27/06/2022

Remzi Tartan Külahta dondurma

 








KÜLAHTA DONDURMA

Remzi Tartan

Çok çiğnenmiş bir sakız mı?  “Anılar”!?

Yok keskin bir söz oldu. Her yaşın, her kişinin dün yaşanmışlıkları özgece bir anı/yaşantısının olması doğal kişinin yaşamından bir an/saniye/olay.

Zayıf, serçel bir çocuktum. Ailenin koruyucu düşüncesi; bir yıl sonra gitsin. Yaşıtlarım bir haftadır “karaönlükleri” giyip okula gidiyor sokakta  arkadaş kalmadı. Yalvar yakar, gözyaşı döküyorum.

Okulun son sınıfında okuyan ablamla “baş öğretmen”in odasında bir iki soru-yanıt:

- Küçük değil mi?

- Okumayı söktü!

- Oku bakayım.

- Heceleyerek okudum.

- Gidin fotoğraf çektirin.

İlk fotoğrafımı çektiriyorum. Foto “Rifat Gülsevgi” mahalle komşumuz. Fatmaoglu Çeşmesi’nin güneyinde, iki katlı “Ermeni” evlerinden geniş hayatlı, o hayat güllerle dolu. Aman ne güller… Benim bildiğim reçelinizde yapım cıyır cıyır dişlerimden kayan kırmızı güllerin böyle de güzel böyle renkleri de olur muymuş? Sarı hadi neyse halamlarda vardı. Mavi, siyah tomur tomur güller. Bu güzel gülleri yetiştiren fotoğrafçı “Macır usta”. Soyadını nasıl da işiyle uyumlu almış! Gülsevgi!

Okullu olmak evdeki iş bölümündeki sorumlulukları yerine getirmekten bağışlanmamı gerektirmiyor. Özenle kalaylanmış iki buçuk, üç litrelik camız sütü dolu çingili çalkalandırmadan birini Kervansaray’ın bitişiğindeki Deli Sait’e öbürünü tayhanadaki dükkanlarımızdan birinin kiracısı olan Rasih Doğan’a götürmek görev.  Çingilleri sarsmadan şehir sinemasını solda bırakarak üç dört dükkanlık sokağı geride bırakarak; Deli Sait‘e teslim. Boş çingille bir külah dondurmayı geciktirmemeksiniz alırdım. Çingil boş çok rahat bileğime geçirir külah avcumda hakkını verirdim!

İkinci çingili Rasih Doğan’a dondurmanın rayihası damağımda yitmeden teslim. Ve ikinci külahın hakkını verirdim.

Dönüş yolunda şehir sinemasının afişlerine dikkatlice bakıp cumartesinin hesabını yapardım. Bilet için gerek otuz beş kuruş!

O yıllarda betonarme bina çok azdı. Anımsayabildiğim; Hükümet Konağı, hastane ve Şehir sineması, betondan yapılmış iri binalardı.

Sinemanın iki balkonun arasına neredeyse bir adam boyu “ŞEHİR SİNEMASI” yazardı. Kentimizin bir vefasızlık kültürü olarak benim usumda kaldı şu olay; 1960,1961 yıllarında İsmet Paşa Caddesi’ne sinema yapıldı ve herkes ‘şehir sineması’ adını bırakıp ‘eski sinema‘ söyler oldu ki, için için üzülürdüm. Ferit Çelebi’nin vefatından sonra kiracı/işletmeciden de bir darbe; şehir sineması adını silip Zafer Sineması yazdı (ne utku elde etti bilemiyorum).

Sinemadan sola dönünce kısa bir sokakta sağlı sollu üçer dükkân vardı. Sol yandaki dükkanlardan birinde kentimizin adını taşıyan (Foto KARAMAN) Azeri fotoğrafçının vitrinli işyeri idi ki, büyültülmüş, rötuşlanmış sanat eseri olarak sergilenirdi, süt kabını beklerken fotoğrafımı çekmiş, masaya dirseklerimi dayamış meraklı meraklı gözle masa üzerinde ‘GRİPİN’ adlı ilacın irice sigara tablalığı olarak kullanılan seramik tablalı ak kâğıt üstündeki görüntüsüne bakıyordum. Resmimi büyütüp vitrinde sergileyince lakabım oldu “GRİPİN”.

O yıllarda berberim olan babası Ömer Şenok, agabeyi (…) Şenok ile berberlik yapan ve çok süratli ve çok centilmence futbol oynayan bir ara babası Ömer Usta izin vermeyince Ankara Spor’a gidemeyen iyi futbolcu ve iyi berber olan Yılmaz abi Avrupa’dan geldiğinde hala gülerek “Gripin Remzi' diye takılır.

Sevgili Şahabettin Yavuzaslan'ın tanımıyla, 'Karaman'ın Halikarnas Balıkçısı 'Durmuş Ali Gülcan'a, (biraz ikirciklensem de) ben de amca derdim. 1910-1912 yıllarında en büyük ağabeyimin sıbyan mektebinden arkadaşı olmasına karşın hem Durmuş Ali Gülcan'a hem de babasına (Milci Dede)amca derdim.

Belediyenin sokak isimlerini değiştireceği kamuoyunda duyulunca, Durmuş Ali amca ve birkaç arkadaş belediye başkanına gittik. Amca, o yaşında heyecanla çok yanlış bir uygulama olacağını anlatmaya çalışırken; sesler karşısında dinleyenin duygusuz duruşundan anlaşıldığına göre, kulağına ulaşamadan sanki aradaki hava boşluğunu yaramadan yere düşüyordu(!). Belediye başkanı Avrupa birliğine girmeden vs söz ederek, uzun olmayan (uzatma ya gerek yok anlamında) böyle olacak cesaretini kahramanca sergiledi!

Kuşkusuz tarihi tek bir komutana bağlamakla yetinmemeli tüm sorumluluğu paylaştırmalı. O dönem gelen öneriye oy veren, isim yerine, numara verilmesini onaylayan meclis üyelerinin de hakkını yemeyelim! Kent tarihinin bağlarını koparan yüzleri kızarmadan, vicdanları sızlamadan yıllar geçirenleri, MUHAFAZAKARLARI, MİLLİYETÇİLERİ, DEMOKRAT GEÇİNENLERİ...

Unutmamalı, unutmadan mahallelerin sokaklarının adlarını yazayım belki okuyan olur.

Hamamları, camileri, onlar çevreleyen sokakları. TABAKHANE SOKAĞI, BOYAHANE SOKAĞI…

Bu isimler yıllar yıllar önce bu kentte üretim yapıldığını, üretim çeşitlerini ve bunları yapanların isimlerini bellekte yaşatır, ortak anılarda, anlatılarda yer alır. Kentin oluşumu ve değişimini okumak sokak üzerinden yapılır. Kentimizi farklılaştıran kültürel bir bileşendir. Ve işlevsel, tarihi kültürel yapısal bir işaret olarak eş ve ard zamanlı okuma sağlar.

Aşağıya benim anımsadığım, yaşadığım mahallemin sokaklarını yazayım.

Babam Hacı Sami Tartan’ın 1905-1906 yıllarında akçesini verip çizdirdiği kent planını ekleyeyim.

Çizimde cadde ve sokaklar Fransızca ve Arap abc'si kullanılarak RİKA yazıyla yazılmış bir belge iliştireyim.

 

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder