abdülbaki Gölpınarlı, Risalatun al-Nushiyye
ve Divan, 1965, s. LII
[11] 2013 yılı Ağustos ayındaki bir konuşmamızda
Mikail Bayram, Karaman Nüshası’nı gördüğünü ve Baha Kayserilioğlu ile divan
üzerine konuştuğunu söyledi.
[12] Ayrıca, Yûnus Emre, Divan-ı Yûnus Emre Karaman Nüshası, Milli Kütüphane,
MFA No: A-4764
[13] Cihan Savaşan’la, Nisan 2016 tarihindeki
görüşmemizden.
[14] Talat Duru, Yunus Şeyhliği, 1993; Belgelerle Yunus Emre, 2004
[15] Yusuf Yıldırım, Risâletü’n Nushiyye ve
Divân-ı Yûnus Emre Karaman Nüshası’nın Paleografik Özellikleri, İmaret,
Yıl 3, Sayı 12, Ocak Şubat Mart 2013, s. 126-133
[16] Yusuf Yıldırım, Risâletü’n-Nushiyye ve
Divân-ı Yûnus Emre Karaman Nüshası,
Karaman Belediyesi Yayınları, 2014
[17] Yusuf Yıldırım, Risâletü’n-Nushiyye ve Divân-ı Yûnus Emre Karaman Nüshası, II. Uluslararası Yunus Emre
Sempozyumu Bildirileri, Manisa 2017, s. 335-384
[18] Yusuf Yıldırım, Risâletü’n-Nushiyye ve Divân-ı Yûnus Emre Karaman Nüshası, Duru Bulgur Yayınları, 2017
[19]
Yusuf Yıldırım,
YUNUS EMRE DİVANI’NDA TESBİT EDİLMEMİŞ ARKAİK KELİMELER, Yunus Emre C 1,
Hazırlayan Hakan Sarı, Yusuf Koşar, Ihlamur Anma ve Armağan Kitaplar Dizisi
3, İstanbul 2021, s. 515-533
[20]
Söz konusu makale aksi bir durum olmazsa
Karamanoğlu Mehmet Bey Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi EFAD’ın
“Yunus Emre Özel Sayısı”’nda yayınlanacaktır.
Özgün metin için bakınız:
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder