Sorsalar; söylenebilecek en özlü kelimeler bunlar olurdu, Ali Hoca için. Yaşamının tamamı heyecan üzerine kurulu asırlık çınar Ali Hoca’yı bizzat yakından tanıma değil yaşama fırsatı bulanlardan ve bunun kıymetini bilenlerdenim.
Şubat ayındaki
son konuşmamızda o heyecan fırtınasına bir kez daha kapılmak nasip oldu. Her
kış olduğu gibi yine Çanakkale’de; kızının yanındaydı. Bu yılın martında yine
Karaman’a dönecek ve yine yüz yüze görüşecektik. Ancak bu mart ayında Ali Hoca
Karaman’a gelmedi. Gelemedi.
Çanakkale’deki
damadı; ha bugün ha yarın Karaman derken durumu ağırlaştı, diye aktardı
hastalığının ilk hallerini. 15 gün Çanakkale’de ilaç tedavisi gördüğünü bu
sürede hep Karaman’a gitmek planları içinde olduğunu ancak durumunun daha da
ağırlaşmasıyla Mart sonu gibi Ankara’ya götürdüklerini belirtti.
20 gün önce
aradığımda telefonu kapalı idi, Ali
Hoca’nın. Bir hafta önce yaptığımız görüşmede Ahmet Tek abi durumunun ciddi
olduğunu ve konuşacak durumda olmadığından telefonunu kızının kapalı tuttuğunu
söyledi. Ve daha dün, 29 Nisan Pazartesi saat 18:00 sularında, Ali Ünlüer
Hoca’yı mevzu ettiğimiz bir ortamda; ona daha yakın bir abimiz yoğun bakımda
olduğunu aktardı. Ben saf saf, Yoğun bakımdan ne zaman çıkar, deyiverdim. Ancak
karşı cevap hiç de iç açıcı değildi: Ne çıkması, artık 93’ündeki Ali Hoca’nın
son zamanları.
Ve bu konuşmanın
ertesi sabahında Ali Hoca’nın bu dünyadan göçtüğü haberi tezce ulaştı, bize.
Belki beklenen bir ölüm olsa bile Ali Ünlüer’in gidişi, şehri derinden sarstı.
Nasıl sarsmasın ki! Karaman’a mal olmuş, simge isim Ali Hoca’nın önemi;
hayatının ana hatlarında saklı.
Ben Ali Ünlüer’in
hayatını ayrıntılarına kadar bilmiyorum. Ancak zaman zaman kendisinden
dinlediğim kadarıyla ve kendime ders çıkardığım hayatının dikkat çekici
aşamaları -yanlış ve eksiklerimle- şöyledir. 1926 doğumlu Ali Hoca, 1948 İvriz
Köy Enstitüsü mezunu. Aynı zamanda Karaman’ın ilk köy enstitüsü mezunu ve
öğretmeni. 25 yıllık meslek hayatı biter bitmez, kurucusu olduğu İbrahim Bey
İlkokulundan emekli olup iş hayatına atılıyor. İstese 65’ine yani 1991’e kadar
çalışabilirdi. Sonrasında birkaç şirkette kısa süreli yöneticilik yapsa da
Ünlüer Hoca, bundan sonraki hayatını, kendisiyle özdeşleşen Kızılay’a veriyor.
80’lerde başlayan
Kızılay hayatı üç yıl önce sona erdi. Buradaki iş ve çalışma hayatı sadece
Kızılay ile sınırlı değil. Şehirdeki kültürel faaliyetlerin tamamında Ali Hoca
da mutlaka yer alır. Resmi, yerel tüm programlarda ve toplantılarda bulunur.
Atatürk Öğrenci Yurdunu bir bakıma yoktan var eder. Dil bayramlarının çoğunda
ön sıradadır. Gazetelerde çıkmış yüzlerce yazısı vardır. Ali Hoca demek biraz
da şehir demek desek abartı olmaz.
Ali Hoca’nın
dikkat çeken özelliklerinden biri de teknolojiyle arasının iyi olmasıdır. 85
yaşından sonra kim akıllı cep telefonunu eline alıp kullanabilir ki! İşte onun
az rastlanır örneklerinden biri Ali Hoca’dır. Mustafa Eroğlu’nun anlattığına
göre her sabah Kızılay’a giderken yolunu mutlaka onlara düşürüp elindeki cep
telefonunun kullanımına ait sorular sorarmış. Bu basit cümlelerle açıklanacak
bir durum değildir. 85 yaşından sonra cep telefonu öğrenme hırsı; bilgiye,
öğrenmeye ve araştırmaya açlığın ne kadar tavan yaptığını anlatıyor. Malumdur,
toplumdaki anlayışa göre 40’ından sonra bir şey öğrenilmez ve yaş yetmiş iş
bitmiştir. Ve insanların çoğu da bu algıya göre hareket edip kafasındaki
lambayı söndürüp yaşarken ölürler. Ama Ali Ünlüer bu 85’inde henüz gençtir.
Bu yeniliğe
açlığını sırrı da yine kendisinde saklı. Mustafa Eroğlu cenazede söyledi. Üç ya
da dört yıl öncedir. Ali Ünlüer der ki, Mustafa 100 yaşını tamamlamak
istiyorum. Buradan da anlaşılıyor ki, Ali Ünlüer Hoca, 80’nine gelse bile
önünde uzun bir 20 yıl görmekte ve asla fişini çekmeyip gelecekte yapacaklarına
odaklanmaktadır. Hoca zaman olarak 100’e yetişemese de performans, iş, enerji
olarak iki katına çıkmıştır. Ve bu dünyada iken herkesin kalbine gönlüne
girmiştir.
Ali Hoca’nın
büyüklüğünü ve heyecan dolu bir insan oluşunu Leylek Baba sayesinde çok daha
iyi gördüm. Bu konudaki iki hatıramı anlatmadan geçemem.
İbrahim Bey
İlkokulu ve Ortaokulu dergisi Leylak Baba’nın birinci sayısını 2017 Kasım’ında
çıkarmıştık. Tanıtım ve dağıtım çalışmalarından yaklaşık bir buçuk ay sonra bir
telefon geldi. Arayan Ali Ünlüer idi. Son derece hem nazik hem de saygılı bir
anlatımla kendini tanıtarak dergiye ait övgü ve tebriklerini belirtti. Bu övgü
tebrik öylesine söz olsun diye değildi. Bizzat derginin tüm sayfalarını okumuş,
yazarlarına ve yazılarına göre değerlendirme ile yapılmış nitelikli ve içten
bir kutlama idi. Devamında Çanakkale’de kızının yanında olduğunu ve oradan bir
mektup gönderdiğini söyledi.
Şimdi
arşivlediğim ve bana hitaben yazılmış o mektubun içinden bir de İbrahim Bey
İlkokulunun kuruluşunu anlatan bir yazı çıktı. O yazıyı Leylek Baba’nın ikinci
sayısına alarak hem Ali Ünlüer’i bir de orada ölümsüzleştirdik hem de dergimizi
daha da anlamlandırdık.
Leylek Baba’nın
üçüncü sayısı çok ilginç bir karşılaşmaya tanıklık etti. TED Mersin Koleji
Sosyal Bilgiler Öğretmeni Celal Yıldırım, derginin üçüncü sayısına Hüseyin
Yalçın’ı tanıtan bir yazı yazmıştı. Hüseyin Yalçın son köy enstitüsü
mezunlarından olup arşivi çok güçlü, kitapları ve araştırmaları olan ve
Mersin’de yaşayan emekli bir öğretmen.
Dergi çıkınca üç
adet de Ali Ünlüer’e gönderdim. Dergi eline ulaşır ulaşmaz Hoca son sayfaya
kadar okumuş ve heyecanla coşkuyla beni aradı. Ve yine tüm yazıları tek tek
değerlendirdikten sonra; O Hüseyin Yalçın’ı yazan Celal kim, bana numarasını
göndersene, dedi. Benden baya küçük o, ama hatırlıyorum Hüseyin Yalçın’ı,
İvriz’den! Onunla konuşmak istiyorum, diye devam etti. Hüseyin Küçük, Ali
Hoca’dan küçük ama o da 90’ına yakın bu arada, ekleyelim. Sonrasında Celal
Yıldırım, Ali Ünlüer ile Hüseyin Yalçın’ı telefon üzerinden buluşturup
konuşturdu. Bildiğim kadarıyla öğrencilik hatıraları ve çalışmaları üzerine bir
söyleşi yapıp ilk fırsatta buluşmak için sözleştiler. Böylece iki tanıdık iki
dost, telefonla da olsa 70 yıl sonra birbiriyle buluştu ve konuştu.
Sözün başına
dönersek Ali Ünlüer Hoca, heyecan dolu coşku dolu bir hayatla hep projeler
içinde oldu. Ruhu şâd mekânı cennet olsun.
Ali Ünlüer; Asırlık Heyecana Son
Nokta
Yusuf Yıldırım
Sorsalar; söylenebilecek en özlü
kelimeler bunlar olurdu, Ali Hoca için. Yaşamının tamamı heyecan üzerine kurulu
asırlık çınar Ali Hoca’yı bizzat yakından tanıma değil yaşama fırsatı
bulanlardan ve bunun kıymetini bilenlerdenim.
Şubat ayındaki
son konuşmamızda o heyecan fırtınasına bir kez daha kapılmak nasip oldu. Her
kış olduğu gibi yine Çanakkale’de; kızının yanındaydı. Bu yılın martında yine
Karaman’a dönecek ve yine yüz yüze görüşecektik. Ancak bu mart ayında Ali Hoca
Karaman’a gelmedi. Gelemedi.
Çanakkale’deki
damadı; ha bugün ha yarın Karaman derken durumu ağırlaştı, diye aktardı
hastalığının ilk hallerini. 15 gün Çanakkale’de ilaç tedavisi gördüğünü bu
sürede hep Karaman’a gitmek planları içinde olduğunu ancak durumunun daha da
ağırlaşmasıyla Mart sonu gibi Ankara’ya götürdüklerini belirtti.
20 gün önce
aradığımda telefonu kapalı idi, Ali
Hoca’nın. Bir hafta önce yaptığımız görüşmede Ahmet Tek abi durumunun ciddi
olduğunu ve konuşacak durumda olmadığından telefonunu kızının kapalı tuttuğunu
söyledi. Ve daha dün, 29 Nisan Pazartesi saat 18:00 sularında, Ali Ünlüer
Hoca’yı mevzu ettiğimiz bir ortamda; ona daha yakın bir abimiz yoğun bakımda
olduğunu aktardı. Ben saf saf, Yoğun bakımdan ne zaman çıkar, deyiverdim. Ancak
karşı cevap hiç de iç açıcı değildi: Ne çıkması, artık 93’ündeki Ali Hoca’nın
son zamanları.
Ve bu konuşmanın
ertesi sabahında Ali Hoca’nın bu dünyadan göçtüğü haberi tezce ulaştı, bize.
Belki beklenen bir ölüm olsa bile Ali Ünlüer’in gidişi, şehri derinden sarstı.
Nasıl sarsmasın ki! Karaman’a mal olmuş, simge isim Ali Hoca’nın önemi;
hayatının ana hatlarında saklı.
Ben Ali Ünlüer’in
hayatını ayrıntılarına kadar bilmiyorum. Ancak zaman zaman kendisinden
dinlediğim kadarıyla ve kendime ders çıkardığım hayatının dikkat çekici
aşamaları -yanlış ve eksiklerimle- şöyledir. 1926 doğumlu Ali Hoca, 1948 İvriz
Köy Enstitüsü mezunu. Aynı zamanda Karaman’ın ilk köy enstitüsü mezunu ve
öğretmeni. 25 yıllık meslek hayatı biter bitmez, kurucusu olduğu İbrahim Bey
İlkokulundan emekli olup iş hayatına atılıyor. İstese 65’ine yani 1991’e kadar
çalışabilirdi. Sonrasında birkaç şirkette kısa süreli yöneticilik yapsa da
Ünlüer Hoca, bundan sonraki hayatını, kendisiyle özdeşleşen Kızılay’a veriyor.
80’lerde başlayan
Kızılay hayatı üç yıl önce sona erdi. Buradaki iş ve çalışma hayatı sadece
Kızılay ile sınırlı değil. Şehirdeki kültürel faaliyetlerin tamamında Ali Hoca
da mutlaka yer alır. Resmi, yerel tüm programlarda ve toplantılarda bulunur.
Atatürk Öğrenci Yurdunu bir bakıma yoktan var eder. Dil bayramlarının çoğunda
ön sıradadır. Gazetelerde çıkmış yüzlerce yazısı vardır. Ali Hoca demek biraz
da şehir demek desek abartı olmaz.
Ali Hoca’nın
dikkat çeken özelliklerinden biri de teknolojiyle arasının iyi olmasıdır. 85
yaşından sonra kim akıllı cep telefonunu eline alıp kullanabilir ki! İşte onun
az rastlanır örneklerinden biri Ali Hoca’dır. Mustafa Eroğlu’nun anlattığına
göre her sabah Kızılay’a giderken yolunu mutlaka onlara düşürüp elindeki cep
telefonunun kullanımına ait sorular sorarmış. Bu basit cümlelerle açıklanacak
bir durum değildir. 85 yaşından sonra cep telefonu öğrenme hırsı; bilgiye,
öğrenmeye ve araştırmaya açlığın ne kadar tavan yaptığını anlatıyor. Malumdur,
toplumdaki anlayışa göre 40’ından sonra bir şey öğrenilmez ve yaş yetmiş iş
bitmiştir. Ve insanların çoğu da bu algıya göre hareket edip kafasındaki
lambayı söndürüp yaşarken ölürler. Ama Ali Ünlüer bu 85’inde henüz gençtir.
Bu yeniliğe
açlığını sırrı da yine kendisinde saklı. Mustafa Eroğlu cenazede söyledi. Üç ya
da dört yıl öncedir. Ali Ünlüer der ki, Mustafa 100 yaşını tamamlamak
istiyorum. Buradan da anlaşılıyor ki, Ali Ünlüer Hoca, 80’nine gelse bile
önünde uzun bir 20 yıl görmekte ve asla fişini çekmeyip gelecekte yapacaklarına
odaklanmaktadır. Hoca zaman olarak 100’e yetişemese de performans, iş, enerji
olarak iki katına çıkmıştır. Ve bu dünyada iken herkesin kalbine gönlüne
girmiştir.
Ali Hoca’nın
büyüklüğünü ve heyecan dolu bir insan oluşunu Leylek Baba sayesinde çok daha
iyi gördüm. Bu konudaki iki hatıramı anlatmadan geçemem.
İbrahim Bey
İlkokulu ve Ortaokulu dergisi Leylak Baba’nın birinci sayısını 2017 Kasım’ında
çıkarmıştık. Tanıtım ve dağıtım çalışmalarından yaklaşık bir buçuk ay sonra bir
telefon geldi. Arayan Ali Ünlüer idi. Son derece hem nazik hem de saygılı bir
anlatımla kendini tanıtarak dergiye ait övgü ve tebriklerini belirtti. Bu övgü
tebrik öylesine söz olsun diye değildi. Bizzat derginin tüm sayfalarını okumuş,
yazarlarına ve yazılarına göre değerlendirme ile yapılmış nitelikli ve içten
bir kutlama idi. Devamında Çanakkale’de kızının yanında olduğunu ve oradan bir
mektup gönderdiğini söyledi.
Şimdi
arşivlediğim ve bana hitaben yazılmış o mektubun içinden bir de İbrahim Bey
İlkokulunun kuruluşunu anlatan bir yazı çıktı. O yazıyı Leylek Baba’nın ikinci
sayısına alarak hem Ali Ünlüer’i bir de orada ölümsüzleştirdik hem de dergimizi
daha da anlamlandırdık.
Leylek Baba’nın
üçüncü sayısı çok ilginç bir karşılaşmaya tanıklık etti. TED Mersin Koleji
Sosyal Bilgiler Öğretmeni Celal Yıldırım, derginin üçüncü sayısına Hüseyin
Yalçın’ı tanıtan bir yazı yazmıştı. Hüseyin Yalçın son köy enstitüsü
mezunlarından olup arşivi çok güçlü, kitapları ve araştırmaları olan ve
Mersin’de yaşayan emekli bir öğretmen.
Dergi çıkınca üç
adet de Ali Ünlüer’e gönderdim. Dergi eline ulaşır ulaşmaz Hoca son sayfaya
kadar okumuş ve heyecanla coşkuyla beni aradı. Ve yine tüm yazıları tek tek
değerlendirdikten sonra; O Hüseyin Yalçın’ı yazan Celal kim, bana numarasını
göndersene, dedi. Benden baya küçük o, ama hatırlıyorum Hüseyin Yalçın’ı,
İvriz’den! Onunla konuşmak istiyorum, diye devam etti. Hüseyin Küçük, Ali
Hoca’dan küçük ama o da 90’ına yakın bu arada, ekleyelim. Sonrasında Celal
Yıldırım, Ali Ünlüer ile Hüseyin Yalçın’ı telefon üzerinden buluşturup
konuşturdu. Bildiğim kadarıyla öğrencilik hatıraları ve çalışmaları üzerine bir
söyleşi yapıp ilk fırsatta buluşmak için sözleştiler. Böylece iki tanıdık iki
dost, telefonla da olsa 70 yıl sonra birbiriyle buluştu ve konuştu.
Sözün başına
dönersek Ali Ünlüer Hoca, heyecan dolu coşku dolu bir hayatla hep projeler
içinde oldu. Ruhu şâd mekânı cennet olsun.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder