26/04/2019

Hatuniye'deki kıraathane taşınsın!

Ocak’ın sonları… Birkaç misafirim ile beraber şehri gezerken yolumuz müzeye tam düşecekti ki, Hatuniye’nin açık olduğunu gördük. Açık bulmuşken bir göz atalım dedik. İçerideki manzara karşısında duygularım; heyecandan mutluluğa biraz kıskançlığa daha çok da burukluğa gelip gitti. Mantık süzgecim ise sorgulama döngüsüne sürüklenmişti!

Medresenin orta yeri masa ve sandalyelerle donatılı iken duvar boylarına kitaplarla dolu raflar dizilmiş. Birkaç masada üç dört kişi çay içip sohbet etmekte. Birkaç kişi de gazete okuyor. Eyvanda üç dört genç fotokopi kağıtlarına ve test kitaplarına gömülmüş. Eyvan, Selçuklu ve beylikler dönemi medreselerin ön kısmındaki derinlemesine orta bölümdür. Malum eyvanına vardım diye de bir türkü var.

Hatuniye bildiğiniz kütüphaneye dönüştürülmüş ama nedense havası çok ağır, nemli. Bulantı derecesinde tiksinti veren kirli bir hava oluşmuş. Özgün mimarisinde açık avlusu plastik ile kapatıldığından içeride hava dolaşımı ve akımı olmamakta. Avlunun sağ ön köşesine konulan çay ocağından gün boyu çıkan buhar, havadaki nem oranını kat kat arttırmakta. Tavandaki uzun metal boru biçimindeki püskürtmeli ısıtma mekanizması da yüksek nemli ve kirli havayı daha da boğucu hale getirmiş. Üstüne düşünün, mekana gelen insanların havaya bıraktığı nefesi.

Kitaplar nemi de güneşi de sevmez.

Yüksek nem; kitap yapraklarını hamurlaştırarak böcek tahribatına ve mikroorganizmal hastalıklara uygun hale getirir. El yazmalarında olduğu gibi zamanla kitap yaprakları delik deşik olur. Güneş ışığı da kitapları gevremiş yufkaya çevirir. Bu yüzden yazılı belgeler; 22 derece ısı, % 50’lik nem oranıyla iklimlendirilmiş kapalı ortamlarda saklanır. Şu duruma göre kışları % 70 gibi yüksek oranda neme sahip Hatuniye’deki kitaplar, beş-on yıl içinde böcek ve bakteriyel etkilerle kendiliğinden kullanılamaz hale gelecektir.

Kıraathanenin koleksiyonları çok iyi ama halka yönelik değil!

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın millet kıraathanesi kurma misyonu buralarda pek anlaşılamamış gibi! Cumhurbaşkanımız; halkın keyifle okuma yapacağı kıymet bilenlerin bir araya gelebileceği mekanlar oluşturulmasını emretti. Şaşırtıcı ama Hatuniye’deki koleksiyonların tamamına yakını bilimsel ve kaynak kitap türünden. Özellikle dil, sözlük, ansiklopedi ve kısmen Karaman koleksiyonları; sadece bir uzmanın ya da uzmanların derleyebileceği türden kitaplar. Ve bu kitapların hedef kitlesi araştırmacılar, akademisyenler ve uzmanlardır. 2014-2019 döneminde Karaman Belediyesinde bu kitapları derleyebilecek bir üst akıl oluşuturuldu mu; bu derlemeyi kim yaptı o da bir başka soru.

Buraya kadar güzel, hoş.Hadi diyelim, ne var bunda. Ama sadece bu koleksiyonlardan ya da bunlarla bir millet kıraathanesi olmaz. Halka hitap eden yayınlar; dergi, gazete, hikaye, roman ve popülist kitaplar yok burada. Mesela kim ne yapsın bir sempozyum kitabında geçen Kazakça-Türkçe-Özbekçe zaman eklerini! Birkaç vefalı okuyucu ile test çözen öğrencinin dışındakiler; buraya çay içmeye, kek yemeye gelmiş gibi. Bir de dinlendirmek için ayağına sandalye uzatan vatandaşların sayısı arttığı zaman burasının nasıl bir niteliğe bürüneceğini kestirmek zor olmasa gerek.

Kıraathanede bir sorumlu bir yönetici görünmüyor.

Belki de en ciddi sorun bu! Burada muhatabınız açık avlu ve duvarlar. Bir mekanı sıcacık yapan, orayı sahiplenen insanlardır. Bildiğim kadarıyla Karaman Belediyesinin belge bilgi yönetimi uzmanı ve kütüphanecisi yok. Hatuniye’de de şöyle kitaplardan anlayan, gelenlere kitap sohbeti yapabilecek mekan hakkında bilgi verebilecek kısaca temsil yeteneği iyi, bir yetkiliyi boşverin gelen gidene hoşgeldin diyebilecek bir görevli de koymamışlar. Muhtemelen geçici işçi statüsünde olup da sadece mekanda var densin diye yerleştirilen ve çay işine bakan birkaç kişi, resmi sorumlulukları olmadığı için sözümüzün dışındadır.

İstanbul Ankara örneklerinde kıraathaneler kitap dostu uzmanlar tarafından profesyonelce yönetilmektedir. Buraların yöneticileri ve uzman personeli, mekana gelen insanlarla gerektiğinde birebir ilgilenerek memnuniyeti en üst düzeye çıkarmaktalar. Üsküdar Nevmekan’da, Zeytinburnu Merkez Kıraathanesinde durum böyledir. Dileyenler internet ortamından bu örnek kıraathanelerin işleyişine ve mekan tasarımına bakabilir.

Sahipsizliği ve ilgisizliği kitap rafları üzerinden izlemek mümkün.

Raflardaki kitaplar şimdiden karışmaya başlamış. Böyle giderse yakın zamanda hangi kitabın hangi bölüm rafında olduğunu anlamak ve bulmak imkansız hale gelecek.

Bir başka sorun da kitapların güvenliğidir. Buradaki kitapların çoğu bilimsel ve kaynak kitap olduğu için mevzuat gereği hiç bir şekilde dışarı çıkarılamaz. Ama buraya gelen birisi buradan gözünü kestirdiği bir kitabı rahatça koltuğunun altına alarak ya da çantasına koyarak götürebilme durumuna sahip. Bu da telafi edilemez ihmal ve sorumsuzluktur. Muhtemeldir ki buranın tasarlanması ve planlanmasında tasarruf sahibi olanlar ne böyle bir sorun düşünmüş ne de böyle bir sorunu olmuştur.

Mevcut hali ile işlevsiz bir mekan burası!

Bir masa iki sandalye koyup raflara kitap dizerek bir kütüphane/kıraathane yapmış olmuyorsunuz. Buraya gelen ziyaretçi ve yararlanma istatistiğini verecek kimse yok. Çünkü böyle bir istatistiği verecek sistemi de yok, mekanın. Bu kıraathanenin demirbaş listesi acaba nerede? Hangi mevzuata göre okuyucuya kitap veriliyor? Ödünç alma kaydı tutuluyor mu? Katalog kaydı nerede saklanıyor? Bu sorulara cevap verebilecek bir muhatap da görülememekte.

Kıraathanede neden dijital ve sesli kitap koleksiyonları yok?

Dünya dijital teknolojiyi her alanda hem kullanıyor hem geliştiriyor. Dijital teknoloji artık siber yani robotik teknolojiye doğru gidiyor. Bilgi teknolojileri de robotik teknolojiden geri kalmak istemiyor. Googlebooks, archive.org, openlibrary gibi dev dünya bilgi belge sistemlerinin yanında; Türkiye’de e-sehir, İSAM, yordam benzeri kurum ve kuruluşlarının bilgi teknolojilerinde geri kalmaya hiç bir biçimde tahammülü yok. Ve bilgi teknolojilerinin şu anki gündemi; sesli kitaplar. Daha geniş anlamda sesli yayıncılık. Gazetelerin internet versiyonlarında haberler ve köşe yazıları sesli metin olarak da sunuluyor. Hem de üç yıla yakın bir zamandır. Çok yakın zamanda da sesli kitaplar, okuyucuyla daha anlamlı ve duygu yüklü konuşmalar yapacak. Şimdilik düz ve tonlamasız bir ses karşılıyor okuyucuyu, sesli yayıncılıkta.

Şu durumda Hatuniye’deki kıraathaneye 50.000 civarında elektronik ve sesli kitaplardan oluşan bir sistem çok rahat kurulabilirdi. Ama Karaman’ın bunu anlayabilmesi için belki 50 yıl geçmesi gerekiyor. Yani iş işten geçecek önce.

Kıraathane özgün bir çalışma değil!

Dikkat edin proje demiyorum. Projeler belli bir vizyon doğrultusunda belli bir plan dahilinde tüm faaliyetleri belirlenmiş, tüm maliyeti hesaplanmış uygulayıcıları ve süreçleri olan profesyonel çalışmalardır. Hatuniye’de böyle bir emek yok. Bir başka deyişle; burası çok kafa yorularak, uzman ekiple uzun emekler verilerek ortaya çıkarılmış bir eser değil.

Daha açıkçası, Haturniye’deki kıraathane; Piri Reis Kültür Merkezindeki kütüphanenin taşınıvermesiyle yapılmış bir yer. Çünkü buradaki koleksiyonlar; 2010 yılında o dönemin belediye başkanı Sayın Kamil Uğurlu’nun büyük hayallerle kurduğu Uluslararası Türkçe Bilim Merkezine aittir. Öyle görünüyor ki bu çalışma; Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın her ilde millet kıraathanesi politikasının Karaman’da da var olduğunu yaranarak göstermek için kolaycı bir refleksle alınmış bir karar. Mesela Cumhurbaşkanı değil de halktan biri, Gelin bir Yunus Emre Araştırma Merkezi kuralım dese, kimse kulak asmaz.

Dramatik bir hatıra!

Yıl 2011. Sayın Kamil Uğurlu’nun tarafıma teveccüh ederek kurmamı istediği Uluslararası Türkçe Bilim Merkezinin kuruluşunun üstünden bir yıl geçmiş. Ve belediyenin birinci katında yeni başkan yardımcısı Ertuğrul Çalışkan ile karşılaşıyoruz. Sayın Çalışkan merhaba bile demeden biraz da kasıntı ile bana dönerek “Şimdi bu kütüphaneden ne olacak. Ne işe yarayacak, boşuna bir çalışma!” dedi.

Bir an içimden şöyle demek geçti:

Sayın Başkanım, tüm toplumsal faaliyetlerin zirvesinde kültürel ve sanatsal çalışmalar yer alır. Çünkü bunlar insanlığın ölümsüz eserlerdir. Sözle Türk Dilin Başkenti olunmuyor. Hani Karaman’ın Türk Dili Müzesi, Hani Karaman’ın Yunus Emre Müzesi, Kütüphanesi, Araştırma Merkezi. Bekir Sıtkı Erdoğan’dan sonra niye ulusal çapta bir şair yazar çıkaramadı Karaman? Karaman niye gelişmiyor? Yol yaparak kaldırım yaparak kanalizasyon yaparak şehir ilerlemez, Kaldı ki bunlar Karaman’ın -olmayan- marka değerine de etki etmiyor.

Ama böyle bir şey demedim. Desem de bir anlamı olmadığını ve olmayacağını biliyordum…

Hatuniye’den kıraathane olmaz!

Gelelim Hatuniye’nin kıraathane olmasına! Burasının kıraathane olması sevimli olabilir, doğru bir karar gibi görünebilir. Ancak kitap güvenliği, araştırma salonu, okuyucu salonu, konferans salonu gibi işlevsel bir kütüphanenin vazgeçilmez eklentileri düşünüldüğünde mekan yetersizdir, işlevsizdir. Tarihi eser olduğu için de Hatuniye’ye klimatik sistem kurulmasına yasal zemin yoktur. Hatuniye’ye en yakışanı bir müze ya da geleneksel el sanatları üzerine bir merkez olmasıdır. Istanbul ve Konya örnekleri böyle ve çok güzel işliyor.

Hatuniye’nin hücreleri çok küçük; avlusu açık olduğu için İstanbul örneklerinde olduğu gibi üretken ve verimli bir sanat merkezi olması düşünülemez. Hatuniye için geliştirilebilecek en güzel ve en isabetli projelerden biri de burasının bir müzeye hem de Türkçe üzerine bir müzeye dönüştürülmesidir.

Çiçeği burnunda Belediye Başkanı Sayın Savaş Kalaycı’nın daha iyi bir belediyecilik yapacağına dair beklenti yüksek. Hep ümitvar olmak gerek zaten. İçinde Türkçe Müze/Kütüphanesinin de yer alacağı Aktekke Meydan Projesi tamamlanır tamamlanmaz; Hatuniye’deki kitap koleksiyonlarının oraya taşınması öncelikli dileğimdir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder