Hollanda’dan Karaman’a Karaman’dan
Hollanda’ya Bir Kültür Köprüsü, Ali Yağcı
Yusuf Yıldırım
Takvimler 1958’i gösterdiğinde, eski
Karaman Hapishanesi şimdiki Çeşmeli Kilise’nin hemen altındaki Rumlardan kalma
Yağcı Yahya’nın evini nur topu misali bir oğlan çocuğu daha şenlendirdi.
Mahallenin tüm kadınları, çocukları, yeni doğan çocuğu kutlamak için evi düğün
yerine çevirirken, Yağcı Yahya’nın Arabapazarı’ndaki yağcı dükkânı da eş dost,
tanıdık, konu komşu tarafından uğurlandı.
Yağcı Yahya, adı ile yaşasın diye
yeni doğan çocuğunun adını Ali koydu. Ali, deyim yerinde ise mahallesinde çok
güzel bir çocukluk geçirdi. Zîrâ evlerinin çevresi tam da onun ruhunu
şekillendirecek insanlar, mekanlar ile çevriliydi. Sanki yüzyıllardır
mahallenin tarihi mekanları Yeni Hamam, Çeşmeli Kilise, Ermeni Sıbyan Mektebi, Rum
Kilisesi, Tartan Konağı, Araboğlu Camii, Çelebi Camii, Ali’ye hazırlanırdı. Ali
çocukluğu süresince bir yandan bu tarihi yapıların arasında, sokaklarında geziyor
tozuyor bir yandan da buralara ait öyküleri kulaktan dolma öğreniyordu. Sadece
bunlar mı? Dış kalenin sur ve beden kalıntıları evlerine sadece 150 m uzaklıktaydı.
Yine Çeşmeli Kilise ile Yeni Hamam’ın üstü, altı, arkası; sarnıç, kuyu, tek
cepheli kemerli çeşmelerle donatılıydı. Bir de Karaman’ın ve Türkiye’nin eşsiz
sivil mimari eserlerinden Tartan Konağı da evleri ile aynı alanda idi. Üstelik
henüz hayatta olan Hacı Sami Tartan’ın kendisi yukarıda bir eve taşınsa da
çocukları konağın sakinleriydi.
Yağcı Yahya’nın Ali, farklı
kültürlerden insanları tanıma bakımından da şanslı idi. Mahalle Karaman’ın
insan çeşitliliğini örnekleyecek yapıdaydı. Tapucak, o zamanlar Karaman’ın
yerlisi, ovalısı, dağlısı ve macuru yanında Kürt kökenli vatandaşların bir
arada yaşadığı bir ortamdı. Ali Yağcı da işte böyle bir kültürel ortamda
harmanlanarak büyüdü.
Delikanlılık ve gençlik dönemi de
yine güzel bir ortam olan Karaman İmam Hatip Okulunda geçti. Henüz lise statüsü
kazanmamış olan İmam Hatip Okulu, dini bilgiler dışında Ali Yağcı’ya edebiyat
alanında da önemli kazanımlar sağladı. Arapça ve Farsça dersleri onun son
derece düşkün olduğu divan edebiyatına olan hakimiyetini perçinledi.
Ali Yağcı’nın hayat yolundaki en
önemli kazanımlarından biri de üniversite öğrenimidir. Gençliği ve üniversite
hayatı tam da sağ sol olaylarına denk geldi. Daha da ilginci, kaldığı öğrenci
evinde zıt görüşlü arkadaşlarıyla ancak dostça bir geçim sürdüler. Ali Yağcı
1980’de bir eğitimci adayı olarak Selçuk Eğitim Enstitüsü Sosyal Bilgiler Öğretmenliği Bölümünden mezun oldu. Mezun olduğu
yıl Nevcivan Hanım ile evlenerek Hollanda’ya yol tuttu. O yıldır bu yıldır Ali
Yağcı Hollanda’da. Kaderin bir cilvesi, Ali Yağcı hiç öğretmenlik yapmadı ama
ileri de söylenileceği üzere hep eğitimin içinde oldu.
Hollanda, Ali Yağcı’nın hayatında
önemli bir eşiktir. Türkiye’nin bir taşra kentinden milliyetçi muhafazakâr
olarak gittiği Hollanda’da bir anda farklı ve büyük bir medeniyetin kucağına
düştü. Ama o, kendi kimliğini kaybetmeden Hollanda hayatını bir fırsata
çevirerek Hristiyan dünyasını yakından tanımış, o dünyanın kültürel değerlerinde
birikim sağlayarak kendi entelijansını ilerletmiş ve geliştirmiştir.
Ali Yağcı anlatılır mı yaşanılır mı?
En güzeli Ali Yağcı’yı yaşamaktır. Bazı sözler vardır, güzeldir, özeldir,
geneldir. Bunlardan “İnsan, insanın gıdasıdır!” sözünün en uygun düştüğü
insanlardan biri de Ali Yağcı’dır. Bir yandan kültürde çok yönlü birikimi bir
yandan son derece nazik bir o kadar nüktedan kişiliği, muhataplarına şifa gibi
gelmektedir.
Nüktedanlığı, meşhurlardan
farksızdır! En olmadık zamanda akla hayale gelmeyecek hikayeleri, vecizeleri
tam yerinde patlatıveren hem güldüren hem de güldürürken öğreten ve kimseyi de
üzmeyen incitmeyen anlatıları bal kaymaktır.
Yalan değil gerçektir, Ali Yağcı’nın
eş dost, aşina yabancı kim olursa olsun herkese öyle bir yaklaşımı öyle bir
davranışı var ki işte orası anlatılmaz yaşanır. Ekselansları gelmişçesine bir
karşılama yapar ki, insan “Ben neymişim be!” havasında kendinden geçer. Ancak ilgi
karşılama ile sınırlı kalmaz, Ali Yağcı misafiri için nezaket dolu
davranışlarına yeni başlamıştır. Hafif bir eğilme ile gözünden gönlünden bir gülümseme
ile öyle bir ilgi gösterir ki insan o an sadece onun sözlerine ve davranışına
dikkat kesilir asla başka bir noktaya gözlerini kaydıramaz, kulağını başka bir
sese veremez. Onun misafirini gönderişi de yine ekselanslarını uğurlayış
merasimi gibidir. Bir de kuru kuruya muhabbet olmaz ya, Ali Yağcı’nın da
mutlaka yiyecek içecek cinsinden ikramı vardır. Velhasıl o, bir anda içi ısıtıverir,
eskilerden bir dost görmüşçesine bir his, bir haz verir insana.
Ali Yağcı, entelijansını iki alanda
kesin biçimde gösterir. Koleksiyonculuk ve divan edebiyatı. Yeri geldikçe ya da
bir fasıl açıldığında Fuzuli’den, Baki’den olmadı Nedim’den beyitleri bir şair
edasında söyler ve bir güzel de açıklar. Düşünebilirsin ki, üç beş beyit
ezberlemiş arada bir tekrar ediyor. Ancak her seferinde birçok divan şairinden
berceste beyitleri şaşırmadan ve sekitmeden söyleyişine tanık olunca divan
şiirindeki derinliği konusunda hakkını teslim etmekten başka çareniz kalmaz.
Ali Yağcı, aynı zamanda iyi bir
koleksiyoncudur. Öğretmenlik mezunu olup da hiç öğretmenlik yapmamasına rağmen
kaderin cilvesine bakın ki koleksiyonlarının büyük çoğunluğu eğitim üzerinedir.
Osmanlı dönemi ders kitaplarından tutun da Cumhuriyet dönemi her türlü eğitim
öğretim materyali; afiş, levha, sıra, yazı tahtası, vb. eli altındadır.
Yıllardır topladığı bu koleksiyonlar artık bir müze oluşturacak durumda. O da
bunun farkında. Bundan sonra, hayatının tek amacı o koleksiyonları bir müzeye
çevirmek. Bu uğurda bir de dernek kurdu. İLKEM. İlköğretim Eğitim Müzesi
Derneği. Kim bilir belki bir gün bu dernek tam manasıyla o amacı gerçekleştirir.
Ali Yağcı Bey’le tanışıklığım 2008
yılının yazına rastlar. Arşiv, kütüphane ve müze konularındaki uzmanlık ve
hakimiyetimden dolayı bir arkadaş beni kendisine önermiş. Görüşmedeki konu, Göç
Müzesi idi. Beni şaşırtan ise halen de müzeciliğin “m”sinin konuşulamadığı
şehirde, bir Karamanlı geliyor ve özel bir müzeden, göç müzesinden, söz
ediyordu. Üstelik geliştirilmiş projesiyle. O zaman için göç müzesine düşündüğü
yer Yeni Hamam’dı. Kendisiyle görüşmemde ben daha çok nasıl bir müze mimarisi
ve hangi sergi malzemelerinin bulundurulacağı noktasından göç müzesiyle ilgilendim. Göç müzesini oluşturacak kadar
malzeme var mıydı, yoksa yeniden mi üretilecekti, bu sorular üzerinden kısa bir
sohbet gelişmişti aramızda.
Ve artık dünyaya gözlerini ilk
açtığı, dünyayı ilk tanıdığı yere, Karaman’a dönerek burasına yeni bir gözle
bakmak istiyor. Kültürel ve tarihini dokusunu büyük oranda betona kaybetmiş, bilinçsiz
gelişen inşaat sektörüne yenik düşmüş olsa da hala bir ümit var düşüncesiyle
Karaman’ı köklü bir kültür kenti yapmak bunun merkezinde de Tapucak’ın olması
için uğraşmak Ali Yağcı Bey’in temel düşüncesini oluşturur.
Peki Ali Yağcı
Bey’i bu gerçekleşmesi zor ideallere iten temel etken ne ola ki? Bu tür yüce idealleri
gerçekleştirme arzusunu açıklayabilecek yeterlilikte ne bir gerekçe bulunabilir
ne de anlatmaya kelimeler yeter! Tek bir
nedene bağlanabilir: İnsanın içinden kaynayan o büyük enerji ve onunla
yoğrulmuş gerçekçi hayallerdir. Hayali olmayanın kendisi yoktur! İşte Ali Yağcı
Bey’i harekete geçiren, sıcak döşeğinde durutmayan asıl etken, içindeki
sönmeyen büyük ateştir. Ondan dolayı, 2022 yılına birçok projeyi sığdırdı ki,
bunların birçoğu üst düzey kurum ya da şirketlerin düşünüp
gerçekleştirebileceği etkinliklerdir.
Bir bakalım
nelerin arkasında Ali Yağcı Bey var?
Şimdi bu
etkinlik ve projelere bir ışık tutalım.
Ali Yağcı
Bey’in hayatının nirengi noktası bir eğitim öğretim müzesidir. Yıllardan beri
özellikle eğitim öğretim üzerine topladığı koleksiyon materyali, Osmanlı’dan
günümüze bir eğitim müzesi oluşturacak hacimde ve niteliktedir.
Ali Yağcı Bey,
Hollanda’ya gittiği 1980’den bu yana ilk kez aralıksız 10 ayını Karaman’da geçirdi.
Karaman’da kaldığı bu süre içinde birçok konuda inisiyatif alarak üst düzey
projeler gerçekleştirdi. Bu projelerin başında tabi ki gönüllü Çeşmeli Kilise
rehberliği gelir. Karaman Belediyesi yetkilileriyle yaptığı görüşmeler
sonucunda Çeşmeli Kilise’yi her gün açıp misafir ve ziyaretçilere mihmandarlık
yapacağını taahhüt etti. Son derece takdire şayan bu gönüllü hizmetin
gerçekleşmesinde Sayın Karaman Belediye Başkanı Savaş Kalaycı’nın takdirleri,
Sayın Belediye Başkan Yardımcısı Eyüp Aslan Bey ile o dönemki Kültür ve Sosyal
İşler Müdiresi Özlem Koçak Hanım’ın gayret ve yol açıcılıkları da yadsınamaz
tabi ki. Ali Yağcı Bey’in her gün 9.00-19.00 saatleri arasında açık tutması bir
yana misafir ve ziyaretçilerini bir ev sıcaklığında karşılaması, her
ziyaretçiye en önemli kişi gibi ilgi göstermesi Çeşmeli Kilise’yi bir anda
merkezi bir nokta haline getirdi. Gönüllü Çeşmeli Kilise rehberliği havaların
soğuduğu Kasım ayına kadar sürdü.
Ali Yağcı Bey,
Karaman günlerinde yine olması mümkün görünmeyen bir projeyi, Yeni Hamam’ın
arkasına düşen ve Karaman’ın en derin nişli ve iki cepheli tek çeşmesinin
restorasyonunu bir mucize gibi tamamladı. Oldukça yüksek maliyetli bu projenin
tamamlanmasında tabi ki Su Vakfının ve İhsan Duru Bey’in payı, katkısı ve önemi
inkâr edilemez. Keşke Karaman’ın da bu projeden bir nebze haberi olsa idi ama
nafile ki, hak ettiği ilgi ve takdirden yoksun kaldı. Ali Yağcı Bey, bu
projenin akabinde Sakabaşı Mahallesi’nde bir çeşmenin daha restorasyonuna
vesile olarak onu yok olup gitmekten kurtardı.
Ali Yağcı, bir
hayal, bir coşku ve eylem insanıdır. Bir iş, bir proje aklına geldi ise mutlaka
çok dallanıp budaklanmadan onu gerçekleştirir. O projelerin ilki Uluslararası
Yunus Emre Paneli’dir. Burada KARTAP’a ayrı bir sayfa açıp tekrar Ali Yağcı’ya
dönmek gerekir.
Malum olduğu
üzere Rıza Duru Bey’in önderliğinde, Ethem Büyükköse’nin sekreteryası ve
koordinesinde 2020’nin sonunda oluşturulan KARTAP nihayet dernekleşerek tüzel
kişilik kazandı. KARTAP, henüz resmi kimliği olmayan bir platform iken Karaman
için olağan üstü, yapıcı, ayağa yere basan projeler gerçekleştirmeyi kendine
amaç edinmiş ve bu yolda yürüyen bir topluluktu. KARTAP’ın bu örnek kültür
projelerinden biri de Uluslararası Yunus Emre Paneli oldu.
Gerçekleşmesinde
payı büyük olan Ali Yağcı zaten de panelin fikir babasıdır. Bu panelin göze
görünmeyen birçok kazanımı da oldu. Öncelikle bir panel için çok fazla
denilebilecek sayıda dinleyici geldi. Büyükşehirlerdeki konferans ve panellere
gelen dinleyici sayısının iyimser bir bakışla 100’ü geçmediği düşünülürse Karaman’da
bir panele katılanın 200 civarı olması manidardır, çok büyük başarıdır. İkinci
olarak bu tür etkinliklerde etkileşim iki yönlüdür. Dinleyiciler sunum ve
anlatımlardan ne kadar etkilenirse katılımcılar da misafirperverlik ve şehir
izlenimlerinden o kadar etkilenirler. Nihayetinde bu panel de öyle oldu. Paneldeki
üst düzey sunumların sahipleri Alaattin Aköz, Hacı Ahmet Şimşek, Veyis Güngör
ve Numan Aruç da aldıkları olumlu enerji sayesinde Karaman ile sıkı bir bağ kurmuştur.
Ali Yağcı’yı
anlatmak mı yaşamak mı?
En güzeli
yaşamak derim yine de!
Yazının özgün metni için bakınız:
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder