01/05/2022

Hollanda’dan Karaman’a Karaman’dan Hollanda’ya Bir Kültür Köprüsü, Ali Yağcı

 


Hollanda’dan Karaman’a Karaman’dan Hollanda’ya Bir Kültür Köprüsü, Ali Yağcı

Yusuf Yıldırım

Takvimler 1958’i gösterdiğinde, eski Karaman Hapishanesi şimdiki Çeşmeli Kilise’nin hemen altındaki Rumlardan kalma Yağcı Yahya’nın evini nur topu misali bir oğlan çocuğu daha şenlendirdi. Mahallenin tüm kadınları, çocukları, yeni doğan çocuğu kutlamak için evi düğün yerine çevirirken, Yağcı Yahya’nın Arabapazarı’ndaki yağcı dükkânı da eş dost, tanıdık, konu komşu tarafından uğurlandı.

Yağcı Yahya, adı ile yaşasın diye yeni doğan çocuğunun adını Ali koydu. Ali, deyim yerinde ise mahallesinde çok güzel bir çocukluk geçirdi. Zîrâ evlerinin çevresi tam da onun ruhunu şekillendirecek insanlar, mekanlar ile çevriliydi. Sanki yüzyıllardır mahallenin tarihi mekanları Yeni Hamam, Çeşmeli Kilise, Ermeni Sıbyan Mektebi, Rum Kilisesi, Tartan Konağı, Araboğlu Camii, Çelebi Camii, Ali’ye hazırlanırdı. Ali çocukluğu süresince bir yandan bu tarihi yapıların arasında, sokaklarında geziyor tozuyor bir yandan da buralara ait öyküleri kulaktan dolma öğreniyordu. Sadece bunlar mı? Dış kalenin sur ve beden kalıntıları evlerine sadece 150 m uzaklıktaydı. Yine Çeşmeli Kilise ile Yeni Hamam’ın üstü, altı, arkası; sarnıç, kuyu, tek cepheli kemerli çeşmelerle donatılıydı. Bir de Karaman’ın ve Türkiye’nin eşsiz sivil mimari eserlerinden Tartan Konağı da evleri ile aynı alanda idi. Üstelik henüz hayatta olan Hacı Sami Tartan’ın kendisi yukarıda bir eve taşınsa da çocukları konağın sakinleriydi.

Yağcı Yahya’nın Ali, farklı kültürlerden insanları tanıma bakımından da şanslı idi. Mahalle Karaman’ın insan çeşitliliğini örnekleyecek yapıdaydı. Tapucak, o zamanlar Karaman’ın yerlisi, ovalısı, dağlısı ve macuru yanında Kürt kökenli vatandaşların bir arada yaşadığı bir ortamdı. Ali Yağcı da işte böyle bir kültürel ortamda harmanlanarak büyüdü.

Delikanlılık ve gençlik dönemi de yine güzel bir ortam olan Karaman İmam Hatip Okulunda geçti. Henüz lise statüsü kazanmamış olan İmam Hatip Okulu, dini bilgiler dışında Ali Yağcı’ya edebiyat alanında da önemli kazanımlar sağladı. Arapça ve Farsça dersleri onun son derece düşkün olduğu divan edebiyatına olan hakimiyetini perçinledi.

Ali Yağcı’nın hayat yolundaki en önemli kazanımlarından biri de üniversite öğrenimidir. Gençliği ve üniversite hayatı tam da sağ sol olaylarına denk geldi. Daha da ilginci, kaldığı öğrenci evinde zıt görüşlü arkadaşlarıyla ancak dostça bir geçim sürdüler. Ali Yağcı 1980’de bir eğitimci adayı olarak Selçuk Eğitim Enstitüsü Sosyal Bilgiler Öğretmenliği Bölümünden mezun oldu. Mezun olduğu yıl Nevcivan Hanım ile evlenerek Hollanda’ya yol tuttu. O yıldır bu yıldır Ali Yağcı Hollanda’da. Kaderin bir cilvesi, Ali Yağcı hiç öğretmenlik yapmadı ama ileri de söylenileceği üzere hep eğitimin içinde oldu.

Hollanda, Ali Yağcı’nın hayatında önemli bir eşiktir. Türkiye’nin bir taşra kentinden milliyetçi muhafazakâr olarak gittiği Hollanda’da bir anda farklı ve büyük bir medeniyetin kucağına düştü. Ama o, kendi kimliğini kaybetmeden Hollanda hayatını bir fırsata çevirerek Hristiyan dünyasını yakından tanımış, o dünyanın kültürel değerlerinde birikim sağlayarak kendi entelijansını ilerletmiş ve geliştirmiştir.

Ali Yağcı anlatılır mı yaşanılır mı? En güzeli Ali Yağcı’yı yaşamaktır. Bazı sözler vardır, güzeldir, özeldir, geneldir. Bunlardan “İnsan, insanın gıdasıdır!” sözünün en uygun düştüğü insanlardan biri de Ali Yağcı’dır. Bir yandan kültürde çok yönlü birikimi bir yandan son derece nazik bir o kadar nüktedan kişiliği, muhataplarına şifa gibi gelmektedir.

Nüktedanlığı, meşhurlardan farksızdır! En olmadık zamanda akla hayale gelmeyecek hikayeleri, vecizeleri tam yerinde patlatıveren hem güldüren hem de güldürürken öğreten ve kimseyi de üzmeyen incitmeyen anlatıları bal kaymaktır.

Yalan değil gerçektir, Ali Yağcı’nın eş dost, aşina yabancı kim olursa olsun herkese öyle bir yaklaşımı öyle bir davranışı var ki işte orası anlatılmaz yaşanır. Ekselansları gelmişçesine bir karşılama yapar ki, insan “Ben neymişim be!” havasında kendinden geçer. Ancak ilgi karşılama ile sınırlı kalmaz, Ali Yağcı misafiri için nezaket dolu davranışlarına yeni başlamıştır. Hafif bir eğilme ile gözünden gönlünden bir gülümseme ile öyle bir ilgi gösterir ki insan o an sadece onun sözlerine ve davranışına dikkat kesilir asla başka bir noktaya gözlerini kaydıramaz, kulağını başka bir sese veremez. Onun misafirini gönderişi de yine ekselanslarını uğurlayış merasimi gibidir. Bir de kuru kuruya muhabbet olmaz ya, Ali Yağcı’nın da mutlaka yiyecek içecek cinsinden ikramı vardır. Velhasıl o, bir anda içi ısıtıverir, eskilerden bir dost görmüşçesine bir his, bir haz verir insana.

Ali Yağcı, entelijansını iki alanda kesin biçimde gösterir. Koleksiyonculuk ve divan edebiyatı. Yeri geldikçe ya da bir fasıl açıldığında Fuzuli’den, Baki’den olmadı Nedim’den beyitleri bir şair edasında söyler ve bir güzel de açıklar. Düşünebilirsin ki, üç beş beyit ezberlemiş arada bir tekrar ediyor. Ancak her seferinde birçok divan şairinden berceste beyitleri şaşırmadan ve sekitmeden söyleyişine tanık olunca divan şiirindeki derinliği konusunda hakkını teslim etmekten başka çareniz kalmaz.

Ali Yağcı, aynı zamanda iyi bir koleksiyoncudur. Öğretmenlik mezunu olup da hiç öğretmenlik yapmamasına rağmen kaderin cilvesine bakın ki koleksiyonlarının büyük çoğunluğu eğitim üzerinedir. Osmanlı dönemi ders kitaplarından tutun da Cumhuriyet dönemi her türlü eğitim öğretim materyali; afiş, levha, sıra, yazı tahtası, vb. eli altındadır. Yıllardır topladığı bu koleksiyonlar artık bir müze oluşturacak durumda. O da bunun farkında. Bundan sonra, hayatının tek amacı o koleksiyonları bir müzeye çevirmek. Bu uğurda bir de dernek kurdu. İLKEM. İlköğretim Eğitim Müzesi Derneği. Kim bilir belki bir gün bu dernek tam manasıyla o amacı gerçekleştirir.

Ali Yağcı Bey’le tanışıklığım 2008 yılının yazına rastlar. Arşiv, kütüphane ve müze konularındaki uzmanlık ve hakimiyetimden dolayı bir arkadaş beni kendisine önermiş. Görüşmedeki konu, Göç Müzesi idi. Beni şaşırtan ise halen de müzeciliğin “m”sinin konuşulamadığı şehirde, bir Karamanlı geliyor ve özel bir müzeden, göç müzesinden, söz ediyordu. Üstelik geliştirilmiş projesiyle. O zaman için göç müzesine düşündüğü yer Yeni Hamam’dı. Kendisiyle görüşmemde ben daha çok nasıl bir müze mimarisi ve hangi sergi malzemelerinin bulundurulacağı noktasından göç müzesiyle  ilgilendim. Göç müzesini oluşturacak kadar malzeme var mıydı, yoksa yeniden mi üretilecekti, bu sorular üzerinden kısa bir sohbet gelişmişti aramızda.


Göç müzesi bir ileri aşamaya geçemedi, Karaman’da bir karşılık bulamadı ama Ali Yağcı Bey ile dostluğumuz ilerleyen zaman içinde pekişti, gelişti.
 Ali Yağcı Bey artık ilerleyen yaşıyla beraber kendisini biraz daha Karaman’a ayırdı. Hollanda’dan elde ettiği Avrupa gün görmüşlüğünü Karaman’a yansıtmak daha da ilerisinde aktarmak istiyor. Bunun yolunun da kültürel projelerden geçtiğini biliyor.

Ve artık dünyaya gözlerini ilk açtığı, dünyayı ilk tanıdığı yere, Karaman’a dönerek burasına yeni bir gözle bakmak istiyor. Kültürel ve tarihini dokusunu büyük oranda betona kaybetmiş, bilinçsiz gelişen inşaat sektörüne yenik düşmüş olsa da hala bir ümit var düşüncesiyle Karaman’ı köklü bir kültür kenti yapmak bunun merkezinde de Tapucak’ın olması için uğraşmak Ali Yağcı Bey’in temel düşüncesini oluşturur.

Peki Ali Yağcı Bey’i bu gerçekleşmesi zor ideallere iten temel etken ne ola ki? Bu tür yüce idealleri gerçekleştirme arzusunu açıklayabilecek yeterlilikte ne bir gerekçe bulunabilir ne de  anlatmaya kelimeler yeter! Tek bir nedene bağlanabilir: İnsanın içinden kaynayan o büyük enerji ve onunla yoğrulmuş gerçekçi hayallerdir. Hayali olmayanın kendisi yoktur! İşte Ali Yağcı Bey’i harekete geçiren, sıcak döşeğinde durutmayan asıl etken, içindeki sönmeyen büyük ateştir. Ondan dolayı, 2022 yılına birçok projeyi sığdırdı ki, bunların birçoğu üst düzey kurum ya da şirketlerin düşünüp gerçekleştirebileceği etkinliklerdir.

Bir bakalım nelerin arkasında Ali Yağcı Bey var?

İlköğretim Müzesi
Çeşmeli Kilise’nin gönüllü rehberliği
Karadağ Paneli
Uluslararası Yunus Emre Paneli
Tapucak ve Sakabaşı mahallelerinde iki çeşmenin restorasyonu

Şimdi bu etkinlik ve projelere bir ışık tutalım.

Ali Yağcı Bey’in hayatının nirengi noktası bir eğitim öğretim müzesidir. Yıllardan beri özellikle eğitim öğretim üzerine topladığı koleksiyon materyali, Osmanlı’dan günümüze bir eğitim müzesi oluşturacak hacimde ve niteliktedir.

Ali Yağcı Bey, Hollanda’ya gittiği 1980’den bu yana ilk kez aralıksız 10 ayını Karaman’da geçirdi. Karaman’da kaldığı bu süre içinde birçok konuda inisiyatif alarak üst düzey projeler gerçekleştirdi. Bu projelerin başında tabi ki gönüllü Çeşmeli Kilise rehberliği gelir. Karaman Belediyesi yetkilileriyle yaptığı görüşmeler sonucunda Çeşmeli Kilise’yi her gün açıp misafir ve ziyaretçilere mihmandarlık yapacağını taahhüt etti. Son derece takdire şayan bu gönüllü hizmetin gerçekleşmesinde Sayın Karaman Belediye Başkanı Savaş Kalaycı’nın takdirleri, Sayın Belediye Başkan Yardımcısı Eyüp Aslan Bey ile o dönemki Kültür ve Sosyal İşler Müdiresi Özlem Koçak Hanım’ın gayret ve yol açıcılıkları da yadsınamaz tabi ki. Ali Yağcı Bey’in her gün 9.00-19.00 saatleri arasında açık tutması bir yana misafir ve ziyaretçilerini bir ev sıcaklığında karşılaması, her ziyaretçiye en önemli kişi gibi ilgi göstermesi Çeşmeli Kilise’yi bir anda merkezi bir nokta haline getirdi. Gönüllü Çeşmeli Kilise rehberliği havaların soğuduğu Kasım ayına kadar sürdü.

Ali Yağcı Bey, Karaman günlerinde yine olması mümkün görünmeyen bir projeyi, Yeni Hamam’ın arkasına düşen ve Karaman’ın en derin nişli ve iki cepheli tek çeşmesinin restorasyonunu bir mucize gibi tamamladı. Oldukça yüksek maliyetli bu projenin tamamlanmasında tabi ki Su Vakfının ve İhsan Duru Bey’in payı, katkısı ve önemi inkâr edilemez. Keşke Karaman’ın da bu projeden bir nebze haberi olsa idi ama nafile ki, hak ettiği ilgi ve takdirden yoksun kaldı. Ali Yağcı Bey, bu projenin akabinde Sakabaşı Mahallesi’nde bir çeşmenin daha restorasyonuna vesile olarak onu yok olup gitmekten kurtardı.

Ali Yağcı, bir hayal, bir coşku ve eylem insanıdır. Bir iş, bir proje aklına geldi ise mutlaka çok dallanıp budaklanmadan onu gerçekleştirir. O projelerin ilki Uluslararası Yunus Emre Paneli’dir. Burada KARTAP’a ayrı bir sayfa açıp tekrar Ali Yağcı’ya dönmek gerekir.

Malum olduğu üzere Rıza Duru Bey’in önderliğinde, Ethem Büyükköse’nin sekreteryası ve koordinesinde 2020’nin sonunda oluşturulan KARTAP nihayet dernekleşerek tüzel kişilik kazandı. KARTAP, henüz resmi kimliği olmayan bir platform iken Karaman için olağan üstü, yapıcı, ayağa yere basan projeler gerçekleştirmeyi kendine amaç edinmiş ve bu yolda yürüyen bir topluluktu. KARTAP’ın bu örnek kültür projelerinden biri de Uluslararası Yunus Emre Paneli oldu.

Gerçekleşmesinde payı büyük olan Ali Yağcı zaten de panelin fikir babasıdır. Bu panelin göze görünmeyen birçok kazanımı da oldu. Öncelikle bir panel için çok fazla denilebilecek sayıda dinleyici geldi. Büyükşehirlerdeki konferans ve panellere gelen dinleyici sayısının iyimser bir bakışla 100’ü geçmediği düşünülürse Karaman’da bir panele katılanın 200 civarı olması manidardır, çok büyük başarıdır. İkinci olarak bu tür etkinliklerde etkileşim iki yönlüdür. Dinleyiciler sunum ve anlatımlardan ne kadar etkilenirse katılımcılar da misafirperverlik ve şehir izlenimlerinden o kadar etkilenirler. Nihayetinde bu panel de öyle oldu. Paneldeki üst düzey sunumların sahipleri Alaattin Aköz, Hacı Ahmet Şimşek, Veyis Güngör ve Numan Aruç da aldıkları olumlu enerji sayesinde Karaman ile sıkı bir bağ kurmuştur.

Ali Yağcı’yı anlatmak mı yaşamak mı?

En güzeli yaşamak derim yine de!


Yazının özgün metni için bakınız:


 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder