Süheyl Ünver’in Yunus Emre notlarına bakış
Yusuf YILDIRIM
“Babamın
eski yazılı metinlerini maalesef okuyamıyorum.”, diyor
bir konuşmasında, Gülbün Mesara Hanım! Ve Hoca’nın “Mutlaka öğrenin demesine
rağmen bir türlü ileri seviyede eski yazıyı öğrenemedik.” sözlerini de
ilave ediyor. Osmanlı’nın son döneminde yetişip Cumhuriyet döneminde de ürün
veren İsmail Hakkı Uzunçarşılı, İbrahim Hakkı Konyalı, Fuat Köprülü ve Yahya
Kemal gibi şair ve yazarların hem Osmanlı Türkçesiyle hem de Latin alfabesiyle not
tuttukları bilinmekte.
Süheyl Ünver
Hoca’nın notları da böyledir. Gülbün Mesara Hanım’ın dediği gibi eski yazılı
rik’a hattındaki notlarını okumak, oldukçanın da üstünde zordur. İlginçtir ki Latin
harfli notları için de aynı durum söz konusu. Her iki yazı da çok hızlı yazıldığından
stilize özellikler taşır. Hocanın notlarını kaleme aldığı ve Süleymaniye Kütüphanesine
bağışladığı 1500 kadar defterde, durum değişmez.
Süheyl Ünver’in Yunus Emre notları ilk kez gün ışığına çıkıyor.
Türk Dil
Bayramı kutlamalarına davetli olduğu, 2-8 Haziran 1961 ve 14-17 Eylül 1966 tarihlerinde
Karaman’da misafir edilen Hoca; bu ziyaretleri bir fırsata çevirerek vaktinin
çoğunu Karaman tarihî eserlerini inceleme ve gözlemlerle geçirmiştir. Hoca’nın
ne derece kayıtçı ve belgeci olduğu Karaman defterlerindeki notlarından ve derlediği
belgelerden de görülebilmektedir.
Notlarına
yansıdığı şekliyle Süheyl Ünver için Yunus Emre; özel bir konu olmanın ötesinde
güzel bir derttir. Ondan dolayıdır ki hem Yunus Emre’nin gerçek kimliğini hem
de özgün şiirlerini öğrenebilmek için dinmek bilmez bir meraka sahiptir. Bu motivasyonla
Karaman’da ilk ziyaretini Yunus Emre Camii’ne yapan Hoca, Yunus Emre’ye ait
birçok tartışmalı konuyu da mekân merkezli ele alarak notlarına katar. İlgili
mekanların genel ve ayrıntılı çizimlerini yapar; kupürler ekler, fotoğraflar
yapıştırır. Fotoğraf, kupür ve çizimleri mutlaka açıklama, yorum, eleştiri ya
da hatıralarla destekler. İstanbul dönüşü Yunus Emre notlarını almaya devam
ettiği, defterin ileri sayfalarındaki Raif Yelkenci’den yaptığı aktarımlardan
belli olmaktadır.
Süheyl
Ünver’in Yunus Emre notlarını; mekân izlenimleri, Yunus Emre hakkındaki görüşleri,
sözlü kültür kayıtları, Yunus Divanı Karaman Nüshası değerlendirmesi, Yunus
Emre şiirleri ve Raif Yelkenci atıfları olarak gruplamak mümkündür.
Yunus Emre Camii izlenimleri
Karaman’a
iner inmez, birlikte geldikleri kafileden ayrılarak Mimar Ali Saim Ülgen ve
Yılmaz Önge’yle Yunus Emre Camii’ne giderler (Karaman Defteri 733:52). Hocanın
derin mimari bilgisi ve estetik görüşü, Yunus Emre Camii’ne eleştirel yansır. “Güzel
bir Karaman
devri eseri. Fakat kötü ve cahilâne tamir eski havayı yok etmiş.” tespiti, eserin
çok kötü tamiratına bakışla yaşadığı hayal kırıklığını içinde barındırır (Ünver,
1961:52).
Hoca’nın mekân
ziyaretlerinde ne kadar ayrıntıcı ve dikkatli olduğu Yunus Emre Camii mihrabı
ile hazire mezar taşları notlarında çok belirgindir. Çoğu kişinin bakmaya bile
gerek duymadığı mezar taşları için yazdığı “Bağçede XIV ve XV’inci asır birkaç
mezar taşı var (Ünver, 1961:52).” cümlesi, bir yorumdan çok tespittir.
Çünkü bugünkü imkanlarla yapılan araştırmalarda ortaya çıkmıştır ki, Yunus Emre
Camii Haziresi’nde 13-15. yydan kalma mezar taşları vardır. Hocanın bu kuvvetli
görüşü; aslında engin Türk İslam süsleme sanatı bilgisi ile Anadolu’da gördüğü
yüzlerce tarihi eserlerin karşılaştırılmasıyla elde ettiği bir sonuçtur.
Aynı deneyim
ve birikim ile cesurca, özgüvenlice “Mihrab eski, tamirde bozulmuş (Ünver,
1961:52).” tespitinde bulunur. Çünkü Yunus Emre Camii’nin tek özgün unsuru
olan mihrabı Selçuklu üslubunda mimari ve süslemeye sahip olduğundan “çok eski”dir.
Cami
incelemesi sırasında karşılaştıkları bir Karamanlı ile aralarında geçen
konuşmayı anlatmadan geçmez Üstad(Ünver, 1961: 68,152). Bu hatıra, halktan biri
ile uzman kişinin tarihi esere bakışını göstermesi açısından ibretliktir. Süheyl
Ünver ve arkadaşları caminin kötü tamiratını esefle konuşurken yanlarına bir
yaşlı gelir ve onların konuşmasına ortak olur. “Burası bozulmuş diyorsunuz,
bakın ne güzel temiz ve yeni oldu.” diye onlara öğretmek ister, o ihtiyar!
Süheyl Ünver’in cevabı ilginçtir:
-Babacığım
bak senin halvetli ve sakallı yüzün var. Şimdi senin bıyık ve sakalını keselim.
Dudaklarını boyayalım, yanaklarına allık sürelim ve kaşlarına sürme çekelim. Sen
neye dönersin. Aynaya baksan sokağa çıkamazsın. İşte burası böyle olmuş. Bak
sakalının ve güzelliğinin ne kadar nurlu diyoruz. O artık senin şahsiyetin olmuş.
Sen onsuz yaşayamazsın…
Yaşlı
adam düşünür, düşünür ve “Hakkın var Efendi. Yunus’un
ruhaniyetini yok etmişler.” der.
Aslında o
yaşlı adam, Süheyl Ünver’in ne demek istediğini hiç anlamamıştır ancak verebileceği
yerinde bir cevabı olmadığı için o an için haklısın demekle yetinmiştir.
Yunus Emre Camii’nde bir Kur’ân-ı Kerîm
“Esersiz
insan iki kez ölüyor.” diyen Ünver, Evliya Çelebi gibi kayıtçılığını
Yunus Emre Camii’nde göstererek gördüğü bir Kur’ân-ı Kerîm’in rik’a ketebesini alır:
Kur’an-ı Kerim
Yunus Emre Camii’nde Kur’an-ı Kerim
Ketebehu Mecidullah bin Mustafa el-Karamanî/min el-
Seyyid el-Hac Hafız Ömer Efendi el-Larendî senete 1216 Fî 2 Rebiulâhir
İstanbul tezhibi. (Ünver, 1961: 51)
Ketebe kaydına
göre bu Kur’ân-ı Kerîm, el-Seyyid el-Hac Hafız Ömer Efendi
el-Larendî’nin öğrencilerinden Mustafa el-Karamanî oğlu Mecîdullah’ındır.
Mustafa el-Karamanî oğlu Mecîdullah da 2 Rebiulâhir 1216(12 Ağustos 1801)’de bu
tarih ve ketebe kaydını yapmıştır. Ünver’in “İstanbul tezhibi” tespiti,
Kur’ân-ı Kerîm’in İstanbul’da yazıldığı ve hazırlandığı anlamına gelmekte.
Yunus Emre’ye dair görüşleri
Süheyl
Hoca’nın Yunus Emre’ye dair görüşleri Cahit Öztelli eleştirisiyle başlar. Folklorcu
ve edebiyatçı olan Cahit Öztelli, gereğinden fazla rol üstlenerek Yunus Emre
konusunda hiç de ciddi ve bilimsel olmayan peşin hükümlü ve abartılı yayınlar
yapar. En büyük iddialarından biri de kişiliğine, kimliğine uymamasına rağmen siyasi
entrikalar içinde gösterdiği Yunus Emre’nin Karamanoğullarınca idam edildiğidir
(Ünver, 1961: 150). Hoca’nın bu görüşe tepkisi sert, sağlam ve yapıcıdır:
Cahit Öztelli’nin bu konudaki konuşmasını ben de dinledim ve kesin iddiasına şaşırdım. Şeyh Yunus nâmında birini karıştırıyor. Sonra esasen Yunus Emrelerin kaç tane? Hâlâ hayatı meçhuller içinde. Ben bu teferruat üzerinde durmuyorum. Zira bunlarla hiçbir şey kazanmış olmayız.
Yunus Karaman’da bulunuyor. Orada öldüğünde herkes müttefik. Eskişehir’deki asıldır diyenler! Bence Yunus’un ölümünden sonra namına tekkeler açılmış. Heykeli yerine sembolik mezarlar yapılmış. O zamanların an’ânesi … (Ünver, 1961: 150).
Yunus Emre Karaman’da bulunuyor!
Cahit
Öztelli’yi eleştirirken Hoca, hârika bir işe de imza atmıştır. Başka hiçbir yerde
bulunamayacak görülemeyecek biçimde Yunus Emre hakkındaki kişisel kanaat ve yorumların
ötesinde bir hükmü de açıkça ve kesince aktarıverir. “Yunus Karaman’da bulunuyor. Orada öldüğünde
herkes müttefik.” derken Yunus Emre’ye ait en doğru kaynakların Karaman’ı
gösterdiğini bunun da ilim aleminde itirazsız kabul gördüğünü doğrudan vurguluyor.
Devamında Karaman’da adına bir tekke, anısına da bir mezar yapılmış olmasını
da görüşünü destekleyen bir gerekçe olarak belirtiyor.
Evliya Çelebi de Yunus’u Karaman’da görmüş!
Bir gezi
olduğu kadar saha araştırmasıdır, Karaman ziyareti Hoca için! Aynı zamanda aynı
mekânda Evliya Çelebi ile geziyormuşçasına bir heyecan da vardır içinde. Seyahatname’deki
“Evliya Çelebi 1671 yılında ‘Karaman’da (s. 315) Yunus’dan istimdad ettim.’
diyor.” (Ünver, 1961: 186) notunu
aktarmasının altında yatan temel neden; yaklaşık 300 yıl önce Yunus Emre Camii’ne
gelen Çelebi ile kendini özdeşleştirmesidir. Evliya Çelebi’nin notunun
sadeleştirilmiş tam metni; “Ve Kirişçi Baba
Camii’nde Türkçe tasavvufî şiir ve mesnevîsi ile meşhur Yunus Emrem
Hazretleri mezarı. Ve bunlardan başka büyük evliyalar var Karaman’da. Ve hepsinin
âsitânesine (mezarına) bu âsi yüzüm sürüp ruhâniyyetlerinden istimdâd taleb ettik...”
(Evliya Çelebi, 1935: 315)
biçimindedir.
Süheyl Ünver’in
bu notu kaydetmeye değer bulmasının altında bazı etkenler de gizlidir.
Öncelikle Evliya Çelebi’nin Seyahatname’de “Yunus Emre’den sadece Karaman’da” söz
ettiğinin Hoca da farkındadır. Bugün Yunus Emre’yi sahiplenen şehirlerin hiçbirinde
Evliya Çelebi’nin Yunus Emre’den söz etmemesi Süheyl Ünver için hem anlamlı hem
de bir sonuçtur. İkinci olarak Evliya Çelebi’nin Yunus Emre hakkında kullandığı
şair ve şiir nitelemeli ifadelerin tamamı Karaman’daki Yunus Emre mekân, sözlü
yazılı kaynaklar ile de uyumlu bütünlük gösterir. Süheyl Ünver’in gördüğü de Yunus
Emre’ye dair sağlam kaynaklardaki kayıtlarla Evliya Çelebi’nin söylediklerinin tamamen
örtüşmesidir. Zira Yunus Emre’yle ilintili cami, tekke, mezar, türbe, yazılı
kaynakların tamamı Karaman’ı işaret etmektedir. Hepsinden daha önemlisi Yunus
Emre’nin çok çok eski bir divanı da Karaman’da bulunmaktadır. İleride
söyleneceği üzere Hoca, Yunus Emre’nin soyunun halen Karaman’da devam ettiğini
öğrenmiştir.
Böylece Evliya
Çelebi atfının sonrasında “Asıl Yunus Emre (bu). Diğer Âşık Yunus ve Derviş
Yunus başka. (Ünver, 1961: 186)” diyerek topladığı ipuçlarını
birleştirerek üstüne basa basa Yunus Emre’nin Karaman’da olduğunu ilan ediyor!
Yunus Emre’nin torunları
Süheyl
Ünver’in “Yunus Karaman’da…” hükmünde etkili olan kanıtlardan biri de “İlk
türbedar sülalesi hâlâ devam ediyor.” notunda saklıdır
(Ünver, 1961: 186).
Yunus
Emre Tekkesinin son şeyhinin torunları Karaman’da büyük bir sülale, “Duru”
soyadıyla yaşamaktadır. Hoca’nın söz ettiği sülale de Duru sülalesidir. 1979
yılında ölen ve Yunus Emre Tekkesi son şeyhinin ikinci oğlu olan tüccar iş adamı
Ziya Duru ile Hoca’nın görüştüğü ve ondan haylice bilgi aldığı da bu nottan
anlaşılmaktadır.
Yunus Emre Divanı Karaman Nüshası değerlendirmesi
Süheyl Ünver, Karaman Nüshası’nı Baha
Kayserilioğlu’nun elinden görme fırsatı bulup inceler (Ünver,
1961, s. 50). Süheyl
Hoca’nın “Baha
Bey’de en eski Yunus divanı gördüm. Tarih yok. XIV. asır sonu.” kaydı hem
yorum hem de hüküm özelliği taşımaktadır. Divan için “14. yy sonu”
hükmünde Bibliothèque
Nationale Şark Yazmaları Bölümü’nde çalışırken ve Anadolu’da gördüğü incelediği
yazma eserlerle elde ettiği birikim, deneyiminin etkisi büyüktür. Daha
eski bir Yunus Emre divanı görmediği için de “En eski Yunus divanı”
tespitini yapabilmiştir.
Baha
Kayserilioğlu’nun elindeki divan, zaten Yunus Emre Tekkesine aittir. Yunus Emre
Divanı, Yunus Emre Tekkesi’nde iken Kadiri Tarikatı şeyhi Hacı Bekir Efendi’nin
muhafazasına geçer. Ölümüne yakın 1922 yılında Kayserilizâde Bahri Efendi
tarafından geri getirilmek şartıyla okunmak için alınır ancak verilmez. Sonra
divan, Bahri Efendi’nin avukat oğlu Baha Kayserilioğlu’nun elinde ortaya çıkar.
1950’lerden itibaren de Baha Kayserilioğlu tarafından ulusalda tanıtıma
başlanmış; Fuat Köprülü, Abdülbaki Gölpınarlı, İbrahim Hakkı Konyalı, Cahit
Öztelli gibi belli başlı ilim adamları tarafından görülmüş ve incelenmiştir.
Hocanın
neden iyi ve tarafsız bir kayıtçı olduğunu gösteren bir diğer örnek de Karaman
Nüshası’na aykırı görüş bildiren Raif Yelkenci görüşlerine yer vermesidir.
Bilindiği üzere Yunus Emre Divanı Karaman Nüshası’nın dönemini 18. yy olarak
belirten iki ilim adamı Abdülbaki Gölpınarlı ve Raif Yelkenci’dir. Her ikisi de
divanı görmüş ama elde edememiştir. Süheyl Ünver bu durumu da bildiği için
notun bulunduğu sayfada alt satıra da rik’a hattında ünlü Sahaf Raif Yelkenci’nin
“Raif Bey
görmüş, yeni nüsha diyor.” (Ünver, 1961: 50) görüşünü eklemeyi ihmal
etmemiş. Ancak paragraf başında da aktarıldığı üzere Hoca, Sahaf Raif Yelkenci’nin
yorumuna itibar etmeyerek “Tarih yok. XIV. asır sonu.” nüshası olduğunu
vurgulamıştır.
Sözlü kültür tespitleri
Su misali yaşanılan her an zaman
içinde akıp giderken sadece kaydedilenler geleceğe taşınabildiğinden Hoca da
Yunus Emre’yle ilgili folklorik ne buldu ise kaydetmiştir.
“Yunus
Emre Camii’nde namaz:40 gün
sabah namazını yeni hac sevabını kazanırmış. (Ünver, 1961: 50)” sözü, mekânı özendiren
ve kutsanacak derecede öne çıkaran bir halk inancıdır.
“Benim
Eski Yunus
Emrem/Karaman’da
Yunus Emre için söylenenlerden: Yunus
Emre’de 40 gün sabah namazı kılar yarı hac sevabı kazanmış olur. /Sabah
namazı en çok kalabalık cami bu. (Ünver, 1961: 196)” aktarımı; Karaman’da
Yunus Emre’nin ne denli canlı yaşandığına kanıttır.
Süheyl Ünver de farkındadır ki,
sözlü kültür, közün üstündeki küldür. Küle dikkat eden közü de görmektedir. Karaman’da
Yunus Emre’ye dair oluşan sözlü kültür, 700 yıl önce yakılmış Yunus Emre ateşinin
külüdür aslında.
Kaynakça
Ünver, Süheyl (1961), Karaman Defteri
733, Ord. Prof. Dr. Süheyl Ünver Araştırma Merkezi, Süleymaniye Kütüphanesi,
İstanbul
Evliya Çelebi, Evliya Çelebi Seyahatnamesi,
C 9, MeV, İstanbul, 1935
Özgün metin için bakınız:
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder