01/09/2020

Süheyl Ünver’in Yunus Emre notlarına bakış

Süheyl Ünver’in Yunus Emre notlarına bakış

Yusuf YILDIRIM

 

“Babamın eski yazılı metinlerini maalesef okuyamıyorum.”, diyor bir konuşmasında, Gülbün Mesara Hanım! Ve Hoca’nın “Mutlaka öğrenin demesine rağmen bir türlü ileri seviyede eski yazıyı öğrenemedik.” sözlerini de ilave ediyor. Osmanlı’nın son döneminde yetişip Cumhuriyet döneminde de ürün veren İsmail Hakkı Uzunçarşılı, İbrahim Hakkı Konyalı, Fuat Köprülü ve Yahya Kemal gibi şair ve yazarların hem Osmanlı Türkçesiyle hem de Latin alfabesiyle not tuttukları bilinmekte.

Süheyl Ünver Hoca’nın notları da böyledir. Gülbün Mesara Hanım’ın dediği gibi eski yazılı rik’a hattındaki notlarını okumak, oldukçanın da üstünde zordur. İlginçtir ki Latin harfli notları için de aynı durum söz konusu. Her iki yazı da çok hızlı yazıldığından stilize özellikler taşır. Hocanın notlarını kaleme aldığı ve Süleymaniye Kütüphanesine bağışladığı 1500 kadar defterde, durum değişmez.

Süheyl Ünver’in Yunus Emre notları ilk kez gün ışığına çıkıyor.

Türk Dil Bayramı kutlamalarına davetli olduğu, 2-8 Haziran 1961 ve 14-17 Eylül 1966 tarihlerinde Karaman’da misafir edilen Hoca; bu ziyaretleri bir fırsata çevirerek vaktinin çoğunu Karaman tarihî eserlerini inceleme ve gözlemlerle geçirmiştir. Hoca’nın ne derece kayıtçı ve belgeci olduğu Karaman defterlerindeki notlarından ve derlediği belgelerden de görülebilmektedir.

Notlarına yansıdığı şekliyle Süheyl Ünver için Yunus Emre; özel bir konu olmanın ötesinde güzel bir derttir. Ondan dolayıdır ki hem Yunus Emre’nin gerçek kimliğini hem de özgün şiirlerini öğrenebilmek için dinmek bilmez bir meraka sahiptir. Bu motivasyonla Karaman’da ilk ziyaretini Yunus Emre Camii’ne yapan Hoca, Yunus Emre’ye ait birçok tartışmalı konuyu da mekân merkezli ele alarak notlarına katar. İlgili mekanların genel ve ayrıntılı çizimlerini yapar; kupürler ekler, fotoğraflar yapıştırır. Fotoğraf, kupür ve çizimleri mutlaka açıklama, yorum, eleştiri ya da hatıralarla destekler. İstanbul dönüşü Yunus Emre notlarını almaya devam ettiği, defterin ileri sayfalarındaki Raif Yelkenci’den yaptığı aktarımlardan belli olmaktadır.

Süheyl Ünver’in Yunus Emre notlarını; mekân izlenimleri, Yunus Emre hakkındaki görüşleri, sözlü kültür kayıtları, Yunus Divanı Karaman Nüshası değerlendirmesi, Yunus Emre şiirleri ve Raif Yelkenci atıfları olarak gruplamak mümkündür.

Yunus Emre Camii izlenimleri

Karaman’a iner inmez, birlikte geldikleri kafileden ayrılarak Mimar Ali Saim Ülgen ve Yılmaz Önge’yle Yunus Emre Camii’ne giderler (Karaman Defteri 733:52). Hocanın derin mimari bilgisi ve estetik görüşü, Yunus Emre Camii’ne eleştirel yansır. “Güzel bir Karaman devri eseri. Fakat kötü ve cahilâne tamir eski havayı yok etmiş.” tespiti, eserin çok kötü tamiratına bakışla yaşadığı hayal kırıklığını içinde barındırır (Ünver, 1961:52).

Hoca’nın mekân ziyaretlerinde ne kadar ayrıntıcı ve dikkatli olduğu Yunus Emre Camii mihrabı ile hazire mezar taşları notlarında çok belirgindir. Çoğu kişinin bakmaya bile gerek duymadığı mezar taşları için yazdığı “Bağçede XIV ve XV’inci asır birkaç mezar taşı var (Ünver, 1961:52).” cümlesi, bir yorumdan çok tespittir. Çünkü bugünkü imkanlarla yapılan araştırmalarda ortaya çıkmıştır ki, Yunus Emre Camii Haziresi’nde 13-15. yydan kalma mezar taşları vardır. Hocanın bu kuvvetli görüşü; aslında engin Türk İslam süsleme sanatı bilgisi ile Anadolu’da gördüğü yüzlerce tarihi eserlerin karşılaştırılmasıyla elde ettiği bir sonuçtur.

Aynı deneyim ve birikim ile cesurca, özgüvenlice “Mihrab eski, tamirde bozulmuş (Ünver, 1961:52).” tespitinde bulunur. Çünkü Yunus Emre Camii’nin tek özgün unsuru olan mihrabı Selçuklu üslubunda mimari ve süslemeye sahip olduğundan “çok eski”dir.

Cami incelemesi sırasında karşılaştıkları bir Karamanlı ile aralarında geçen konuşmayı anlatmadan geçmez Üstad(Ünver, 1961: 68,152). Bu hatıra, halktan biri ile uzman kişinin tarihi esere bakışını göstermesi açısından ibretliktir. Süheyl Ünver ve arkadaşları caminin kötü tamiratını esefle konuşurken yanlarına bir yaşlı gelir ve onların konuşmasına ortak olur. “Burası bozulmuş diyorsunuz, bakın ne güzel temiz ve yeni oldu.” diye onlara öğretmek ister, o ihtiyar! Süheyl Ünver’in cevabı ilginçtir:

-Babacığım bak senin halvetli ve sakallı yüzün var. Şimdi senin bıyık ve sakalını keselim. Dudaklarını boyayalım, yanaklarına allık sürelim ve kaşlarına sürme çekelim. Sen neye dönersin. Aynaya baksan sokağa çıkamazsın. İşte burası böyle olmuş. Bak sakalının ve güzelliğinin ne kadar nurlu diyoruz. O artık senin şahsiyetin olmuş. Sen onsuz yaşayamazsın…

Yaşlı adam düşünür, düşünür ve “Hakkın var Efendi. Yunus’un ruhaniyetini yok etmişler.” der.

Aslında o yaşlı adam, Süheyl Ünver’in ne demek istediğini hiç anlamamıştır ancak verebileceği yerinde bir cevabı olmadığı için o an için haklısın demekle yetinmiştir.

Yunus Emre Camii’nde bir Kur’ân-ı Kerîm

“Esersiz insan iki kez ölüyor.” diyen Ünver, Evliya Çelebi gibi kayıtçılığını Yunus Emre Camii’nde göstererek gördüğü bir Kur’ân-ı Kerîm’in rik’a ketebesini alır:

Kur’an-ı Kerim

Yunus Emre Camii’nde Kur’an-ı Kerim
Ketebehu Mecidullah bin Mustafa el-Karamanî/min el-
Seyyid el-Hac Hafız Ömer Efendi el-Larendî senete 1216 Fî 2 Rebiulâhir
İstanbul tezhibi. (Ünver, 1961: 51)

Ketebe kaydına göre bu Kur’ân-ı Kerîm, el-Seyyid el-Hac Hafız Ömer Efendi el-Larendî’nin öğrencilerinden Mustafa el-Karamanî oğlu Mecîdullah’ındır. Mustafa el-Karamanî oğlu Mecîdullah da 2 Rebiulâhir 1216(12 Ağustos 1801)’de bu tarih ve ketebe kaydını yapmıştır. Ünver’in “İstanbul tezhibi” tespiti, Kur’ân-ı Kerîm’in İstanbul’da yazıldığı ve hazırlandığı anlamına gelmekte.

Yunus Emre’ye dair görüşleri

Süheyl Hoca’nın Yunus Emre’ye dair görüşleri Cahit Öztelli eleştirisiyle başlar. Folklorcu ve edebiyatçı olan Cahit Öztelli, gereğinden fazla rol üstlenerek Yunus Emre konusunda hiç de ciddi ve bilimsel olmayan peşin hükümlü ve abartılı yayınlar yapar. En büyük iddialarından biri de kişiliğine, kimliğine uymamasına rağmen siyasi entrikalar içinde gösterdiği Yunus Emre’nin Karamanoğullarınca idam edildiğidir (Ünver, 1961: 150). Hoca’nın bu görüşe tepkisi sert, sağlam ve yapıcıdır:

Cahit Öztelli’nin bu konudaki konuşmasını ben de dinledim ve kesin iddiasına şaşırdım. Şeyh Yunus nâmında birini karıştırıyor. Sonra esasen Yunus Emrelerin kaç tane? Hâlâ hayatı meçhuller içinde. Ben bu teferruat üzerinde durmuyorum. Zira bunlarla hiçbir şey kazanmış olmayız.

Yunus Karaman’da bulunuyor. Orada öldüğünde herkes müttefik. Eskişehir’deki asıldır diyenler! Bence Yunus’un ölümünden sonra namına tekkeler açılmış. Heykeli yerine sembolik mezarlar yapılmış. O zamanların an’ânesi … (Ünver, 1961: 150).

Yunus Emre Karaman’da bulunuyor!

Cahit Öztelli’yi eleştirirken Hoca, hârika bir işe de imza atmıştır. Başka hiçbir yerde bulunamayacak görülemeyecek biçimde Yunus Emre hakkındaki kişisel kanaat ve yorumların ötesinde bir hükmü de açıkça ve kesince aktarıverir. Yunus Karaman’da bulunuyor. Orada öldüğünde herkes müttefik.” derken Yunus Emre’ye ait en doğru kaynakların Karaman’ı gösterdiğini bunun da ilim aleminde itirazsız kabul gördüğünü doğrudan vurguluyor. Devamında Karaman’da adına bir tekke, anısına da bir mezar yapılmış olmasını da görüşünü destekleyen bir gerekçe olarak belirtiyor.

Evliya Çelebi de Yunus’u Karaman’da görmüş!

Bir gezi olduğu kadar saha araştırmasıdır, Karaman ziyareti Hoca için! Aynı zamanda aynı mekânda Evliya Çelebi ile geziyormuşçasına bir heyecan da vardır içinde. Seyahatname’deki “Evliya Çelebi 1671 yılında ‘Karaman’da (s. 315) Yunus’dan istimdad ettim.’ diyor.”  (Ünver, 1961: 186) notunu aktarmasının altında yatan temel neden; yaklaşık 300 yıl önce Yunus Emre Camii’ne gelen Çelebi ile kendini özdeşleştirmesidir. Evliya Çelebi’nin notunun sadeleştirilmiş tam metni; “Ve Kirişçi Baba Camii’nde Türkçe tasavvufî şiir ve mesnevîsi ile meşhur Yunus Emrem Hazretleri mezarı. Ve bunlardan başka büyük evliyalar var Karaman’da. Ve hepsinin âsitânesine (mezarına) bu âsi yüzüm sürüp ruhâniyyetlerinden istimdâd taleb ettik...” (Evliya Çelebi, 1935: 315) biçimindedir.

Süheyl Ünver’in bu notu kaydetmeye değer bulmasının altında bazı etkenler de gizlidir. Öncelikle Evliya Çelebi’nin Seyahatname’de “Yunus Emre’den sadece Karaman’da” söz ettiğinin Hoca da farkındadır. Bugün Yunus Emre’yi sahiplenen şehirlerin hiçbirinde Evliya Çelebi’nin Yunus Emre’den söz etmemesi Süheyl Ünver için hem anlamlı hem de bir sonuçtur. İkinci olarak Evliya Çelebi’nin Yunus Emre hakkında kullandığı şair ve şiir nitelemeli ifadelerin tamamı Karaman’daki Yunus Emre mekân, sözlü yazılı kaynaklar ile de uyumlu bütünlük gösterir. Süheyl Ünver’in gördüğü de Yunus Emre’ye dair sağlam kaynaklardaki kayıtlarla Evliya Çelebi’nin söylediklerinin tamamen örtüşmesidir. Zira Yunus Emre’yle ilintili cami, tekke, mezar, türbe, yazılı kaynakların tamamı Karaman’ı işaret etmektedir. Hepsinden daha önemlisi Yunus Emre’nin çok çok eski bir divanı da Karaman’da bulunmaktadır. İleride söyleneceği üzere Hoca, Yunus Emre’nin soyunun halen Karaman’da devam ettiğini öğrenmiştir.

Böylece Evliya Çelebi atfının sonrasında “Asıl Yunus Emre (bu). Diğer Âşık Yunus ve Derviş Yunus başka. (Ünver, 1961: 186) diyerek topladığı ipuçlarını birleştirerek üstüne basa basa Yunus Emre’nin Karaman’da olduğunu ilan ediyor!

Yunus Emre’nin torunları

Süheyl Ünver’in “Yunus Karaman’da…” hükmünde etkili olan kanıtlardan biri de “İlk türbedar sülalesi hâlâ devam ediyor.” notunda saklıdır (Ünver, 1961: 186). Yunus Emre Tekkesinin son şeyhinin torunları Karaman’da büyük bir sülale, “Duru” soyadıyla yaşamaktadır. Hoca’nın söz ettiği sülale de Duru sülalesidir. 1979 yılında ölen ve Yunus Emre Tekkesi son şeyhinin ikinci oğlu olan tüccar iş adamı Ziya Duru ile Hoca’nın görüştüğü ve ondan haylice bilgi aldığı da bu nottan anlaşılmaktadır.

Yunus Emre Divanı Karaman Nüshası değerlendirmesi

Süheyl Ünver, Karaman Nüshası’nı Baha Kayserilioğlu’nun elinden görme fırsatı bulup inceler (Ünver, 1961, s. 50). Süheyl Hoca’nın Baha Bey’de en eski Yunus divanı gördüm. Tarih yok. XIV. asır sonu.” kaydı hem yorum hem de hüküm özelliği taşımaktadır. Divan için “14. yy sonu” hükmünde Bibliothèque Nationale Şark Yazmaları Bölümü’nde çalışırken ve Anadolu’da gördüğü incelediği yazma eserlerle elde ettiği birikim, deneyiminin etkisi büyüktür. Daha eski bir Yunus Emre divanı görmediği için de “En eski Yunus divanı” tespitini yapabilmiştir.

Baha Kayserilioğlu’nun elindeki divan, zaten Yunus Emre Tekkesine aittir. Yunus Emre Divanı, Yunus Emre Tekkesi’nde iken Kadiri Tarikatı şeyhi Hacı Bekir Efendi’nin muhafazasına geçer. Ölümüne yakın 1922 yılında Kayserilizâde Bahri Efendi tarafından geri getirilmek şartıyla okunmak için alınır ancak verilmez. Sonra divan, Bahri Efendi’nin avukat oğlu Baha Kayserilioğlu’nun elinde ortaya çıkar. 1950’lerden itibaren de Baha Kayserilioğlu tarafından ulusalda tanıtıma başlanmış; Fuat Köprülü, Abdülbaki Gölpınarlı, İbrahim Hakkı Konyalı, Cahit Öztelli gibi belli başlı ilim adamları tarafından görülmüş ve incelenmiştir.

Hocanın neden iyi ve tarafsız bir kayıtçı olduğunu gösteren bir diğer örnek de Karaman Nüshası’na aykırı görüş bildiren Raif Yelkenci görüşlerine yer vermesidir. Bilindiği üzere Yunus Emre Divanı Karaman Nüshası’nın dönemini 18. yy olarak belirten iki ilim adamı Abdülbaki Gölpınarlı ve Raif Yelkenci’dir. Her ikisi de divanı görmüş ama elde edememiştir. Süheyl Ünver bu durumu da bildiği için notun bulunduğu sayfada alt satıra da rik’a hattında ünlü Sahaf Raif Yelkenci’nin Raif Bey görmüş, yeni nüsha diyor.” (Ünver, 1961: 50) görüşünü eklemeyi ihmal etmemiş. Ancak paragraf başında da aktarıldığı üzere Hoca, Sahaf Raif Yelkenci’nin yorumuna itibar etmeyerek “Tarih yok. XIV. asır sonu.” nüshası olduğunu vurgulamıştır.

Sözlü kültür tespitleri

Su misali yaşanılan her an zaman içinde akıp giderken sadece kaydedilenler geleceğe taşınabildiğinden Hoca da Yunus Emre’yle ilgili folklorik ne buldu ise kaydetmiştir.

Yunus Emre Camii’nde namaz:40 gün sabah namazını yeni hac sevabını kazanırmış. (Ünver, 1961: 50)” sözü, mekânı özendiren ve kutsanacak derecede öne çıkaran bir halk inancıdır.

Benim Eski Yunus Emrem/Karaman’da Yunus Emre için söylenenlerden: Yunus Emre’de 40 gün sabah namazı kılar yarı hac sevabı kazanmış olur. /Sabah namazı en çok kalabalık cami bu. (Ünver, 1961: 196)” aktarımı; Karaman’da Yunus Emre’nin ne denli canlı yaşandığına kanıttır.

Süheyl Ünver de farkındadır ki, sözlü kültür, közün üstündeki küldür. Küle dikkat eden közü de görmektedir. Karaman’da Yunus Emre’ye dair oluşan sözlü kültür, 700 yıl önce yakılmış Yunus Emre ateşinin külüdür aslında.

Kaynakça

Ünver, Süheyl (1961), Karaman Defteri 733, Ord. Prof. Dr. Süheyl Ünver Araştırma Merkezi, Süleymaniye Kütüphanesi, İstanbul

Evliya Çelebi, Evliya Çelebi Seyahatnamesi, C 9, MeV, İstanbul, 1935


Özgün metin için bakınız:



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder