Yunus Emre’yi anlamanın yolu Risâletü’n-Nushiyye’den geçer
Yusuf Yıldırım
“Edebim el vermez edepsizlik
edene/susmak en güzel cevap, edebi elden gidene” örneklemesiyle Yunus Emre’den söz
etti bir
yazısında, sevilen ve sayılan bir büyük şairimiz. Oysa Yunus Emre’nin böyle bir
özgün şiiri yok. Hem Hazret böyle bir dil kullanmaz ki! Edepli-edepsiz gibi
kaba bir ithamla toptan kişiliği hedef alarak şiir söylemek Yunus’un ince üslubundan
uzaktır. Ulusal şair ve yazarlarımızın bile Yunus Emre farkındalığı algı
düzeyinde ise halk kitlesinin genel durumuna söyleyecek söz kalmıyor.
Yunus özelinde daha büyük bir sorun
var. Yunus’a ait olmayan şiirler, Yunus’un özgün şiirlerinden daha fazla
tanınmakta. Son olarak Bestami Yazgan’ın “Gülü İncitme Gönül” şiiri Yunus Emre
adı altında binlerce kişi tarafından sosyal medyada paylaşılırken Yunus Emre
adıyla yayılan ama onun olmayan şiirlere güncel ve canlı bir örnek oldu. Bu
durum Bestami Yazgan için onur kaynağı iken Yunus şiirleri için bir sorundur. Sahaf
Raif Yelkenci, 1500 civarında Yunus şiiri olduğundan bahseder. Cönklerdeki
Yunus şiirleri tam tespit edilse Yunus adına söylenmiş şiir sayısı belki 5000
olacak.
Durum ciddi, durum vahim. Ve çoğunluk bunun
farkında değil. Tehlike şu ki, Yunus’la alakası olmayan düşünceler; maalesef Yunus
adıyla söylenmiş şiirlerle kitleler arasında halka halka yayılmış ve yayılmaya
devam ediyor.
İlgili bir diğer sorun da Yunus’un salt
bir şair olarak algılanması. Bilimsel inceleme ve irdelemelerin tamamına yakını
Yunus’un şiirlerine ya edebi metin gözüyle bakar ya da kavram ve terimleri
kitabi bilgiyle açıklama yoluna gider. Yunus’un düşünürlüğü, mutasavvıflığı
bilerek bilmeyerek geri plana atılır. Oysa harika bir söz ustası olan Yunus
Emre için şiir, düşüncelerinin kitlelere aktarımında en iyi araçtır. Bu açıdan
bir söylem insanı gibi görünse de aslında tam bir eylem insanıdır, Yunus. Onun eylemciliği;
Saf suresinin “Ey iman edenler, niçin yapmadığınız şeyleri söylüyorsunuz.”
ayetine de çok uygundur. Yunus düşündüğü, inandığı yanında asıl yaşadığını dile
getiren bir mutasavvıftır.
Yunus Emre Hazret’in öz düşüncesini
anlamanın ötesinde kavramanın öncelikli yolu Risâletü’n-Nushiyye okumalarıdır. Öyle
kitâbîce değildir bu okumalar. Her beytini öncesinin üstüne koya koya özümseye
özümseye bir içselleştirme sürecidir, bu okuma. 600’e yakın beyiti ile insanın
kendi kişiliğini tanıması, davranış ve ilişkilerinde olgunlaşması anlamına
geldiğinden Risâletü’n-Nushiyye okumaları ömürlük bir süreçtir. O yüzden
Risâletü’n-Nushiyye’nin mutlaka şerhli ve müzakereli okunması etkiyi
arttıracaktır.
Risâletü’n-Nushiyye, genel anlayışın tersine olağanüstü bir edebi metin!
Vezin bozukluklarına ve akışsız
beyitlere takılıp kalmamak gerek. Şiir, sağlam bir planda ruhun tamamını ele
alır. Yunus Emre plana uymakta da çok hassastır. Anlatım büyüleyicidir! Hem
gözünü hem aklını alır insanın Hazret baştan sona Risâletü’n- Nushiyye ile...
Burada mekân insanın iç dünyası.
Zaman, sürekli döngüyle her andır.
Ya kahramanlar?..
Hepsi soyut. Ruh, akıl, nefis, şeytan,
cennet, cehennem, akıl, iman gibi terim ve kavramlar yanında kibir,
alçakgönüllülük, öfke, hoşgörü, açgözlülük, cömertlik, acelecilik, sabırlılık
gibi belli kişilik özelliği Risâletü’n-Nushiyye’nin kahramanlarıdır.
Günümüzde yeni fark edilen anlatım tekniklerini Yunus Emre çoktan kullanmış.
Doğrudan anlatım, ima, istiare,
benzetme, teşhiş, intak… Yunus Emre için sıradan kullanımlar. Betimleme,
öyküleme, dialog, monolog ve alegoriyi öyle ustaca kullanır ki, okuyanda film
izlemişçesine etki uyandırır. Aynı sözü sen söylemeye çalışsan da yapamazsın. Sehl-i
mümteni diyorlar buna. Kolay anlaşılsa da söyleyişi çok zor anlatımlar bunlar. Yunus
Emre’de öncelikli amaç; okuyanı dinleyeni dış etkilerden kurtarıp iç dünyasına çekerek
sorgulama, irdeleme ve çözümleme yapmasına aracı olmaktır. Alegoriyi (yerinel
imge) en iyi uyguladığı örneklerden “Niçe ata binenler yire düşdi/Niçe benem
diyene sinek üşdi” beyitiyle zihinde koca bir sahne canlandırarak kibir sembolü
Nemrut’un ölümünün bir sivrisinek elinden olduğuyla bir çırpıda anlatıverir.
Öyküleme, durum, düşünce anlatımı da üst
düzeydir. Yunus Emre, olay örgüsünün unsurları olan gerilim, zıtlık anlamsal iniş-çıkış,
düğüm ve çözüm aşamalarını şiirde ustaca kullanır. O yüzden mükemmel bir
öyküleme örneği olan Hazret-i Yusuf’un kuyuya atılması, aynı ruh haline
büründürdüğü okuyucuya empati yapma imkânı sağlar.
Günümüz etkili anlatım yöntemlerinden
iyi öykücülerin bolca kullandığı metinlerarasılık konusunda kimse Yunus
Emre’nin eline su dökemez. Ayet, hadis, deyim ve metin kalıplarını Yunus Emre
hiç sezdirmeden bir beytin bir dizesinde söyleyivermiştir. Yunus’un dillinde
“Mine’l-kalbi ile’l-kalbi” olan metin kalıbı sonraki yüzyıllarda “Bir yol gider
kalpten kalbe”ye dönüşecektir ozanların dilinde. Sanki sen söylemişçesine
benimseyiverirsin Yunus Emre’nin aktardığı düşünceleri, mesajları. Daha da
ötesinde Hazret öyle sarmallar ki, bu anlatımları ne sen farkındasındır ne de
cümle insan. Okudukça tefekkürle muhasebeye dalarsın iç dünyanda, sadece.
Şimdi bu açıklamalardan bir hikâye/roman
irdelemesi yapılmış gibi bir anlam çıkıyor değil mi? Hayır, Yunus Emre’nin
mesnevi türünde yazdığı Risâletü’n-Nushiyye’deki anlatım yöntemleri bunlar.
Günümüzde yazarlık atölyelerinde bile anlatıl(a)mayan birçok anlatım yöntemini
Yunus Emre 700 yıl önce şiirde üst düzey kullanmış. Bu yazının okurlarına da sır
olsun; Yunus Emre’nin kullandığı söz sanatlarından biri henüz fark edilmedi,
keşfedilmedi. Eğer birileri keşfetti ise de ben habersizim. Nedir o, sorularını
duyar gibiyim! Tahlil; irdeleme-çözümleme! Öyle psikolojik çözümlemeleri var
ki, ruhundaki tel tel titreyişe engel olamazsın!
Bilindik bir hikâye ile başlasa da içerik, sağlam bir metin ve heyecan verici kurguya sahiptir.
Dibâcede (giriş) insanın yaratılışı on
üç beyitle ele alınır. Geçmişten günümüze geleneksel yollarla sayısızca
anlatılmış olsa da yaratılış hikayesi; Yunus’ta bir başka lezzette bir başka
doyumsuzluktadır. İnsan; can (ruh) ve bedenden oluşan bir varlıktır. Bedenin toprak,
su, ateş ve havadan birleşik cisim olduğunu “Ol bâdişâh-ı kadîm dilerdi bir
hikmet eyliyidi/Toprag u od u su u yil ana söyliyidi” beyitiyle söyleyerek sözü
başlatır. İlk on üç beyitte anlatılanlar; “Andolsun ki, biz insanı
çamurdan süzülüp çıkarılmış bir özden yarattık (Mu’minun, 12).” ve “Andolsun
ki biz, insanın atası Adem'i kuru, kokmuş, şekil ve suret verilmiş bir çamurdan
yarattık (Hicr, 26).” ayetlerinin
çok güzel açıklamalarıdır, aslında. Beden ölünce
ait olduğu tabiata karışır. Topraktan geldik toprağa gireceğiz sözünün de
kaynağıdır bu hikmet. Can ise bedeni dirilten onu aydınlatan varlıktır, ruhtur.
Ölümsüz ve sonsuzdur. Ruhun bu dünyadaki varlığı için bedene ihtiyacı vardır.
Maddi ve geçici beden ile sonsuz mana varlık ruh birbirine zıttır. Beden bu
dünyaya bağlı kalmak, ruh Allah’a yükselmek ister. Burası bundan sonra
anlatacakları için böyle sağlam bir zemin oluşturacaktır!
Tanımlama ve tespitler beş duyuyla algılanırcasına somut.
İç dünyayı oluşturan dört unsur öyle
kurgulanmıştır ki, insan, kişilik özelliklerinin kökenine iner, bir anda. Dört
unsurdan toprak, su iyi özelliklerimizin; hava ve ateş ise kötü
özelliklerimizin kaynağıdır. Dört unsur ile gelen özellikler insanın iç
yaşantısını oluşturur. Ama dış dünyayla da ilişkiler yine bu özellikler ile
kurulur. İnsanın iyi ve kötü özellikleri sürekli çatışma halindedir. Çatışmalar
insanı çıkmaza soksa da Allah insanı bu çıkmazdan ruh ve akıl aracılığıyla
kurtarır.
Risâletü’n-Nushiyye’nin nesir içeriği
bize biraz daha kendimizi tanımamıza içimize daha bilinçli bakmamıza yardımcı
olur. Fî Ta’rîfi’l-Akl bölümünde üç çeşit akıl olduğunu söyler, Yunus Emre.
Aklın kaynağı Allah’tır ve o da ezelden beri vardır. Birinci akıl akl-ı maaştır,
dünya işlerini, işleyişini bildirir. İkinci akıl, akl-ı maaddir, ahiret
hayatını bildirir. Üçüncü akıl akl-ı küllî olup Allah Teâlâ’nın marifetini
ilmini bildirir. Bu kategorik yaklaşım, “Küçük kafalar insanlarla, orta
kafalar olaylarla, büyük kafalar düşüncelerle uğraşır.” sözünü hatırlatıyor,
bu arada.
Akıl sonrası iman konusunu tanımlar,
Yunus Emre. İman da akıl gibi üç türlüdür. İlme’l-yakîn, ayne’l-yakîn ve
hakka’l-yakîn…
Nesir bölümün ikinci yarısını Yunus
Emre cennet ve cehenneme ayırır. Toprak ile su cennettedir ve iyi kullar oraya
gidecektir. Tersinden ateş ile hava da cehennemdedir, kötü kullar oranın ehli
olacaktır.
Nesrin sonunda kahramanlar tanıtılır. Somut
canlılar; insan, hayvan, bitki değil onlar. Hepsi soyut kavram, düşünce ve
değerlerdir, yukarıda anlatıldığı üzere.
Bundan sonra insanın iyi ve kötü
özelliklerinin çatışmasını anlatıldığı manzum bölümler vardır. Yunus Emre her
bir bölüme destan der. Savaş hikayelerinin anlatıldığı manzum türün adı olan
destan; Yunus’ta teşhis ve intak sanatıyla kişileştirdiği soyut kavramların mücadelesinin
de adı olmuştur. Böylece Dâsitân-ı Kibr, Dâsitân-ı Kanaat, Dâsitân-ı Buhl-i
Hased, Dâsitân-ı Buşu örneklerinde olduğu gibi Risâletü’n-Nushiyye’de alt
temalar açılır. Her biri ayrı bir yazı konusu olan alt temalarda iyi
özelliklerin kötü özelliklerimizle nasıl savaşacağı, nasıl zafer kazanacağı anlatılır.
Öyle kulağa hoş gelen gönlü
yemişlendiren ulvî ve kutsî görünümlü sözler bulamazsın, sen burada. Etkili vurgulu ama acı katıklı reçeteler vardır, Yunus’ta. Düşünmelisin,
sorgulamasın, varlığının derinliklerine inerken, özünü. Çünkü ruh örselidir. Nefisçe sürekli hırpalanan ruh doğru yörüngeye
oturmadığı sürece zaferden uzak kalacaktır.
Hiçbir anlatıcı Yunus Emre’deki performansı yakalayamadı!
Ne Mevlâna Ne Ahmet Yesevî ne de
başka bir mutasavvıf! Tamam onlar da insanın özünün bütününü gördüler. Onlar da
nefse ruha değindiler, ama dağınık, yeri geldikçe değinişler oldu, onların ki.
Bir Yunus Emre insan ruhunu sistematik ele aldı. Öyle bir işledi ki insanı,
elle tutulurcasına insan ruhunu somutlaştırdı, gözler önüne serdi.
Şu da çok rahatça ve kesinlikle
söylenebilir ki, Risâletü’n-Nushiyye’yi en iyi anlayan ve anlatan tek kişi
Rahmetli Mehmet Kaplan’dır. Yunus Emre'nin İnsan ve Ahlak Görüşü (Risalat
al Nushiyya'nın tahlili), başlığıyla
İÜ EF Türk Dili ve Edebiyatı Dergisi (C XXI, 1973)’nde yayınlandığı
makale, tam bir Risâletü’n-Nushiyye anlama kılavuzudur. Bu makalenin üzerine şimdiye
kadar çıkılamamıştır.
Modern insanın yalnızlığına mutsuzluğuna Risâletü’n-Nushiyye çare midir?
Evet.
Ayrı bir yazı konusu olan bu sorunun
cevabı ikirciksiz, yorumsuz “evet”tir.
Omuzu omuzuna değecek yakınlıktaki
insanlar, ruhen dünyalar kadar birbirine uzaktadır. Açık alan mahpusları bir
bakıma. Kalabalıkta hamûşân!.. Hayatları kendilerine ait olmayanlar… Yalnızlar,
sahipsizler, mutsuz insanlar.
Aslında sen, sen değilsin. İçindeki
yabancının, nefsinin esaretindesin. Kendine gelmelisin. O yabancıyı dışarı atarak.
Risâletü’n-Nushiyye, seni garibliğinin
kaynağına götürecek. O yabancıyı içinden nasıl çıkaracağını sana öğretecektir.
Gönül eri bilür gönül haberin
Gönüllerün içinde cümle varın
Özgün metin için bakınız.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder