Hacı Beyler Camii ve Bilinmeyenleri
Yusuf Yıldırım
Önünden geçmedim diyen yalan
söyler. İnsan akışının en yoğun olduğu İsmet Paşa ve I. İstasyon Caddesi’nin
kesişme noktasında bulunan cami, birçok badireyi atlatarak günümüze geldi. Bu
arada camiye ait birçok hatıra ve olay da tarihe gömüldü, gitti. Bir adı bir de
kendisi kaldı.
En önemli özelliği,
Karamanoğulları döneminde yapılmış en eski tarihli eser olmasıdır. 1246 tarihli
Saadettin Ali Mescidi, Selçuklu dönemi olduğu için Karaman’ın en eski tarihli
eseridir. Hacı Beyler Camii’nden önce yapılmış eserlerden bir kısmı günümüze
gelememiş, gelenlerin ise inşa kitabeleri yoktur.
Gerçek Hacı Beyler!
Nedense üç Hacı Bey birbirine
karıştırılır. Selçuklu Sultanı Rükneddin Kılıçaslan’ın görevlisi Hacı Beyler, Karaman
Bey’in kardeşlerinden Zeynelhac’ın çocuklarından Hacı Beyler ve camiyi yaptıran
Hacı Beyler birbirlerinden ayrı zamanlarda yaşamıştır. Oysa caminin inşa
kitabesinde camiyi yaptıran kişinin künyesi çok açıktır.
Taç kapının solundaki küçücük
beyaz mermerden inşa kitabesinde künye ve tarih metni; “… el-emîru el-ekberu
el-Hâc Begler tekabbelellâhu ihsânehu ahade nuvvâbu sâhibu’l-devletu el-Nasıru seyfe’l-devletu
ve’l-dînu fî senete seb’a ve hamsîne ve seb’a miete” olarak yazılıdır. Türkçesiyle cami, Memluk
Sultanı Nasır’ın naibi (beylerbeyi) el-Hâc Begler tarafından H 757 yılında M 1356
yılında yaptırılmıştır. Karamanoğulları, desteklerini almak için Memluklerle
iyi ilişkiler kurup himayelerinde adlarına para da bastırmıştır. Bu iyi
ilişkilerin hatırasına Memluk Emiri Nasır’ın naibi Hacı Beyler’in Karaman’da
bir cami yaptırdığı anlaşılıyor.
Taç kapı üzerinde bir kitabe
daha var. Bu kitabe H 902 M 1496 yılına ait. Anlaşıldığına göre de aynı özelliklerdeki
taç kapısıyla 1494 tarihli Arapoğlu Camii’nin mimarı, birkaç yıl sonra Hacı
Beyler Camii’ni tamir etmiş ya da yeniden yapmış.
İbrahim Hakkı Konyalı’nın
araştırmalarına göre caminin izleri vakfiyesi üzerinden sürülebilmekte.
Vakfiyede yaptıranın tam adı, Nizamu’l-dîn el-Hâc Begler’dir. Karaman
Osmanlı’ya geçince yapılan ilk sayımda “Vakfiye görüldü, tarihi 766 (1365),
Larende’de Hacı Beyler Camii” biçiminde kayıt düşülmüş. Demekki cami
yapıldıktan dokuz yıl sonra vakfiyesi düzenlenmiş. O zamanki hatibi Mevlana
Teberruk, mütevellisi Hadice Hatun’dur. 1501 yılında yapılan tahrir kaydında
cami hatibi Mevlana Niyazi Çelebi, mütevellisi Hacı Beyler soyundan Handi
Hatun’dur. Aynı kayıtlar 1584 yılında bir kez daha tutulmuştur. Caminin
vakıfları arasında Süleyman Bey Hamamı’nın bir kısmı, Gazalpa’da bir hamam,
Çeltek hamamı, Veled Bahçesi diye yerler geçer.
Hacı Beyler’in 20. yyda yaşadığı üç önemli kırılma!
Hani başına gelmedik kalmadı,
derler ya. Hacı Beyler, akla hayale gelmeyecek üç önemli olayı kısa zaman
dilimleri içinde yaşar.
Tam İstasyon Caddesi üstündeydi.
1904 yılında Hicaz Demiryolu
Hattı Karaman’dan geçer. O zamanlar tren garından Gazi İlkokuluna kadarki alan
tarla ve bahçedir. Ve şehre bir yol çekilmesi kararlaştırılır. Ancak Hacı Beyler
Camii, tam yol üstündedir. Alman mühendisler ne yaptı, dersiniz. Yolu kaydırdı,
diye düşünenler yanıldı. Cami yerinden kaydırıldı. Daha doğrusu 20-25 m kadar
daha geriye yani şimdiki yerine tekrardan monte edildi. Belki caminin kıblesi
ile de o zaman oynandı. Bilmeyenler için söyleyelim; Aktekke ile Hacı Beyler’in
kıbleleri farklı. Hacı Beyler’in kıblesi 5-10 derece daha güneye bakar.
Hacı Beyler Camii kütüphaneye dönüştürülüyor.
“Ben 1943 yılında bu camii
incelerken üstü çökmüş harap bir halde idi.” diyen Konyalı, caminin kütüphaneye
dönüştürülmeden önceki son tanığıdır. Bu tanıklığı Talat Duru Fotoğraf
Arşivi’nden bir fotoğraf da destekler. Bu fotoğrafta cami tamamen harabedir.
Kerpiçten dış duvarları bir tekmelik durumdadır. Uzunlamasına kemerler
çıplaktır. Arka duvarlar yıkılmıştır. Ve tahtaları dökülmüş kapı da göstermelik
bir bekleyiştedir. Yine Konyalı’nın söylediğine göre caminin kıblesi ve batısı
mezarlık idi. Bir de türbe vardı. Şimdi yeller esiyor, yerlerinde.
İkinci kırılma, Hacı Beyler
Camii’nin tamir edilerek 1947 yılında kütüphaneye dönüştürülmesiyle gerçekleşir.
Kütüphane olunca cami, bambaşka bir mekân olur. Karaman’da günlük yaşamın
attığı merkezi yerlerden biri haline gelir. Hem kitabın hem okuyanın çok az ama
değerli olduğu 1950’lerde kütüphane bir hazinedir ve insanlar istediği her
kitaba ancak kütüphanede ulaşabilmektedir. 60’ların sonunda ve 70’lerde buranın
müdavimi olan Ahmet Tek abi, Burası bana hep İngiliz kütüphanelerini hatırlatır,
diyor. Hatırlatmaması mümkün değil. Çünkü kütüphane, cami de olsa bir tarihi mekânda
kuruludur. Arka duvara sıralanmış raflarla kemerler arasına yerleştirilmiş
masalar eşliğinde kitaba dokunmak, kâğıdın kokusunu o mekanda solumak her halde
betona değişilmez.
Ahmet Tek abi, kütüphaneyle
ilgili hatıralarını bir çırpıda anlatıveriyor. Bir hatırası çok ilginç. O
dönemin toplumsal hayatına da iyi bir örnek. Kütüphane liselilerin tek buluşma
yeridir. Kızla erkeğin yan yana gelemediği, gelse bile ayıplandığı zamanlardır.
Moda deyimiyle mahalle baskısı son haddinde. Önceden birbirleriyle sözleşmiş gençler;
kitap alma bahanesiyle kütüphaneye gelir ve orada kesişirlerdi. Burada da bir
araya gelemezler; aynı masaya oturamazlardı. Çıt çıkarmadan göz ucuyla
birbirlerini izlerlerdi. Belki anlık ve ayaküstü fısıldaşma olurdu.
Hacı Beyler yalağı!
Özellikle 60 yaş üstündeki
Karamanlılar “Hacı Beyler yalağı gibi” deyimini çok kullanır da bu söz nereden
gelir? Hacı Beylerle ilgili hatıralara gömülen bir diğer değer de caminin karşı
köşesindeki Hacı Beyler Çeşmesi’ydi. Çok güzel olan bu çeşmenin arşivlerde de
bir adet fotoğrafı bulunmakta. Rahmetli Talat Amca bu çeşmeyi her anlatışında
içi giderdi. Nakış nakış işlenmiş, çok güzel bir çeşmeydi, nasıl kıydılar,
nasıl kıydılar, acımadan yok ettiler; nerde bir güzel eser var yok ettiler
deyip içlenir, hayıflanırdı.
Çeşme kadar yalağı şöhret
bulmuş, Karaman’da. İsmail Güven amcanın anlattığına göre Hacı Beyler çeşmesinin
yalağı Karadağ taşından üç metre kadar uzunlukta büyük bir teknedir. Kılbasan
yönünden gelen camızlar da bu Hacı Beyler çeşmesinin yalağından sulanırmış.
Ne camızı, sorusu kulağa gelir
gibi oluyor. Karaman’ın kaybettiği kültürlerden biridir, camız. Antik çağlardan
90’lara kadar Karaman bir su şehri idi. Ve Karaman’ın beş altı yerinden su akar;
ovada suğla göllerine dökülürdü. Çamur ve suyu çok seven camız da 60 belki
70’lere kadar Karaman’da beslenen doğal hayvanlardan biri idi. Ve en az iki
evden birinde camız bulunurdu…
Hacı Bey yalağı, deyiminden ne
kast edildiği konusunda uzlaşma yok. Halk birisi hakkında alaylı benzetme
yaparken ya da çok ve boş konuşanları anlatmak için bu yerel deyimi
kullanmaktadır.
Nur Eczanesi sahibi Abdurrahman
Ünsay ağabey de olmayacak bir işi anlatmak için; Hacı Beyler yalağından suç iç
de gel diye bir başka Karamanlı konuşmasını gülerek anlatıyor.
Hacı Beyler Camii tekrar cami olarak açılıyor.
O dönem Hacı Beyler’in tekrar
camiye dönüştürülmesi büyük bir gürültü koparmıştı. Hatta Hürriyet gazetesi,
1989’un Haziran ya da Ağustos’unda bu konuyu olumsuz biçimde haber yapmıştı.
Buranın kütüphane olarak kalmasını savunanlar, Aktekke’nin yanında ikinci bir
camiye ne gerek var, görüşünde idi. Cami olmasını savunanlar ise zaten inanç ve
ibadet mekânlarının kütüphane ya da başka bir mekâna dönüştürülmesini kabul
edilemez buluyordu.
Şimdilerde caminin sol ön
köşesine bir minare yapılmış. Ancak minare caminin aslında yok ve eğreti
duruyor. Betondan yapıldığı için estetik yoksunu. Bildiğin kaba saba. Bildiğim
kadarıyla vakıflara ait camilere sonradan ekleme yapılmaz. Yani eserin
özgünlüğü bozulamaz. Ancak hizmete ve sevaba düşkün hayırseverlerimiz bir
hassasiyet gösterip bu minareyi yaptırmış. Şimdi hayırseverleri bir hassasiyet
daha bekliyor. Cami bahçesi ve müştemilatına bir el atılması gerekiyor.
Bahçenin ağaçları düzensiz. Zemin kodu kendiliğine bırakılmış. Çim de çiçek de
yok bahçede. Otlar kendiliğinden çıkıyor. Şadırvan kendi kaderinde.
Müştemilatın görüntüsü sanayi dükkânlarını andırıyor.
Bu yazı Başkentte Karaman dergisinin ikinci sayısında yayınlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder