01/11/2019

Yunus Emre’yi anlamanın yolu Risâletü’n-Nushiyye’den geçer

Yunus Emre’yi anlamanın yolu Risâletü’n-Nushiyye’den geçer

Yusuf Yıldırım

Edebim el vermez edepsizlik edene/susmak en güzel cevap, edebi elden gidene” örneklemesiyle Yunus Emre’den söz etti bir yazısında, sevilen ve sayılan bir büyük şairimiz. Oysa Yunus Emre’nin böyle bir özgün şiiri yok. Hem Hazret böyle bir dil kullanmaz ki! Edepli-edepsiz gibi kaba bir ithamla toptan kişiliği hedef alarak şiir söylemek Yunus’un ince üslubundan uzaktır. Ulusal şair ve yazarlarımızın bile Yunus Emre farkındalığı algı düzeyinde ise halk kitlesinin genel durumuna söyleyecek söz kalmıyor.

Yunus özelinde daha büyük bir sorun var. Yunus’a ait olmayan şiirler, Yunus’un özgün şiirlerinden daha fazla tanınmakta. Son olarak Bestami Yazgan’ın “Gülü İncitme Gönül” şiiri Yunus Emre adı altında binlerce kişi tarafından sosyal medyada paylaşılırken Yunus Emre adıyla yayılan ama onun olmayan şiirlere güncel ve canlı bir örnek oldu. Bu durum Bestami Yazgan için onur kaynağı iken Yunus şiirleri için bir sorundur. Sahaf Raif Yelkenci, 1500 civarında Yunus şiiri olduğundan bahseder. Cönklerdeki Yunus şiirleri tam tespit edilse Yunus adına söylenmiş şiir sayısı belki 5000 olacak.

Durum ciddi, durum vahim. Ve çoğunluk bunun farkında değil. Tehlike şu ki, Yunus’la alakası olmayan düşünceler; maalesef Yunus adıyla söylenmiş şiirlerle kitleler arasında halka halka yayılmış ve yayılmaya devam ediyor.

İlgili bir diğer sorun da Yunus’un salt bir şair olarak algılanması. Bilimsel inceleme ve irdelemelerin tamamına yakını Yunus’un şiirlerine ya edebi metin gözüyle bakar ya da kavram ve terimleri kitabi bilgiyle açıklama yoluna gider. Yunus’un düşünürlüğü, mutasavvıflığı bilerek bilmeyerek geri plana atılır. Oysa harika bir söz ustası olan Yunus Emre için şiir, düşüncelerinin kitlelere aktarımında en iyi araçtır. Bu açıdan bir söylem insanı gibi görünse de aslında tam bir eylem insanıdır, Yunus. Onun eylemciliği; Saf suresinin “Ey iman edenler, niçin yapmadığınız şeyleri söylüyorsunuz.” ayetine de çok uygundur. Yunus düşündüğü, inandığı yanında asıl yaşadığını dile getiren bir mutasavvıftır.

Yunus Emre Hazret’in öz düşüncesini anlamanın ötesinde kavramanın öncelikli yolu Risâletü’n-Nushiyye okumalarıdır. Öyle kitâbîce değildir bu okumalar. Her beytini öncesinin üstüne koya koya özümseye özümseye bir içselleştirme sürecidir, bu okuma. 600’e yakın beyiti ile insanın kendi kişiliğini tanıması, davranış ve ilişkilerinde olgunlaşması anlamına geldiğinden Risâletü’n-Nushiyye okumaları ömürlük bir süreçtir. O yüzden Risâletü’n-Nushiyye’nin mutlaka şerhli ve müzakereli okunması etkiyi arttıracaktır.

Risâletü’n-Nushiyye, genel anlayışın tersine olağanüstü bir edebi metin!

Vezin bozukluklarına ve akışsız beyitlere takılıp kalmamak gerek. Şiir, sağlam bir planda ruhun tamamını ele alır. Yunus Emre plana uymakta da çok hassastır. Anlatım büyüleyicidir! Hem gözünü hem aklını alır insanın Hazret baştan sona Risâletü’n- Nushiyye ile...

Burada mekân insanın iç dünyası. Zaman, sürekli döngüyle her andır.

Ya kahramanlar?..

Hepsi soyut. Ruh, akıl, nefis, şeytan, cennet, cehennem, akıl, iman gibi terim ve kavramlar yanında kibir, alçakgönüllülük, öfke, hoşgörü, açgözlülük, cömertlik, acelecilik, sabırlılık gibi belli kişilik özelliği Risâletü’n-Nushiyye’nin kahramanlarıdır.

Günümüzde yeni fark edilen anlatım tekniklerini Yunus Emre çoktan kullanmış.

Doğrudan anlatım, ima, istiare, benzetme, teşhiş, intak… Yunus Emre için sıradan kullanımlar. Betimleme, öyküleme, dialog, monolog ve alegoriyi öyle ustaca kullanır ki, okuyanda film izlemişçesine etki uyandırır. Aynı sözü sen söylemeye çalışsan da yapamazsın. Sehl-i mümteni diyorlar buna. Kolay anlaşılsa da söyleyişi çok zor anlatımlar bunlar. Yunus Emre’de öncelikli amaç; okuyanı dinleyeni dış etkilerden kurtarıp iç dünyasına çekerek sorgulama, irdeleme ve çözümleme yapmasına aracı olmaktır. Alegoriyi (yerinel imge) en iyi uyguladığı örneklerden “Niçe ata binenler yire düşdi/Niçe benem diyene sinek üşdi” beyitiyle zihinde koca bir sahne canlandırarak kibir sembolü Nemrut’un ölümünün bir sivrisinek elinden olduğuyla bir çırpıda anlatıverir.

Öyküleme, durum, düşünce anlatımı da üst düzeydir. Yunus Emre, olay örgüsünün unsurları olan gerilim, zıtlık anlamsal iniş-çıkış, düğüm ve çözüm aşamalarını şiirde ustaca kullanır. O yüzden mükemmel bir öyküleme örneği olan Hazret-i Yusuf’un kuyuya atılması, aynı ruh haline büründürdüğü okuyucuya empati yapma imkânı sağlar.

Günümüz etkili anlatım yöntemlerinden iyi öykücülerin bolca kullandığı metinlerarasılık konusunda kimse Yunus Emre’nin eline su dökemez. Ayet, hadis, deyim ve metin kalıplarını Yunus Emre hiç sezdirmeden bir beytin bir dizesinde söyleyivermiştir. Yunus’un dillinde “Mine’l-kalbi ile’l-kalbi” olan metin kalıbı sonraki yüzyıllarda “Bir yol gider kalpten kalbe”ye dönüşecektir ozanların dilinde. Sanki sen söylemişçesine benimseyiverirsin Yunus Emre’nin aktardığı düşünceleri, mesajları. Daha da ötesinde Hazret öyle sarmallar ki, bu anlatımları ne sen farkındasındır ne de cümle insan. Okudukça tefekkürle muhasebeye dalarsın iç dünyanda, sadece.

Şimdi bu açıklamalardan bir hikâye/roman irdelemesi yapılmış gibi bir anlam çıkıyor değil mi? Hayır, Yunus Emre’nin mesnevi türünde yazdığı Risâletü’n-Nushiyye’deki anlatım yöntemleri bunlar. Günümüzde yazarlık atölyelerinde bile anlatıl(a)mayan birçok anlatım yöntemini Yunus Emre 700 yıl önce şiirde üst düzey kullanmış. Bu yazının okurlarına da sır olsun; Yunus Emre’nin kullandığı söz sanatlarından biri henüz fark edilmedi, keşfedilmedi. Eğer birileri keşfetti ise de ben habersizim. Nedir o, sorularını duyar gibiyim! Tahlil; irdeleme-çözümleme! Öyle psikolojik çözümlemeleri var ki, ruhundaki tel tel titreyişe engel olamazsın!

Bilindik bir hikâye ile başlasa da içerik, sağlam bir metin ve heyecan verici kurguya sahiptir.

Dibâcede (giriş) insanın yaratılışı on üç beyitle ele alınır. Geçmişten günümüze geleneksel yollarla sayısızca anlatılmış olsa da yaratılış hikayesi; Yunus’ta bir başka lezzette bir başka doyumsuzluktadır. İnsan; can (ruh) ve bedenden oluşan bir varlıktır. Bedenin toprak, su, ateş ve havadan birleşik cisim olduğunu “Ol bâdişâh-ı kadîm dilerdi bir hikmet eyliyidi/Toprag u od u su u yil ana söyliyidi” beyitiyle söyleyerek sözü başlatır. İlk on üç beyitte anlatılanlar; “Andolsun ki, biz insanı çamurdan süzülüp çıkarılmış bir özden yarattık (Mu’minun, 12).” ve “Andolsun ki biz, insanın atası Adem'i kuru, kokmuş, şekil ve suret verilmiş bir çamurdan yarattık (Hicr, 26).” ayetlerinin çok güzel açıklamalarıdır, aslında. Beden ölünce ait olduğu tabiata karışır. Topraktan geldik toprağa gireceğiz sözünün de kaynağıdır bu hikmet. Can ise bedeni dirilten onu aydınlatan varlıktır, ruhtur. Ölümsüz ve sonsuzdur. Ruhun bu dünyadaki varlığı için bedene ihtiyacı vardır. Maddi ve geçici beden ile sonsuz mana varlık ruh birbirine zıttır. Beden bu dünyaya bağlı kalmak, ruh Allah’a yükselmek ister. Burası bundan sonra anlatacakları için böyle sağlam bir zemin oluşturacaktır!

Tanımlama ve tespitler beş duyuyla algılanırcasına somut.

İç dünyayı oluşturan dört unsur öyle kurgulanmıştır ki, insan, kişilik özelliklerinin kökenine iner, bir anda. Dört unsurdan toprak, su iyi özelliklerimizin; hava ve ateş ise kötü özelliklerimizin kaynağıdır. Dört unsur ile gelen özellikler insanın iç yaşantısını oluşturur. Ama dış dünyayla da ilişkiler yine bu özellikler ile kurulur. İnsanın iyi ve kötü özellikleri sürekli çatışma halindedir. Çatışmalar insanı çıkmaza soksa da Allah insanı bu çıkmazdan ruh ve akıl aracılığıyla kurtarır.

Risâletü’n-Nushiyye’nin nesir içeriği bize biraz daha kendimizi tanımamıza içimize daha bilinçli bakmamıza yardımcı olur. Fî Ta’rîfi’l-Akl bölümünde üç çeşit akıl olduğunu söyler, Yunus Emre. Aklın kaynağı Allah’tır ve o da ezelden beri vardır. Birinci akıl akl-ı maaştır, dünya işlerini, işleyişini bildirir. İkinci akıl, akl-ı maaddir, ahiret hayatını bildirir. Üçüncü akıl akl-ı küllî olup Allah Teâlâ’nın marifetini ilmini bildirir. Bu kategorik yaklaşım, “Küçük kafalar insanlarla, orta kafalar olaylarla, büyük kafalar düşüncelerle uğraşır.” sözünü hatırlatıyor, bu arada.

Akıl sonrası iman konusunu tanımlar, Yunus Emre. İman da akıl gibi üç türlüdür. İlme’l-yakîn, ayne’l-yakîn ve hakka’l-yakîn…

Nesir bölümün ikinci yarısını Yunus Emre cennet ve cehenneme ayırır. Toprak ile su cennettedir ve iyi kullar oraya gidecektir. Tersinden ateş ile hava da cehennemdedir, kötü kullar oranın ehli olacaktır.

Nesrin sonunda kahramanlar tanıtılır. Somut canlılar; insan, hayvan, bitki değil onlar. Hepsi soyut kavram, düşünce ve değerlerdir, yukarıda anlatıldığı üzere.

Bundan sonra insanın iyi ve kötü özelliklerinin çatışmasını anlatıldığı manzum bölümler vardır. Yunus Emre her bir bölüme destan der. Savaş hikayelerinin anlatıldığı manzum türün adı olan destan; Yunus’ta teşhis ve intak sanatıyla kişileştirdiği soyut kavramların mücadelesinin de adı olmuştur. Böylece Dâsitân-ı Kibr, Dâsitân-ı Kanaat, Dâsitân-ı Buhl-i Hased, Dâsitân-ı Buşu örneklerinde olduğu gibi Risâletü’n-Nushiyye’de alt temalar açılır. Her biri ayrı bir yazı konusu olan alt temalarda iyi özelliklerin kötü özelliklerimizle nasıl savaşacağı, nasıl zafer kazanacağı anlatılır.

Öyle kulağa hoş gelen gönlü yemişlendiren ulvî ve kutsî görünümlü sözler bulamazsın, sen burada. Etkili vurgulu ama acı katıklı reçeteler vardır, Yunus’ta. Düşünmelisin, sorgulamasın, varlığının derinliklerine inerken, özünü. Çünkü ruh örselidir. Nefisçe sürekli hırpalanan ruh doğru yörüngeye oturmadığı sürece zaferden uzak kalacaktır.

Hiçbir anlatıcı Yunus Emre’deki performansı yakalayamadı!

Ne Mevlâna Ne Ahmet Yesevî ne de başka bir mutasavvıf! Tamam onlar da insanın özünün bütününü gördüler. Onlar da nefse ruha değindiler, ama dağınık, yeri geldikçe değinişler oldu, onların ki. Bir Yunus Emre insan ruhunu sistematik ele aldı. Öyle bir işledi ki insanı, elle tutulurcasına insan ruhunu somutlaştırdı, gözler önüne serdi.

Şu da çok rahatça ve kesinlikle söylenebilir ki, Risâletü’n-Nushiyye’yi en iyi anlayan ve anlatan tek kişi Rahmetli Mehmet Kaplan’dır. Yunus Emre'nin İnsan ve Ahlak Görüşü (Risalat al Nushiyya'nın tahlili), başlığıyla İÜ EF Türk Dili ve Edebiyatı Dergisi (C XXI, 1973)’nde yayınlandığı makale, tam bir Risâletü’n-Nushiyye anlama kılavuzudur. Bu makalenin üzerine şimdiye kadar çıkılamamıştır.

Modern insanın yalnızlığına mutsuzluğuna Risâletü’n-Nushiyye çare midir?

Evet.

Ayrı bir yazı konusu olan bu sorunun cevabı ikirciksiz, yorumsuz “evet”tir.

Omuzu omuzuna değecek yakınlıktaki insanlar, ruhen dünyalar kadar birbirine uzaktadır. Açık alan mahpusları bir bakıma. Kalabalıkta hamûşân!.. Hayatları kendilerine ait olmayanlar… Yalnızlar, sahipsizler, mutsuz insanlar.

Aslında sen, sen değilsin. İçindeki yabancının, nefsinin esaretindesin. Kendine gelmelisin. O yabancıyı dışarı atarak.

Risâletü’n-Nushiyye, seni garibliğinin kaynağına götürecek. O yabancıyı içinden nasıl çıkaracağını sana öğretecektir.

Gönül eri bilür gönül haberin

Gönüllerün içinde cümle varın


Özgün metin için bakınız.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder