01/11/2021

Karaman’da Yunus Emre’nin Huzurunda İstimdat



Karaman’da Yunus Emre’nin Huzurunda İstimdat

Yusuf Yıldırım

Şehre en güzel giriş tren garındandır. El açmışçasına çarşıdan gara uzanan İstasyon Caddesi yolcuyu içeri buyur ederken sokak lambaları da temennâ duruşuyla selamdadır. Bir ters L çizildiğinde dirsekte Aktekke, biten noktada da Yunus Emre Camii ve Türbesi vardır.

Şehirde ilk mihmandar, Aktekke Camii.

Mâder-i Mevlâna Camii ya da Karaman Mevlevîhânesi adıyla da tarihte şöhretlidir. Dışarıdan tipik bir Osmanlı camisi görünse de içinde bir semahane, türbe ve mescit saklı. İleri sol köşedeki kafesli mezarda Mevlana’nın annesi Mümine Hatun var. Mevlâna Karaman’da bulundukları yedi yıl içinde birçok acı ve sevinci bir arada yaşadı.



En baştan, Yunus Emre, Tapduk Emre, Oğul İsmail, Yunus Emre Türbesi, 

Gelişlerinin ikinci yılı, 1224’te Mümine Hatun vefat ederek Karaman’ı ebedi istirahatgâh edindi. 1225 Gevher Hatun ile evlilik… Kardeş Alaattin’in ölümü… 1227 Sultan Veled’in doğumu… 1229 ulu Konya yolculuğu… Her ne kadar daimî ikametgâhı Konya’ya taşınsa da Mevlâna, Karaman’ı asla unutmaz, bazen yıl yıl bazen de birkaç yıla bir Karaman’a, annesine uğrar. Mevlana’dan sonra da Karaman Mevlevi ilişkisi kesilmez. Ulu Arif Çelebi, nineleri Mümine Hatun hatırına Konya’dan sonraki ilk mevlevihaneyi 1310-1311 yılında Karaman’da Mehmet Halife’ye açtırır. Ve Karaman Mevlevihanesi semahane, cami ve türbe olarak günümüze ulaşır.

Şehre atılan ilk maya, Mevlana’dan ise ikincisi Yunus Emre’dendir.

Aktekke Camii’nin yaklaşık beş yüz metre doğusundaki Yunus Emre Külliyesine hafif rampadan ve çirkin apartman blokları arasından girilir. Kendisiyle ilintili şehirlerde genellikle bir makam yeri ya da türbe kalıntısı var iken Karaman’da, çoğunluğu tarihe gömülmüş olsa da Yunus Emre adına cami, tekke, türbe, imaret, kirişhane, misafirhane, hazire gibi kurum ve mekanlar vardır. Tüm bunlar bir yana Yunus Emre’nin ölümsüz eseri Divân’ın en eski nüshası da Karaman’dadır.

Yunus Emre Külliyesi günümüzde bir yapı, bir parktan ibaret görünse de aslında cami, zikirhane, türbe ve hazireyle birleşik çoklu mekandır. Her bir bölümünün her bir duvarının her bir taşında yüzlerce yıl geriden gelen hikayeler, hatıralar ve kayıtlar saklıyor, bu mekân. Camide iki ayrı dönemin mimari özelliği göze çarpıyor. Mimârân-ı Hassanın (Osmanlı saray mimarları) esere bir el attığı her halinden belli. Sekiz yığma sütun üzerine yerleştirilmiş kubbe ile cami, Edirne Selimiye’yi çağrıştırır. Mihrap ve ön pencereler, Osmanlı mimarisinden çok Selçuklu üslubunun özelliklerinde. Buraya eli dokunan mimar, özgün bölümleri koruyup bir bakıma giydirme yaparak mekânı yeni baştan tasarlamış görünüyor.

Caminin sağ yanı zikirhane. Bilmeyen birisi, zikirhaneyi camiden bir bölüm gibi algılayabilir. Burası ikili kemer sistemiyle üç sahnlı bir yapı olarak Karamanoğlu Beyliği mimarisinin küçük ve tipik bir örneğidir. Batı duvarındaki iki pencere ise yandaki türbeye açılır.

Yunus Emre’nin türbesi!

Türbenin asıl girişi batıdaki kemerli alçak kapıdandır. Solundaki hacet penceresi dışarıyı gören tek yeridir. Evliya Çelebi de Yunus Emre’ye buradan istimdâtta bulunmuş. Gezilerinde aynı zamanda Yunus Emre’nin peşine düşen Evliya Çelebi, Anadolu’da ayak basmadık yer bırakmamış; Avrupa, Azerbaycan İran, Irak, Mısır derken dönemindeki dünyanın yarısını görmüş. Nihayet, 1672 yılında geldiği Karaman’ı enine boyuna tarar; ne kadar tarihi eser var ise görür, inceler ve kaydeder. Halk bir de Yunus Emre Camisi’ne Evliya Çelebi’yi götürür. Evliya Çelebi inanmakta zorluk çeker çünkü ilk kez Anadolu’da son üstelik son derece de doğal biçimde Yunus Emre’den söz eden bir yöre halkıyla karşı karşıyadır.

- Yunus Emre burada mı yatıyor?

- Evet!

Evliya Çelebi emin olmak ister!

- Herhangi bir Yunus olmasın, dediğiniz Yunus.

- Hayır, biz sadece “Hazret-i Sultan Yunus Emre kaddese sirrahu”yu biliriz.

- Şu meşhur Yunus Emre mi?

- Ta kendisi!

- Türkçe ve tasavvufî şiirleriyle her yerde tanınan ve bilinen Yunus Emre?

- Evet, divanı bakın zikirhanede. Biz her zaman onu okuruz, zaten!

Evliya Çelebi bu cevaplardan ikna olarak ve sevinçle Seyahatnâme’ye şöyle yazacaktır:

Ve Kirişçi Baba Camii’nde Yunus Emrem Hazretleri merkadi, Türkîce tasavvufâne ebyât eş’âr-ı ilâhiyâtı meşhûr-ı âfâktır. (…) âsitânesine bu âsi yüzüm sürüb ruhâniyyetlerinden istimdâd taleb etdük…. (Evliya Çelebi Seyahatnamesi Anadolu Suriye Hicaz 1671-1672, Mf. V., C 9, İstanbul 1935, s. 315)

Günümüz Türkçesiyle Evliya Çelebi’nin söyledikleri şöyledir:

Türkçe ve tasavvufi şiirleri çok tanınan Yunus Emrem Hazretlerinin mezarını Karaman’da Kirişçi Baba Camii’nde buldum. Ve onun mezarına bu isyankâr yüzümü sürüp ruhaniyetinden istimdâtta bulundum.

Evliya Çelebi’nin izinden türbeye girmek ayrı bir heyecan! Türbe dediğin sadece yürüyecek kadar boşluğu olan ufacık ve daracık yer. İçeride dört adet sanduka var. Kapı tarafından karşı köşeye çömelivermek ve orada hiç rahatsızlık vermeden ve hiç kalkmayacakmış gibi oturmak!.. Yunus’la capcanlı karşılaşmışcasına bir hava sarıyor ortamı. Heyecanın yanında bir titreme alıyor insanı. Sanki bedenden değil! Kalpten de... Nasıl bir titreme bu? İstem dışı içten içte bir kaynama, bir fokurdama. Özden öze buram buram bir karışma, bir kaynaşma gerçekleşiyor sanki.



Zikirhane'den Yunus Emre Camii

Bir başka farkındalık daha var türbede. Bir koku!.. Tanımsız… Parfüm mü sıkmışlar? Asla bu koku, parfüm ucuzluğunda değil. Koku alma organı burun, kokuyu başka bir tanılama girişiminde. Mis?.. Ama nafile. Bir çerağdan yayılma yanığın kokusu gibi. Yunus Emre Hazretlerinin doğrudan ayak ucuna götürüyor, bu tarif edilemez hoşluktaki o güzel koku! Evet koku buradan geliyor.

İkindin güneşi, Hazret’in sandukası üzerine sarkarken içeriyi loştan biraz fazla aydınlık basıyor. Hazret’in yanındaki sanduka tabi ki, mürşidi, biricik manevi rehberi Tapduk Emre’ye ait. Puşideli ahşap sandukanın altında özgün taş sanduka var. Hem Yunus Emre’nin hem de Tapduk Emre’nin çatma tip taş sandukaları birebir aynı. Ancak ne tam Osmanlı ne de Selçuklu ve de Karamanoğlu üslubunda?.. Yunus Emre’nin oğlu ve kızı da ölünce babalarının yanına gömülmüşler. O sebeple üçüncü sanduka oğlu İsmail’in, dördüncü sanduka adı bilinmeyen kızının...



Yunus Emre Camii kubbe

Türbenin duvarları da kendi dilinden konuşmakta görmesini bilenlere. Kuzey duvarı düzgün kesme küfeki taşından. Daha eski olan diğer duvarlar moloz ve küfekinin yumuşağı olan tüf taşından. Karaman’da bu tür taşlara gözenekli yapısından dolayı peynir taşı ya da çürük taş denilmekte. Türbenin batı ve doğu tarafındaki moloz taşlı duvarlara ayrıca ardıç ağacından hatıl gidilmiş. Sert lifli yapısıyla ardıç, çürümeye ve böceklenmeye karşı son derece dayanıklı. Bu hatıllar muhtemelen türbenin ilk yapılışından kalma. Yani yedi yüz yıllık. Karaman tarihi eserlerinden 600 yıllık İbrahim Bey Türbesi’nin hatılları da neredeyse aynısından.

Huzurdan ayrılmak çok zor. Ama Evliya Çelebi gibi bir Fatiha okuyup Hazret’in ruhaniyetinden istimdâtta bulunup ziyarete son vermek, bir dahaki buluşmaya sözleşmek en güzeli…

Özgün metin için bakınız:




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder