01/05/2019

Ali Ünlüer; Asırlık Heyecana Son Nokta


Sorsalar; söylenebilecek en özlü kelimeler bunlar olurdu, Ali Hoca için. Yaşamının tamamı heyecan üzerine kurulu asırlık çınar Ali Hoca’yı bizzat yakından tanıma değil yaşama fırsatı bulanlardan ve bunun kıymetini bilenlerdenim.

Şubat ayındaki son konuşmamızda o heyecan fırtınasına bir kez daha kapılmak nasip oldu. Her kış olduğu gibi yine Çanakkale’de; kızının yanındaydı. Bu yılın martında yine Karaman’a dönecek ve yine yüz yüze görüşecektik. Ancak bu mart ayında Ali Hoca Karaman’a gelmedi. Gelemedi.

Çanakkale’deki damadı; ha bugün ha yarın Karaman derken durumu ağırlaştı, diye aktardı hastalığının ilk hallerini. 15 gün Çanakkale’de ilaç tedavisi gördüğünü bu sürede hep Karaman’a gitmek planları içinde olduğunu ancak durumunun daha da ağırlaşmasıyla Mart sonu gibi Ankara’ya götürdüklerini belirtti.

20 gün önce aradığımda  telefonu kapalı idi, Ali Hoca’nın. Bir hafta önce yaptığımız görüşmede Ahmet Tek abi durumunun ciddi olduğunu ve konuşacak durumda olmadığından telefonunu kızının kapalı tuttuğunu söyledi. Ve daha dün, 29 Nisan Pazartesi saat 18:00 sularında, Ali Ünlüer Hoca’yı mevzu ettiğimiz bir ortamda; ona daha yakın bir abimiz yoğun bakımda olduğunu aktardı. Ben saf saf, Yoğun bakımdan ne zaman çıkar, deyiverdim. Ancak karşı cevap hiç de iç açıcı değildi: Ne çıkması, artık 93’ündeki Ali Hoca’nın son zamanları.

Ve bu konuşmanın ertesi sabahında Ali Hoca’nın bu dünyadan göçtüğü haberi tezce ulaştı, bize. Belki beklenen bir ölüm olsa bile Ali Ünlüer’in gidişi, şehri derinden sarstı. Nasıl sarsmasın ki! Karaman’a mal olmuş, simge isim Ali Hoca’nın önemi; hayatının ana hatlarında saklı.

Ben Ali Ünlüer’in hayatını ayrıntılarına kadar bilmiyorum. Ancak zaman zaman kendisinden dinlediğim kadarıyla ve kendime ders çıkardığım hayatının dikkat çekici aşamaları -yanlış ve eksiklerimle- şöyledir. 1926 doğumlu Ali Hoca, 1948 İvriz Köy Enstitüsü mezunu. Aynı zamanda Karaman’ın ilk köy enstitüsü mezunu ve öğretmeni. 25 yıllık meslek hayatı biter bitmez, kurucusu olduğu İbrahim Bey İlkokulundan emekli olup iş hayatına atılıyor. İstese 65’ine yani 1991’e kadar çalışabilirdi. Sonrasında birkaç şirkette kısa süreli yöneticilik yapsa da Ünlüer Hoca, bundan sonraki hayatını, kendisiyle özdeşleşen Kızılay’a veriyor.

80’lerde başlayan Kızılay hayatı üç yıl önce sona erdi. Buradaki iş ve çalışma hayatı sadece Kızılay ile sınırlı değil. Şehirdeki kültürel faaliyetlerin tamamında Ali Hoca da mutlaka yer alır. Resmi, yerel tüm programlarda ve toplantılarda bulunur. Atatürk Öğrenci Yurdunu bir bakıma yoktan var eder. Dil bayramlarının çoğunda ön sıradadır. Gazetelerde çıkmış yüzlerce yazısı vardır. Ali Hoca demek biraz da şehir demek desek abartı olmaz.

Ali Hoca’nın dikkat çeken özelliklerinden biri de teknolojiyle arasının iyi olmasıdır. 85 yaşından sonra kim akıllı cep telefonunu eline alıp kullanabilir ki! İşte onun az rastlanır örneklerinden biri Ali Hoca’dır. Mustafa Eroğlu’nun anlattığına göre her sabah Kızılay’a giderken yolunu mutlaka onlara düşürüp elindeki cep telefonunun kullanımına ait sorular sorarmış. Bu basit cümlelerle açıklanacak bir durum değildir. 85 yaşından sonra cep telefonu öğrenme hırsı; bilgiye, öğrenmeye ve araştırmaya açlığın ne kadar tavan yaptığını anlatıyor. Malumdur, toplumdaki anlayışa göre 40’ından sonra bir şey öğrenilmez ve yaş yetmiş iş bitmiştir. Ve insanların çoğu da bu algıya göre hareket edip kafasındaki lambayı söndürüp yaşarken ölürler. Ama Ali Ünlüer bu 85’inde henüz gençtir.

Bu yeniliğe açlığını sırrı da yine kendisinde saklı. Mustafa Eroğlu cenazede söyledi. Üç ya da dört yıl öncedir. Ali Ünlüer der ki, Mustafa 100 yaşını tamamlamak istiyorum. Buradan da anlaşılıyor ki, Ali Ünlüer Hoca, 80’nine gelse bile önünde uzun bir 20 yıl görmekte ve asla fişini çekmeyip gelecekte yapacaklarına odaklanmaktadır. Hoca zaman olarak 100’e yetişemese de performans, iş, enerji olarak iki katına çıkmıştır. Ve bu dünyada iken herkesin kalbine gönlüne girmiştir.

Ali Hoca’nın büyüklüğünü ve heyecan dolu bir insan oluşunu Leylek Baba sayesinde çok daha iyi gördüm. Bu konudaki iki hatıramı anlatmadan geçemem.

İbrahim Bey İlkokulu ve Ortaokulu dergisi Leylak Baba’nın birinci sayısını 2017 Kasım’ında çıkarmıştık. Tanıtım ve dağıtım çalışmalarından yaklaşık bir buçuk ay sonra bir telefon geldi. Arayan Ali Ünlüer idi. Son derece hem nazik hem de saygılı bir anlatımla kendini tanıtarak dergiye ait övgü ve tebriklerini belirtti. Bu övgü tebrik öylesine söz olsun diye değildi. Bizzat derginin tüm sayfalarını okumuş, yazarlarına ve yazılarına göre değerlendirme ile yapılmış nitelikli ve içten bir kutlama idi. Devamında Çanakkale’de kızının yanında olduğunu ve oradan bir mektup gönderdiğini söyledi.

Şimdi arşivlediğim ve bana hitaben yazılmış o mektubun içinden bir de İbrahim Bey İlkokulunun kuruluşunu anlatan bir yazı çıktı. O yazıyı Leylek Baba’nın ikinci sayısına alarak hem Ali Ünlüer’i bir de orada ölümsüzleştirdik hem de dergimizi daha da anlamlandırdık.

Leylek Baba’nın üçüncü sayısı çok ilginç bir karşılaşmaya tanıklık etti. TED Mersin Koleji Sosyal Bilgiler Öğretmeni Celal Yıldırım, derginin üçüncü sayısına Hüseyin Yalçın’ı tanıtan bir yazı yazmıştı. Hüseyin Yalçın son köy enstitüsü mezunlarından olup arşivi çok güçlü, kitapları ve araştırmaları olan ve Mersin’de yaşayan emekli bir öğretmen.

Dergi çıkınca üç adet de Ali Ünlüer’e gönderdim. Dergi eline ulaşır ulaşmaz Hoca son sayfaya kadar okumuş ve heyecanla coşkuyla beni aradı. Ve yine tüm yazıları tek tek değerlendirdikten sonra; O Hüseyin Yalçın’ı yazan Celal kim, bana numarasını göndersene, dedi. Benden baya küçük o, ama hatırlıyorum Hüseyin Yalçın’ı, İvriz’den! Onunla konuşmak istiyorum, diye devam etti. Hüseyin Küçük, Ali Hoca’dan küçük ama o da 90’ına yakın bu arada, ekleyelim. Sonrasında Celal Yıldırım, Ali Ünlüer ile Hüseyin Yalçın’ı telefon üzerinden buluşturup konuşturdu. Bildiğim kadarıyla öğrencilik hatıraları ve çalışmaları üzerine bir söyleşi yapıp ilk fırsatta buluşmak için sözleştiler. Böylece iki tanıdık iki dost, telefonla da olsa 70 yıl sonra birbiriyle buluştu ve konuştu.

Sözün başına dönersek Ali Ünlüer Hoca, heyecan dolu coşku dolu bir hayatla hep projeler içinde oldu. Ruhu şâd mekânı cennet olsun.

 

Ali Ünlüer; Asırlık Heyecana Son Nokta

Yusuf Yıldırım

Sorsalar; söylenebilecek en özlü kelimeler bunlar olurdu, Ali Hoca için. Yaşamının tamamı heyecan üzerine kurulu asırlık çınar Ali Hoca’yı bizzat yakından tanıma değil yaşama fırsatı bulanlardan ve bunun kıymetini bilenlerdenim.

Şubat ayındaki son konuşmamızda o heyecan fırtınasına bir kez daha kapılmak nasip oldu. Her kış olduğu gibi yine Çanakkale’de; kızının yanındaydı. Bu yılın martında yine Karaman’a dönecek ve yine yüz yüze görüşecektik. Ancak bu mart ayında Ali Hoca Karaman’a gelmedi. Gelemedi.

Çanakkale’deki damadı; ha bugün ha yarın Karaman derken durumu ağırlaştı, diye aktardı hastalığının ilk hallerini. 15 gün Çanakkale’de ilaç tedavisi gördüğünü bu sürede hep Karaman’a gitmek planları içinde olduğunu ancak durumunun daha da ağırlaşmasıyla Mart sonu gibi Ankara’ya götürdüklerini belirtti.

20 gün önce aradığımda  telefonu kapalı idi, Ali Hoca’nın. Bir hafta önce yaptığımız görüşmede Ahmet Tek abi durumunun ciddi olduğunu ve konuşacak durumda olmadığından telefonunu kızının kapalı tuttuğunu söyledi. Ve daha dün, 29 Nisan Pazartesi saat 18:00 sularında, Ali Ünlüer Hoca’yı mevzu ettiğimiz bir ortamda; ona daha yakın bir abimiz yoğun bakımda olduğunu aktardı. Ben saf saf, Yoğun bakımdan ne zaman çıkar, deyiverdim. Ancak karşı cevap hiç de iç açıcı değildi: Ne çıkması, artık 93’ündeki Ali Hoca’nın son zamanları.

Ve bu konuşmanın ertesi sabahında Ali Hoca’nın bu dünyadan göçtüğü haberi tezce ulaştı, bize. Belki beklenen bir ölüm olsa bile Ali Ünlüer’in gidişi, şehri derinden sarstı. Nasıl sarsmasın ki! Karaman’a mal olmuş, simge isim Ali Hoca’nın önemi; hayatının ana hatlarında saklı.

Ben Ali Ünlüer’in hayatını ayrıntılarına kadar bilmiyorum. Ancak zaman zaman kendisinden dinlediğim kadarıyla ve kendime ders çıkardığım hayatının dikkat çekici aşamaları -yanlış ve eksiklerimle- şöyledir. 1926 doğumlu Ali Hoca, 1948 İvriz Köy Enstitüsü mezunu. Aynı zamanda Karaman’ın ilk köy enstitüsü mezunu ve öğretmeni. 25 yıllık meslek hayatı biter bitmez, kurucusu olduğu İbrahim Bey İlkokulundan emekli olup iş hayatına atılıyor. İstese 65’ine yani 1991’e kadar çalışabilirdi. Sonrasında birkaç şirkette kısa süreli yöneticilik yapsa da Ünlüer Hoca, bundan sonraki hayatını, kendisiyle özdeşleşen Kızılay’a veriyor.

80’lerde başlayan Kızılay hayatı üç yıl önce sona erdi. Buradaki iş ve çalışma hayatı sadece Kızılay ile sınırlı değil. Şehirdeki kültürel faaliyetlerin tamamında Ali Hoca da mutlaka yer alır. Resmi, yerel tüm programlarda ve toplantılarda bulunur. Atatürk Öğrenci Yurdunu bir bakıma yoktan var eder. Dil bayramlarının çoğunda ön sıradadır. Gazetelerde çıkmış yüzlerce yazısı vardır. Ali Hoca demek biraz da şehir demek desek abartı olmaz.

Ali Hoca’nın dikkat çeken özelliklerinden biri de teknolojiyle arasının iyi olmasıdır. 85 yaşından sonra kim akıllı cep telefonunu eline alıp kullanabilir ki! İşte onun az rastlanır örneklerinden biri Ali Hoca’dır. Mustafa Eroğlu’nun anlattığına göre her sabah Kızılay’a giderken yolunu mutlaka onlara düşürüp elindeki cep telefonunun kullanımına ait sorular sorarmış. Bu basit cümlelerle açıklanacak bir durum değildir. 85 yaşından sonra cep telefonu öğrenme hırsı; bilgiye, öğrenmeye ve araştırmaya açlığın ne kadar tavan yaptığını anlatıyor. Malumdur, toplumdaki anlayışa göre 40’ından sonra bir şey öğrenilmez ve yaş yetmiş iş bitmiştir. Ve insanların çoğu da bu algıya göre hareket edip kafasındaki lambayı söndürüp yaşarken ölürler. Ama Ali Ünlüer bu 85’inde henüz gençtir.

Bu yeniliğe açlığını sırrı da yine kendisinde saklı. Mustafa Eroğlu cenazede söyledi. Üç ya da dört yıl öncedir. Ali Ünlüer der ki, Mustafa 100 yaşını tamamlamak istiyorum. Buradan da anlaşılıyor ki, Ali Ünlüer Hoca, 80’nine gelse bile önünde uzun bir 20 yıl görmekte ve asla fişini çekmeyip gelecekte yapacaklarına odaklanmaktadır. Hoca zaman olarak 100’e yetişemese de performans, iş, enerji olarak iki katına çıkmıştır. Ve bu dünyada iken herkesin kalbine gönlüne girmiştir.

Ali Hoca’nın büyüklüğünü ve heyecan dolu bir insan oluşunu Leylek Baba sayesinde çok daha iyi gördüm. Bu konudaki iki hatıramı anlatmadan geçemem.

İbrahim Bey İlkokulu ve Ortaokulu dergisi Leylak Baba’nın birinci sayısını 2017 Kasım’ında çıkarmıştık. Tanıtım ve dağıtım çalışmalarından yaklaşık bir buçuk ay sonra bir telefon geldi. Arayan Ali Ünlüer idi. Son derece hem nazik hem de saygılı bir anlatımla kendini tanıtarak dergiye ait övgü ve tebriklerini belirtti. Bu övgü tebrik öylesine söz olsun diye değildi. Bizzat derginin tüm sayfalarını okumuş, yazarlarına ve yazılarına göre değerlendirme ile yapılmış nitelikli ve içten bir kutlama idi. Devamında Çanakkale’de kızının yanında olduğunu ve oradan bir mektup gönderdiğini söyledi.

Şimdi arşivlediğim ve bana hitaben yazılmış o mektubun içinden bir de İbrahim Bey İlkokulunun kuruluşunu anlatan bir yazı çıktı. O yazıyı Leylek Baba’nın ikinci sayısına alarak hem Ali Ünlüer’i bir de orada ölümsüzleştirdik hem de dergimizi daha da anlamlandırdık.

Leylek Baba’nın üçüncü sayısı çok ilginç bir karşılaşmaya tanıklık etti. TED Mersin Koleji Sosyal Bilgiler Öğretmeni Celal Yıldırım, derginin üçüncü sayısına Hüseyin Yalçın’ı tanıtan bir yazı yazmıştı. Hüseyin Yalçın son köy enstitüsü mezunlarından olup arşivi çok güçlü, kitapları ve araştırmaları olan ve Mersin’de yaşayan emekli bir öğretmen.

Dergi çıkınca üç adet de Ali Ünlüer’e gönderdim. Dergi eline ulaşır ulaşmaz Hoca son sayfaya kadar okumuş ve heyecanla coşkuyla beni aradı. Ve yine tüm yazıları tek tek değerlendirdikten sonra; O Hüseyin Yalçın’ı yazan Celal kim, bana numarasını göndersene, dedi. Benden baya küçük o, ama hatırlıyorum Hüseyin Yalçın’ı, İvriz’den! Onunla konuşmak istiyorum, diye devam etti. Hüseyin Küçük, Ali Hoca’dan küçük ama o da 90’ına yakın bu arada, ekleyelim. Sonrasında Celal Yıldırım, Ali Ünlüer ile Hüseyin Yalçın’ı telefon üzerinden buluşturup konuşturdu. Bildiğim kadarıyla öğrencilik hatıraları ve çalışmaları üzerine bir söyleşi yapıp ilk fırsatta buluşmak için sözleştiler. Böylece iki tanıdık iki dost, telefonla da olsa 70 yıl sonra birbiriyle buluştu ve konuştu.

Sözün başına dönersek Ali Ünlüer Hoca, heyecan dolu coşku dolu bir hayatla hep projeler içinde oldu. Ruhu şâd mekânı cennet olsun.

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder