08/05/2019

Remzi Tartan İLBAY GELDİ Mİ?

 

İLBAY GELDİ Mİ?

Remzi Tartan

Kapımı bâd-ı saba yelinden başka çalan kalmadı karamsarlığında olmasa da sıkça
çalan olmuyor…

Kapı mı çalınıyor, ikircikliğiyle dikkat kesildim. Evet kapı çalınıyor; çalınmıyor da sanki kapıyı incitmeden ama içeriye de davet edilmeyi beklediğini hissettireyim tedirginliğiyle tıklatıyor kapıyı. Buyurun, diye sesimi yükselterek ünledim. Koluyla göğsünde tuttuğu bez torbayı yumuşak bir şekilde masaya bırakıp elimi öpmeye yeltendi.


1953'te Karaman'dan Ankara'ya il olmak talebiyle giden heyet: (Sağdan)Ziya Göncü,Kerim Kuru, Ziya Duru, İbrahim Dölek, Ömer Ün, Remzi Birand, (?), (?), Kemal Aygün (Vali), Hüsnü Göncü, İbrahim Kayserilioğlu, İbrahim Özatay, Ahmet Okur, Hafız Hebebçi, Ortanlar sol: (?), (?), Mehmet Demirayak, Ziya Kayserilioğlu, Osman Babaoğlu (Kel Osman)

- Ooo muhtarın oğlu! Ne ulan rengin değişmiş! Az daha tanıyamayacaktım, şeytan rengine bürünmüşsün…

- Okul bitti, peder bey tatil ihsan etti. On beş gündür Ege ve Akdeniz’i dolaşıyordum. Hediyelerimi size her uğradığım yerden aldım. Lütfen kabul ediniz, diyerek torbadan çıkarmaya başladı. Amca diye söze başlayarak; her il, ilçeye girdiğimde bulundukları bölgenin ürünlerini alırım. Ünlülerini görünür kılan farklı malzemelerle, kimi topraktan, kimi seramikten veya metalden üretip o yörenin unutulmamasını sağlıyorlar.

Girdiğim işyerlerinde (dükkanlarda) bunları seçerken sohbet ediyoruz. Soruyor adam “Nerelisin?”. Yüksek perdeden “Karaman” lıyım diyorum. Satıcı bir an duraksıyor haa “Konya-Karaman” demez mi!

Elimdekileri bırakıp çıkasım geliyor.

Kaç yıldır “il” olduk çok kimsenin haberi yok! Hala “Konya-Karaman” diyorlar.

Eee yiğidim o insanlara kızma! Yalnızca coğrafya kitaplarına emirle “il” yazdırmakla il olmak hemen olmuyor. Sen ben beriki de çabalayacak! En basiti senin getirdiğin nesne-bibloları koyacağız senin hatırına vitrine. Hem seni anacağız hem de o nesnenin ansıttığı il veya ilçeyi torunumuza anlatacağız.

Var mı bizim Karaman’ın çağrıştırdığı, hatırlatacak bir nesnesi, simgesi var mı?

İnsanlara yüzlerce yıl önce dizeleriyle sevgiyi, kardeşliği, tevazuunun erdemliliği anlatan Koca Yunus ‘un bir heykelciği?

Bir ulusu, ulus yapan en önemli, birinci etmen olan “dil”i Mehmet Bey’in fermanını simgeleşmiş bir

Nesne olarak var mı, demirden, kömürden yapılmışı?

Başka kimselere kızma, bayram yapmaz, anma törenleri yapmaz olduk.

Nerede seçilmiş başkanları, atanmış yöneticileri!

İyi ki, Anı Bisküvi, BİFA Bisküvi, Duru Bulgur var. Yüz ağartacak ürettikleri gıdalar yanında dil bayram aylarında yayınladıkları kitaplarla kültür açlığımızı da doyuruyorlar sağ olsunlar.

Özce, Yunus’tan bir dize okuyalım

Bilmeyenler ne bilsin bizi

Bilenlere selam olsun

Çok çabuk celallenme, il olma isteği çok eski. Sen çayını içerken anlatayım.

Kara önlüklerimiz sırasetenden pırıl pırıldı. Yaka bembeyaz kolalıydı ki, düpdüzgün dururdu.

Ve o yıllarda tekli öğretim olarak tanımlanan, sabah üç, öğleden sonra iki dersle sürdürüle. Cumartesi günleri yarım gün süren yıllar…

1953 yılında, ikinci dersi başlayacağını uyaran zil (nöbetçi öğrenci büyük bir onur ve zevkle) çaldı.

Fakat nöbetçi öğretmen binaya almadı bahçede her sınıf dizildi.

Tüm okul; sınıflarının başında öğretmenleriyle İstasyon’a gidecekti. Sevindik.

İstasyon pazar günleri hali vakti yerinde olanların faytonla piknik yapmak (piknik yapmak dediğimde) ”batırık” yapmaya gittikleri yerdi. Okulumuzun önünden istasyon‘a kadar yolumuz Arnavut kaldırım taşı döşeliydi. Kütüphaneden İstasyon yönüne dönünce yolun sağı solu sık ve gür kavaklarla doluydu. Karşılıklı kavaklar sanki birbirlerine kavuşmak istercesine üst kısımları eğilip yola gölgelik oluşturuyordu. İstasyon’a ulaştık ki, aman ne kalabalık ne kalabalık! Her on on beş kişide; ince bir çıtaya tutturulmuş karton pankartlar. Kimisinde “Hoş geldiniz” ve çokça “İl olmak istiyoruz”, “Karaman il olmalı!” yazılı.

Yaa yiğidim Karaman ‘ın il olma istediği dün değil; 1953’te de vardı.

Ve bizler kara önlüklerle o sıcak havada paytonla değil yürüyerek İstasyon’a vardık,

Devlet büyüklerini ufacık ellerimizle alkışladık, çok yol yürüdük 1989’a dek!

Anlatılır, Adnan Menderes ve heyeti Karaman’a tren garından inerler. Adnan Menderes için Taşkale’den getirilen bir deve yatırılır. Adnan Menderes deveyi azat etmek ister. Kesmeyin mesmeyin denilse de nafile! Çünkü kasap, Sağır Kasap. Hatuniye’nin karşısında otururmuş. Adam ne kadar bağırsalar çağırsalar duymaz ve çalar bıçağı devenin boynuna.

Heyetten biri artık öfkeye mi kapıldı, dalga mı geçti bilinmez. Kendini tutamayarak; Ulan (……) Garamanlılar, değil deve fil kesseniz de “Vilayet” olamazsınız. Ali (Ünlüer) Hoca da bunu duymuş. Ve Ali Hoca her toplantıda bu olayı anlatıp devamında “Karaman’a fil kesseniz vilayet olamazsın dediler, vilayet olduk; üniversite açılmaz Karaman’da dediler, üniversite açıldı; Karaman organize olamaz dediler; Karaman Organize Sanayi Bölgesi kuruldu. Karaman böyle işte, ne isterse onu yapar.

Rastlantı bizim sınıf tam parkın ağır çift kanatlı perforjeli kapısının önüne denk geldi.

Parkın çevresi taş duvarla örülü üzeri betonla kaplı idi.

Parkın duvarının iç bölümüne bakan tarafta hercailer, güllerle göz alıcı bir şekilde bakımlı idi.

Parkın içi daire şeklinde mucurlarla yürüyüş yolu oluşturulmuş şekilde ortada havuz olarak anımsıyorum. Duvarların içe bakan kısımları ve mucurlu yolların kenarlarında, çamdan, akasya ya kadar çeşitli bakımlı gürbüz ağaçlar serinlik verecek denli büyüktü. Parkın kapısı 1.nci İstasyon caddesinin istasyona yakın bölümünde bulunuyordu. (Hoş o zamanlar birinci, ikinci istasyon cadde isimleri yoktu.) Yalnızca İstasyon Caddesi vardı. Bizden bir üst sınıf, park ile İstasyon Caddesi arasında daha çok toz ve güneşin altındaydı. Duvarla İstasyon Caddesi arası.

İl olma isteğinin tandırına kesmik atma siyasilerin ilk görevlerindendi sanki.!

İl olamasak da yerel yönetimler kendi toplumunu yönetsin gibi TBMM’ne bir istekte –dilekte- bulunmak yerine şu anda isimlerini anımsayamadığım DP ilçe örgütünden, belediye meclisi ve meslek odaları derneklerinden oluşan ve kendilerine “çarıklı erkan-ı harb” olarak tanımlayan komitenin Ankara ‘da il olma isteklerinin refüje edici bir yanıt aldıklarını oluşumun içinde bulunanlar gülerek anlatırlardı!..

Bir ansıtma 1953 yıllarda belediyeler, sürücü ehliyeti ve plaka verme yetkileriyle donanımlı idiler.

1989 da il olduk! İl tanıtımını da gene sen ben atanmış, seçilmiş başkanların çalışmalarıyla il olduğumuzu üstümüze düşen görevleri yaparak tanıtacağız.

Sen mumdan küçük heykeller yapacaksın vali bildiri yayınlayacak belediye başkanı parklar, bahçeleri çoğaltacak.

Umarım.





6 yorum:

  1. Yegane Başyıldız
    Amcam benim kalemine yüreğine sağlık senin yazılarını okumak çok keyifli

    YanıtlaSil
  2. Mustafa Çolakoğlu
    Ellerine kalemine diline sağlık olsun REMZİ abi selamlar sevgiler

    YanıtlaSil
  3. İstanbullu Kaptan
    harikasın Remzi arkadaşım.O kadar değerli kalemin var ki.Tarihi yeniden yaşatıyorsun gözlerimizde bizlere..Remzi'ciğim ben şu an Antalya'da yaşıyorum.yazılarınla o geçmişin güzelliklerini yaşıyorum.İyi ki varsın.selamlar..

    YanıtlaSil
  4. Hüsnü Onur Cicibıyık
    Yüreğine kalemine emeğine sağlık Remzi arkadaşım başarılar dilerim sevgi ve selamlar.

    YanıtlaSil
  5. Nurten Abaci
    Remzi Ağabey,sohbet havasında yazılarını okumak çok keyifli.Kalemine sağlık.Selam ve saygılar.

    YanıtlaSil
  6. Gönül Kılıç
    Dayıcığım harika.Ne güzel anlatmışsın.

    YanıtlaSil