“Bir şair düşünün ki, varlığını bilmeyen yok, ama kimliğini bilen yok.” diyen Sabahattin Eyuboğlu meseleyi topluca özetlemiş. Yunus Emre etrafında oluşan bilgi kirliliği; basılı yayınlardan sonra sanal ortamda da fırtına yoğunluğunda, kasırgaya dönüşmüş durumda. Kim kime inanacak, millet şaşırmış durumda.
Herkesin dilinde bir 1240 bir 1320 var. Kulaktan duyma da olsa Yunus Emre’nin 1240
yılında doğup 1320 yılında öldüğü hemen hemen herkesçe bilinen bir durum. Hem
okuyucuların hem de araştırmacılarının kullandığı bu bilginin kaynağından pek
az kişi hâkim.
1950’lere kadar Yunus Emre’nin kendisi gibi doğum, ölüm
tarihleri de belirsizliğini koruyordu. Yunus Emre’yi 1200’lerin başında
gösterenlerin yanında 1400’lerde yaşadığını iddia edenler de oldu. Bu konuda
Fuat Köprülü, Burhan Ümit Toprak, Abdülbaki Gölpınarlı başta birçok yerli ve
yabancı ilim adamı yoğun mesai harcayıp uzak yakın tahminlerde bulundu.
Hakkında ilk bilimsel çalışmaları yapan Fuad Köprülü,
1919’da yazdığı Türk Edebiyatı’nda İlk Mutasavvıflar adlı eserinde, Yunus
Emre’nin ölümünü; -Risâletü’n-Nushiyye’nin telif tarihini kastederek- “707/1308
tarihini ta'kip eden seneler esnasında öldü” (Köprülü, 1976, s. 270-271),
diyerek 1330’larda bir yılı işaret eder.
İlk Yunus Emre Divanı derleyicisi Burhan Toprak ise Veladet
ve vefat meselesi başlığı altında “Bence Yunüs Emre hicri yedinci asrın
son rub’u (çeyreği) ile sekizinci asrın ilk nısfı (yarısı) arasında
yaşamıştır.” yorumuyla Yunus’un 1275-1350 yılları arasında yaşadığını iddia
eder. (Toprak, 1933, s. 14)
Fuad Köprülü ile benzer görüşlere sahip Abdülbaki Gölpınarlı
da aynı kanıtlar doğrultusunda Yunus Emre’nin ölüm tarihini 1330-1335 aralığına
yerleştirir. (Gölpınarlı, 1943, C 2-3, s. 384-386)
Cahit Öztelli ise sadece Karamanname’de geçen Yunuslara
bakaraktan Yunus Emre’nin ölüm tarihini 1320’lerden çok sonralarda yani
1400’lere doğru aramak gerektiğini söyler. (Öztelli, 1977, s.6)
Adnan Erzi’nin tarihi değiştiren o makalesi
“Yunus Emre’nin hayatı hakkında bir vesika” başlığıyla yayınlanan makale; gerçekten tarihi
değiştiren bir buluş gibiydi. Erzi son derece alçakgönüllü bir üslûpla “Bayezid
Umumî Kûtüphânesindeki bir mecmua içinde bulunan bir kayıd, Yunus’un yaşadığı
devir hakkındaki bütün bu ihtilâfları halledebilecek ve hakikata yaklaşan
tahminlere kat’î bir mahiyet verebilecektir.” diyerek de bu buluşunun
önemini vurgulamıştır. Erzi, Belleten, 1950, C XIV, s. 85-88
Mecmua içeriğine değindikten sonra Yunus Emre’nin ölüm
tarihini ve ömür süresine ait kaydı; “Vefât-ı Yûnus Emre / Sene 720 /
Müddet-i ömr 72” biçiminde Osmanlı Türkçesi’yle aktarır. Adnan Erzi, Mecmua
kaydını doğru vermesine rağmen Yunus Emre’nin ömür süresini yanlış çevirerek 72
yıl gösterir. Herhalde Arapçada birbirinin tersi olan 7 ile 8’i bir dalgınlıkla
karıştırmıştır. Bu yanlış çevirme dolayısıyla da doğum tarihini de 1248 yapar.
O kaydın doğrusu ise şöyledir:
Vefât-ı Yûnus Emre
Sene 720
Müddet-i ömr 82
Bu bilgiler ışığında Yunus Emre’nin 720/1320 yılında öldüğü;
hicri takvime göre 82, miladi takvime göre 79 yıldan biraz fazla yaşadığı
kesinleşmiştir. Doğum tarihi de 638/1240 olmaktadır.
Mecmua’daki bu bilgi ilim âlemince itirazsız kabul edildi.
Adnan Erzi’nin bu yayını büyük ses getirir ve bundan sonra
Yunus Emre’nin doğum ve ölüm tarihi için başka tahmin yapılmaz. Çünkü Yunus
Emre notunun öncesi ve sonrasındaki bilgiler şüphe götürmez doğruluktadır. Erzi,
bilgilerin ne kadar doğru olduğunu; “Osman Gazi’nin cülûsundan başlayarak
Kaptan-ı Derya Ali Paşa’nın (Hiç şüphesiz Müezzin - zâde) Lepanto deniz
savaşında şehadeti (H. 979/M. 1571) hakkında söylenen bir tarih mısra'ı ile
biten bir kronoloji cedveli vardır. Bu cedvelde Osman Gazi’nin hayat ve
saltanat müddeti ile Bilecik ve Yarhisar’ın fethi ve Sultan Veled’in ölümü
zikredildikten sonra…” yorumuyla
açıklar.
Böylece Erzi, Yunus Emre’nin kesin ölüm tarihini ilan eder:
İşte bu kayda göre, Yunus Emre H. 648/ M. 1250-1 tarihinde doğmuş, 72 yıllık bir hayattan sonra 720 H. / M. 1320-1 tarihinde vefat etmiştir. H. VIII. asrın başlarını veyahud H. 730 — 735 / M. 1329 —1334 yıllarını şairin ölüm tarihi olarak kabul eden müelliflerin dayandıkları çeşitli delilleri teyid ettiğinden dolayı şimdilik bu kayda itimad etmemek için hiç bir sebeb yoktur. Esasen cedvelde zikredilen ve güvenilir kaynaklarla kontrolü kabil olan diğer tarihler de umumiyetle doğrudur.
1943 yayınında Yunus Emre’nin ölüm tarihini 1330-1335 olarak
tahmin eden Abdülbaki Gölpınarlı, 1965 Risâlât al-Nushiyya ve Divan yayınında “Belge
olmadan yorum yapmanın ne kadar gülünç olduğunu” söyledikten sonra Adnan
Erzi’ye atıfta bulunarak Mecmua’daki bilgilere itibar ettiğini yazar. Adnan
Erzi ile aynı yorumları yapıp “Bu kayıttan önceki ve sonraki tarihlerin
hepsi doğru, bu tarih de, Yunus’un andığı kişiler ve 707 de risalesini yazışı
bakımından tam yerinde. Şu halde Yunus 638 hicride doğmuştur (1240).” hükmünü
koyar.
Bundan sonra Yunus Emre’nin hayatını yazanların çoğunluğu;
başta da söylendiği üzere Mecmua’yı görmeden bilmeden 1240-1320 bilgisini kendi
bilgisi gibi kullanır.
Mecmua’nın kütüphane kaydı şöyledir: Mecmua Nu: 7912,
Beyazıt Yazma Eser Kütüphanesi, beyazit@yek.gov.tr
Mecmua birincil kaynak değil!
Bir belgenin birincil kaynak olması için olayın yaşandığı
zaman dilimi içinde muhatapları tarafından üretilmesi gerekmektedir. Eğer bir
belge; söz konusu olayın yaşandığı zaman diliminden sonraları ve olayın kendisine
değil de bilgisine ya da rivayetlere dayandırılarak üretiliyorsa ikincil
kaynaktır. Buradan hareketle Mecmua’daki bilgiler; ait olduğu olaylardan çok
sonraları düzenlenmiştir. Mecmua’nın anonim sahibi de bu bilgileri mutlaka
kendisinden önce yazılmış bir başka kaynaktan aldı. O kaynak belki bir gün bir
yerden çıkar belki de çoktan yok oldu.
Ancak Mecmua, birincil kaynak kadar değerlidir, muteberdir.
İkincil kaynakların güvenilirliği ve geçerliliği; taşıdığı
içeriğin doğruluğu ve birincil kaynaklarla uyumluluğuna bağlıdır. Adnan Erzi’nin
hem de Abdülbaki Gölpınarlı’nın itibar ettiği gibi, Mecmua’daki kişi ve olay
bilgileri doğrudur. Defterdeki kişi ve olay bilgileri, sayfa 38a’da Şirvan fethiyle başlayarak sayfa
40a’da kronolojik devam edip sayfa 44b’de 2. Selim’in tahta oturuşu ve
Kıbrıs’ın fethi olaylarıyla biter. Bu bilgilerin tamamı günümüzde de doğrudur.
Buradan hareketle Mecmua’daki bilgileri kabul etmemek demek; Osmanlı
padişahları, fetihler ve mutasavvıflara ait doğru bilgileri kabul etmemek
demektir.
Biraz da hayal!
Yunus Emre üzerindeki sis
perdesinin aralanması için özgün mezar taşının, özgün menkıbesinin ve özgün
divanının bir gün ortaya çıkması gerekmektedir.
Tabi varsa!
İnşallah!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder